RÖPORTAJ: ÖZKAN BİNOL
Kenan Ece ile Mustafa Üstündağ sezonun en iddialı, en ses getiren oyunu "Islahevi" ile hemen perde dediler. Norman Lock'un yazdığı, merakla izleyeceğiniz bu oyunu kaçırmayın.
- Tiyatroların kapandığı bir dönemde alternatif tiyatro açmak büyük cesaret. Bu tiyatroyu kurma fikri nasıl oluştu?
M.Ü: Bu tiyatro aslında İzmir'de doğdu. Biz Kenan'la bunun üzerine çok yoğunlaştık, ne yapalım, ne edelim diye. Çünkü bizim asıl mesleğimiz bu ve beraber bir şey yapmak istedik.
K.E: Aynen, İzmir bizi birleştiren şehir oldu. Orada tanıştık. Oyuncu olarak birbirimizi tamamladığımızı düşünüyorum. Bir komedi ikilisi, bir Karagöz- Hacivat, bir Kavuklu ile Pişekar gibi. İzmir Çetesi'nde yakaladığımız ikili durumunu çok sevdik. Dizi bittiğinde de tadı damağımızda kaldı.
ÇAMUR YAPI MALZEMESİ
- Tiyatronuzun ismi neden Çamur?
M.Ü: İnsanoğlu da çamurdan yaratıldı. Çamur çok önemli bir yapı malzemesi, ilk insanlar yemek kaplarını, evlerini çamurdan yapıyorlardı. Bizim için de çok önemli bir yapı malzemesi çamur. Bir de dokunulmak istenmez çamura, kirli gelir. Bir taraftan da aslında çamurla çok iç içe olduğumuz halde çamuru sevmeyiz, uzak durmaya çalışırız. O yüzden ikimizin de hoşuna gitti. Hem pozitif bir isim, hem içinde bir negatiflik de taşıyor.
- Çamur Tiyatro'nun hedeflediği belli oyunlar var mı?
K.E: Çok aniden gelişti her şey. Biz oturup da "Mustafa gel beraber tiyatro açalım" dedik. Ama alternatif tiyatro yapacağız, belki para getirmez, döndüremeyiz diye bir fizibilite çalışmasına hiç girişmedik. Tiyatro yapmak istiyorduk. Oyun aradık ve bu oyun hoşumuza gitti; yolumuza bu şekilde koyulduk.
M.Ü: Zamanla gelişecek bir şey, o yüzden karar vermedik biz şunu yapalım, bunu yapalım diye. Bizi heyecanlandıran bir oyun seçtik. Biz hikaye anlatmak istiyoruz insanlığa dair. Bütün sistem üzerine, kadın-erkek ilişkisi üzerine olabilir. Yani her şey üzerine olabilir, yeter ki bizi heyecanlandırsın, bizim söylemek istediğimiz bir şeyler barındırsın. "Islahevi" oyununu seçmemizin sebebi bu. Nasıl şekillenecek onu biz de göreceğiz.
- Sistem mi insanları bu çıldırma noktasına mı getiriyor?
M.Ü: Ne yazık ki sistem bu noktaya getiriyor. Çünkü mutluluğu buralarda aramaya başlıyor insanlar. Neden? Mutlu olacağımız şeyleri unuttuk. Her şey değişti. Şimdilerde mutlu olmak demek iyi bir ev, iyi bir araba, iş ve para sahibi olmak demek.
SİSTEM DAYATMASI
- Bu öğretilen bir şey değil mi şu anda?
M.Ü: Bu öğretilen, bize sistemin getirdiği bir şey. Sistem bunu dayatıyor, bunları yaparsan mutlu olursun, başka türlü mutlu olamazsın diyor. Dağda, bayırda, çöldeki bir yaşamda, teknolojiden uzak, börtü böcekli bir yaşam mutlu gelmiyor insanlara. Tüketebildiğin kadar mutlusun, ne kadar çok tüketebiliyorsan o kadar çok mutlusun. Aslında tam tersi.
- Oyunda Steve geliyor ve bu mutlu mesut tabloyu bozuyor.
K.E: O da şöyle; Steve muhtemelen Carl ve Marion gibi bir sistemin içerisinde bir adam. Bir karısı var ve o da muhtemelen Carl ve Marion gibi bir hayat yaşıyor. Böyle bir hayat için yaşıyor diyelim. Ama acıyla karşılaşıyor, sistem onu tokatlıyor ve sistem tokatladığında Steve her şeye yavaş yavaş uyanmaya başlıyor. Sistemin bir virüsü haline geliyor ve virüs gibi sistemde yayılmaya başlıyor. O yayılmadaki yollardan biri de Carl ve Marion'un evine misafir getiriyor.
- Seyircinin kafasında farklı pencereler açılıyor mu?
K.E: Tiyatro bir projeksiyon. Biz oyuncular olarak kendimizden ve sistemden bahsederken, biz sanki sistemin dışındayız da o sistemi seyirciye gösteriyoruz, suratlarına tokat gibi vuruyoruz gibi anlaşılıyor. Öyle değil aslında. Bizler seyirciye kendilerini yansıtıyoruz. Çünkü biz de bu sistemin içerisindeyiz, biz kendimizi bu sistemden soyutlayamayız. Sistem o kadar her yeri kaplamış vaziyette ki, bu kapitalizm, globalizm ve birlikte gelen tüketim toplumu artık bütün dünyayı kaplamış vaziyette.
M.Ü: Aynen katılıyorum ve seyircinin oyunda sonra kendisini sorgulama ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu, gün geçtikçe daha da çok kaplıyor hayatımızı. Şu anda Orta Doğu yeniden yapılandırılıyor ve amaç yeni pazarlar yaratmak.
K.E: Türkiye de bir pazar haline getirilmedi mi? Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye'deki eğitim problemi bir türlü çözülemedi. Türkiye insanını eğiten, insana yatırım yapan bir ülke değil. Türkiye çoğalıp iş gücü yaratmanın, yatırım çekmenin, sıcak parayla pazarı döndürmenin peşinde. Tüketen, çalışan, sorgulamayan, fazla bilgiye sahip olmayan ve bu şekilde mutlu olmayı öğrenen bir toplum haline geldi. Baktığım zaman gördüğüm bu maalesef.
M.Ü: Oyunda Carl ve Marion karakterleri istedikleri evi alıyorlar, istedikleri tatile gidiyorlar ama bu arada da bir boşluk hissediyorlar. Siyaset, aşk, din üzerine, yani hayatın çeşitli eksenleri üzerine beylik lafları var. Oradan buradan duymuşlar, zaten toplumsal olarak da kabul edilmiş onlar. Oradan yürüyerek, tamam biz böyleyiz ama aynı zamanda da çok duyarlıyız, ben siyaseti de çok biliyorum, demokratım, liberalim, işte din, Tanrı bizi seyrediyor, İsa'nın söylediklerini dinle, güya bunlar çok dindar ,güya birbirlerini çok seviyorlar, güya siyasi olarak,sosyal olarak çok duyarlılar ama tırı vırı.
Oyunculuğa heveslilere öneriler
- Oyuncu olmaya hevesli gençlere öneriniz ne?
M.Ü: Sebat etsinler, dayansınlar dayanabildikleri kadar. Şöyle bir şey oluştu. Kesin böyle bir kanıya da varmak istemiyorum ama genelde konservatuvara, tiyatroya yeni başlayanlar nasıl iş bulabiliriz dedikleri noktada; yarım gün çalışabileceğiniz bir sürü tiyatro var, örneğin dekor taşıyabilirsiniz diyorum. Onlar da biz televizyondan başlayalım diyorlar. Televizyondan başlayıp ünlü olabilirler ama bir süre orada kalmaları lazım. Sebat edip kendi mesleklerinde başarılı olsunlar.
K.E: Benim görüşüm de aynı çizgilerde. Bir kere önce oyuncu mu olmak istiyorlar gerçekten yoksa ünlü mü buna bir karar versinler. Ünlülük de artık bir meslek oldu. Ünlülük oyunculuk değil ama oyunculuk Mustafa'nın dediği gibi üretken olmayı gerektiren bir şey.
- Ya da modellik yarışmasına gireceksin
K.E: O da bir yol. Çok kolay olduğunu zannetmiyorum, o da disiplin gerektiren bir durum. Fit olmanız lazım, başka bir şey yani.
- Egelilerle aranız nasıl?
M.Ü: Bu tiyatronun temelleri İzmir'de atıldı. İzmirli bir işadamı bu tiyatronun temellerinin atılmasında çok büyük yardımda bulundu. Sayın Murat Niyazoğlu bize çok büyük destek oldu ve o yüzden İzmir bizim için çok ayrıcalıklı, çok başka bir yer. İlişkimizin başladığı yer, çetenin kurulduğu yer. İzmir'e geleceğimiz için biz çok heyecanlıyız, İzmir'in sokaklarına çıktığımız, gezdiğimiz zaman da kendimizi çok rahat hissediyoruz.
Yumruk gibi bir oyun...
* Islahevi" çok çarpıcı adeta yumruk gibi bir oyun. Biraz oyundan bahseder misiniz?
K.E: Oyunda üç karakter var: Bir çiftimiz var. Çok mutlu bir çift ama vitrinde bir mutluluk yaşıyorlar. Baktığınız zaman her şey olması gerektiği yerde. Adamın çok güzel bir işi var, ödüller alıyor, evini çok seviyor. Tatillerde Bahamalar'a gidiyorlar. Şehirden kaçalım, çünkü şehir pisliklerle dolu, insanlar suçla dolu, biz kendi kalemizde güvenliğin arkasında olalım diyorlar. Günün birinde eski bir dostları geliyor. O vitrinin üstünü kazıyor ve bütün pislikler sızıyor.