ITIR GÜL ARAYICI
Blog dünyasını keşfetmem bundan iki sene öncesine dayanıyor.
Önce, 'sartorialist' adı altında gördüğüm, sokaklardaki insanların giyim stillerinin fotoğraflarıyla kendimi Paris'e, Milano'ya, New York'a gitmiş, o havayı soluyor gibi hissetmiştim.
Sonra Cherry Blossom'ın 'Alix'ini keşfettim. Romantik stilini yaratıcı fotoğraflarla nette sergiliyordu. Daha sonra 'Sea Of Shoes'un Jane'inin, tutkunu olduğu ayakkabılarla kombinlediği kıyafetlerini editöryal çekimlerle gösterişini izledim.
PAYLAŞMA ALANI
Ardından, sırasıyla her birinde ayrı bir tad bulduğum 'My Daily Style', 'Leeselooks', 'Cocorosa' ve diğerleri geldi. İşte o zaman anladım, teknolojik günlük olarak hayatımıza giren bloglardan kolay beri kopuş olamayacağını.
Bir süre sonra da, her gün bilgisayarımı açar açmaz, sevdiğim sayfaları tıklamaya başladım, görev gibi.
Her ne kadar profesyonel moda dünyası, bloggerları kabul etmekte zorlansa da bence söz sırası onlarda artık... Güzel fotoğraflar, farklı ve deneysel tarzlar, eğlenceli yazılar, hepsi blogger dünyasının içinde çünkü.
Peki kim bu bloggerlar?
Hemen anlatayım:
Modayı izliyor, hatta bu yetmiyor, yemiyor içmiyor moda konuşuyorlar. Ama asla trend kurbanı olmuyorlar. Hepsinin kendi stilleri var ve çizgiden dışarı çıkmaya da gönüllü değiller.
Çünkü işin özünde modanın, kendilerini ifade etmenin bir yolu olduğunu keşfetmişler ve bundan da çok memnunlar. Kendi fotoğraflarını koyuyorlar, o gün hangi duygu içindelerse, onu ifade etmeye çalışıyorlar. Hangi filmleri izlediklerini, akşama ne yapacaklarını, gün içinde ne yediklerini fotoğraflayıp paylaşıyorlar.
Bir nevi oyun alanı blog sayfaları hepsi için. Hiçbir şey düşünmeden, yazıp izlenim aktarıyorlar. Samimiler ve her şeyden önemlisi gerçekler.
Ve böylelikle fazlaca kişisel olduklarından bloglar da var oluyor.
Çünkü işin gerçeği, net dünyası, bunu görmek istiyor.
MERAKIN ÜRÜN
Merak, fazlasıyla insani bir duygu... 'Kim ne yapar?', 'Ne yer?' 'Ne içer?', 'Ne giyer?', 'Nereye gider?', 'Nasıl yaşar?' soruları hepimizde var.
En basiti, akşam aradığımız arkadaşımızla lafa başlarken 'Ne haber? Neler yaptın bugün?' diye sorarız, çünkü merak ederiz.
Hadi kendinize itiraf edin; şimdi 'yok canım' filan da demeyin. Bilinçaltınız 'Evet' diyor zaten!
Bu merak olayı sadece biz Türkler'e has bir şey de değil aslında. Gayet insanca bir duygu olduğundan, ister Alman olun, ister Fransız ya da Amerikalı, başka hayatları gözlemeyi, hayatlarından bilgiler almayı seviyoruz. Hatırlasanıza sırf bu izleme merakı yüzüden 'BBG Evi' gibi programlar reyting rekorları kırmamış mıydı?
Elbette bloglarla, BBG evleri aynı şey değil ama ortak bir noktaları var ki o da 'Kim ne giymiş?' merakı. Özellikle stil bloglarında var olan kendini ve yaşam tarzını ifade etme yönü, izleyenlerin bir nevi merakını kamçılıyor işte... 'Ne giymiş?', 'Nereye gitmiş?', 'Sokakta nasıl dolaşıyor?', 'Partiye, işe giderken ne giyecek?' vs...
ÖZGÜVEN Mİ?
Şimdi düşünelim bakalım; başkalarının stilleri bizlere esin kaynağı mı oluyor yoksa kendimize güven duymamızı mı kolaylaştırıyor?
Ben ikisinin de etkin olduğunu düşünüyorum. Stilini kendime yakın bulduğum Deniz'in boynuna taktığı kürk atkı bana da ilham kaynağı olurken, 'Le Blog Betty'nin gündüz vakti giydiği payetli pantonlara da 'Neden olmasın?' diye bakabiliyorum.
Ayakkabılarını sevdiğim Deniz Berdan'ın, beğendiğim çift renkli ayakkabılarını nasıl kombinlediğine, Nil'in bol renkli dünyasına adım atıp, özellikle spor ayakkabıları nasıl da şıklaştırdığını düşünüyorum. 'Suzzy Bubble'ın çılgın kıyafetlerine 'Acaba?' diye yaklaşabiliyor, Billur'un bizzat tasarladığı cam takılarına 'Ne kadar da güzelmiş!" diyebiliyorum.
Bu sadece bana mı mahsus?
Hayır tabii ki!
Stil bloglarını takip eden herkes benzer duygular içinde!
YERLİLER
Böyle yazdım ama karşılaştırma yapmak için değil. Her zaman her konuda kıyaslamaya karşı bir yapım olduğundan, buna kalkışmayacağım. Sadece söylemem gereken bir iki şey var bu konu ile ilgili.
Öncelikle şehirlerin giysilerle direk etkili olduğuna inanmaktayım. Yani insanlar yaşadıkları şehre göre giyinmekteler. Stockholm gibi soğuk bir ülkede kürkler caddelerin vazgeçilmezi olurken, Barcelona gibi sıcak iklimlerde hırkalar, başrolde mesela.
Ya da İzmir gibi sade bir şehirde, aşırı gösterişli tarzlar geri planda kalırken, kent yaşamının rahatlığı giysilere de yansımakta.
Ama esas önemli konu maalesef insanların özgürlüğü. Ne yazık ki bizim ülkemizde sokaklardaki negatif bakışlarla karşılaşma korkusu, çekingenliği, gittikçe özgürleşmeyi kısıtlıyor. Ve bu olumsuz yaklaşımlar, cesaretsizlik, bizim şehirlerimize de yansıdığından yerli malı stil bloglarının sayısının az olmasına yol açıyor.
Dileğim stil bloglarının çoğalması. Çünkü ancak o zaman cesaretsizlik yerini kendine güvene bırakacak ve dışarıdaki bakışlara aldırmadan sırf canımız istediği için, kalın yün çorabı bantlı bir sandaletle giyip çıkabilecek ya da tasarımını beğendiğimiz bir şapkayı rahatça takabileceğiz..
Onun için derim ki yaşasın stil blogları... İyi ki varlar..
Billur Saatçi: Offf! Ne giysem?
Cam takı tasarımcısı, halka ilişkiler uzmanı. Sabahları yaşanan "bu olmadı", "bu eski", "şu ütüsüz" gibi olumsuzlukların ilhamıyla yaratmış blogunu. Kendini anlatarak kendi gibi olanlara ulaşıyor. Doğal görüntüsü, tasarıma olan ilgisi, sade fakat farklı tarzı ile en fazla takip edilen bloglar arasına girmiş. Günlük tarzını paylaşıyor. Giysileri ile kurduğu bağ ve eğlenceli yazıları sayesinde, kendi deyimiyle kafasını boşaltıyor. Tabii ki aşık olduğu camdan da vazgeçmiyor... Blogunun benim bildiğim 300'ü aşkın abonesi var.
Deniz Berdan: Yürekli ikoncan
Onu hepimiz tanıyoruz aslında. Medyanın ikoncanlarından biri. Kimine göre rüküş, kimine göre güzel. Ama her şeyden önce sürüye uymaktansa eleştirilmeyi yeğleyecek kadar yürekli. İçinden geldiği gibi giyindiği için inanılmaz bir lükse sahip. Blog dünyasına yeni girdi Deniz, o da annesinin hastalığı nedeniyle biraz rahatlamak için. Bence daha önce yapmalıymış. Renkli ve sanatsal dünyasını giysilerine de yansıtan gerçek Deniz'i blog sayesinde tanıdık çünkü. Önyargıların yanlış olduğunu da gene kızıyla birlikte açtığı DB junkl ile anladık.
Nil Ertürk: Resimleri ile dünyayı geziyor
Sinema okumuş ama moda tutkusu ağır bastığından hayallerini moda süslüyor. Ünü ülkemiz sınırlarını aştı ve dünyanın en iyi stil blogları arasında ilk 100'e giren bir sayfanın sahibi. Rebok'un 'fly girl'ü oldu. Resimleri dünyayı gezecek. Güzel ve sevimli yüzü, günlük ruh hallerini yansıtan giyim stili, içten yazıları, her şeyden önce kendi gibi olması onu Nil yapıyor işte. Buluyor, buluşturuyor, yaratıyor, çekiyor, renkli ve zengin hayal dünyasında kendini ifade ediyor... Nil ilerde moda alanında iyi konumlarda olacak. Itır demişti dersiniz.
Deniz Baran: İç dünyasını paylaşıyor
O benim arkadaşım. Hayır fiziksel bir tanışıklığımız yok ama arkadaşım işte. Her gün mutlaka sayfasını tıklarım, görev gibi. Onun pozitif enerji yüklü resimleri bana ilham verir. İçten, kendi gibi yazıları ise 'bu da benden' dedirtir. Deniz bir Egeli ama Amerika'da yaşıyor, okula gidiyor ve soğuktan nefret ediyor. Giysileriyle özgürleşeceğine inanıyor. Kıyafetlere olan tutkusu ise annesinden genetik. Deniz, resimleriyle 'bak bugün neler giydim' dese de, yazıları hiç öyle söylemiyor. O, okuyanları ile iç dünyasını da paylaşıyor.