Senem Diyici, "Avrupa'da, sadece Türkçe söyledim şarkılarımı... Fransızların alışması süre aldı ama şimdi çok seviyorlar. Hatta Türkçe caz yapan yabancı gençler var. Ben kültürüm adına öyle aşkla ve tutkuyla çalıştım ki, inanamazsınız. Sadece kafamda 2000 parça var, tamamı Türk müziği tınıları üzerine" diyor
HÜROL DAĞDELEN
Senem Diyici, Türkiye'de yetişmiş bir dünya sanatçısı... 1981 yılında, ihtilal mağduru olup Türkiye'yi terk etmek zorunda kalınca, Fransa'ya yerleşmiş... İlk 4 yılın dışında 26 yıl boyunca Fransa'da Türkçe caz yapmış... Yılda 60 konser veriyor ve Avrupalılara Türkçe caz dinletiyor, hiçbir dilde değil, sadece Türkçe... Senem Diyici'yi ben de geçen yıl yakından tanıdım. Çiğli'de verdiği bir konser sırasında. Tıklım tıklım bir salonda, müzikseverleri hipnotize etmiş biçimde... Orada "Mavi Yol Quartet" adıyla, Dila Dila albümünü seslendirdi. Beni de müthiş etkiledi, bunu da köşe yazımda belirttim. Önceki gece de Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi'nde buluştuk onunla; bu kez trio lyrisme tarzında... Bütün Türkçe şarkıları, türküleri, genç Fransız müzisyenlerin eşliğinde yorumladı. Türkçe, Kürtçe, Ermenice söyledi. Özel bir geceydi benim için... Onunla sizin için, kendim için güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. İşte "Jazz'ın Ozan'ı" Senem Diyici...
ZENGİN KÜLTÜR
- Sizinle önce sanat üzerine konuşalım, yaptığınız müzik üzerine konuşalım. Türkiye'nin çok sesli bir müzik yapısı var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Türk müziğinin otantik bir yapısı var, çok melodisi olan bir müzik türü. Avrupa müziğinde de güzel bir armoni vardır. Bu ikisi birleşince, olağanüstü bir zenginlik ortaya çıkıyor. Biz bunu önce eşim Alain Blesing'le birlikte denedik, ortaya başarılı sonuçlar çıktı. Çünkü ben Alain'le evlendiğim ilk günden bu yana, kulağına fısıldamadığım Türk eseri kalmadı. Ben Türküm, eşim Fransız. İki kültürün birleşimi olunca ortaya muhteşem bir dağarcık çıktı. Bu müthiş renkli bir bahçe, her türlü meyveyi veren bir bahçe.
- Biraz çocukluğunuzdan, gençliğinizden söz etsek... Örneğin size müziğe yönlendiren kimdi, sizi kim keşfetti?
- Ben İstanbul doğumluyum. Sanatçı bir babanın çocuğuyum. Öncelikle babam çok önemli, çok güzel bir sesi olan, denizler kadar zengin repertuara sahip bir insandı. Önce beni babam yetiştirdi. Ama çok iyi bir ressamdı. Ailede tek sanatçı oydu. Çok iyi heykeltıraştı. Kendisi Devlet Deniz Yolları'nda işçiydi. Hayatı boyunca yaptığı Atatürk resimleriyle, Mehmetçik heykelcikleriyle büyüdüm. Babam beni müzik eğitimine vermek istedi. Annem önce buna tepki gösterdi. Herkes korkularıyla büyür, annem de öyleydi. Hep bana bir şey olacak endişesini taşıdı. Babamın beni sanat camiasından koruyamayacağından, başıma bir şeyler gelmesinden korktu.
- Sonra sanırım ortak bir noktada buluştular, müzik camiası sizin gibi yetenekli bir sanatçı kazandı...
- Evet, babam cesur ve kararlı davranarak beni musiki cemiyetine vermeye karar verdi. İstanbul Radyosu çocuk korosuna yazdırdı, o dönemde koroyu rahmetli Hikmet Şimşek yönetiyordu. Ancak buraya gidiş gelişim kısa aralıklarla sürdü, maddi durumumuz kötüydü. Sonra babam beni Feridun Darbaz Musiki Cemiyeti'ne yazdırdı. Emin Ongan, Ayhan Özışık hocalarım vardı, aynı zamanda kız enstitüsü öğrencisiydim. Oysa yapmak istediğim müziğin içinde tamamen olmaktı, o dönemde Ruhi Su ile karşılaştım. İşte bu karşılaşma benim müzikal yolculuğumun da rotasını belirledi. Bir süre sonra o ve babamla neredeyse günün 24 saati müzik yapmaya başladık. Çocukken transistörlu radyomuz vardı. Onu yatağıma alır, yorganın altına saklar, Fransız müziği, polis radyosu, Moskova, Yunan radyolarını, Bella Bartok'u, Stravinski'yi dinlerdim. Yorgan altında gizlice dinlediğim radyo ısınır ve bir süre sonra yanardı. Bu uğurda dört tane radyo yaktım.
İlk plağınızı ne zaman yaptınız, hani tarzda?
İlk plağımı 1971 yılında yaptım, Fato ismiyle Nar Hanım Gül Hanım başlığıyla... Büyük ilgi gördü, ancak bir süre sonra küçük jazz kulüplerinde, içkili ve yemekli ortamda şarkı söylemek istemedim. Bu yüzden camiada yalnız kaldım. Ben özgürlüğümü seven bir insanım. Hümanistim; bütünleyici, birleştirici bir insanım... İçki içen insanların karşısına müzikle çıkmak istemedim ve Türk Sanat Müziği'den bir süre koptum. Bir de o dönemde sesimi sadece sanat müziğinde kullanmak istemedim, müzikle ilgili büyük hayallerim vardı ve çeşitli arayışlara giriştim. Bugün 60 yaşındayım, o gün ve bugün hala müzikle besleniyorum.
MANİSA'YA ŞARKI
- Pek Türkiye'yi nasıl buldunuz, Avrupa ülkelerinden farkı ne?
- Benim vermek istediğim bir mesaj var. Ülkemin bir kızıyım ben... Burası çok güzel bir ülke, insanlık dostluk, arkadaşlık var. Türkiye harika... Başka bir toplumuz biz... Burada içtenlik, sahicilik, sevgi ve gerçek dostluklar var. Avrupa insani ilişkilerde gittikçe bir dejenerasyon yaşıyor. Ben artık kendi insanımla koklaşmak, kendi kültürümle beslenmek istiyorum. Uzun süre Türkiye'ye gelemememin sebebi, müzik çalışmalarımdı. Bu süreçte kendimle yüzleştim, kendine ders verdim. Ben burada bir vejetaryen olmamama rağmen sucuk, balık yiyebiliyorsam... Bu benim için kültürümün getirdiği başka bir şey... Eşim ülkemi özlediğimi hissettiğinde, "Senem çok özledin ülkeni değil mi..? Bir gün temelli gider misin Türkiye'ye" diye sorardı. O korkuyu hep yaşadı. Ben an be an yaşamayı seviyorum. Çünkü bu ülke böyle... Belki acıları var ama bu her yerde böyle... Ama ben Türkiye'nin geleceğine umutla bakıyorum ve ülkeme inanıyorum. Barışa, sevgiye ve demokrasiye inanıyorum ve ülkem güzel yerlere gelecek buna inancım tamTürkiye'de geçen yazdan beri çok güzel, şölen havasında konserler verdim. Şarköy'de, İstanbul'da Ankara Çankaya'da, Manisa'da İzmir Karşıyaka'da doyumsuz güzellikte konserler yaşadım. Mesela Manisa'da ilk defa konser verdim. Manisa oldukça güzel, temiz, düzenli sevimli bir Avrupa kenti gibi şehirdi... Bu şehirden o kadar etkilendim ki Manisa kenti için bir şarkı besteledim hemenVe bu şarkıyı konserimde sürpriz yaparak okudumyakında bu şarkım için Manisa'nın tanıtımını da içeren bir klip de çekmeyi istiyorum. Karşıyaka Belediyesi Opera Salonunda yaptığım Trio Lyrisme konserinde genç Fransız sanatçılar bana eşlik etti. Hepsi de ülkeme hayran kaldı ve bana "Ülkemizde gülmeyi unuttuk, bu ülkenin insanları çok güleç yüzlü" dediler. Haklılar da... Çünkü Avrupa'da insanlar mutsuz, kimse kimseyi kabullenemiyor. Aileler çocuklarını bile yük almak istemiyor. Köylüler yaşam standartlarını kaybetti. Orada tek dostunuz var, banka; oysa Türkiye'de böyle değil. Burada başka çözümler arıyor ve buluyorsun. Ben artık burada yaşamak istiyorum. Kapitalizm bitti, mahvoldu. Şimdi göreceksiniz, akın akın Avrupalı gelecek Türkiye'ye..
İlk sahneyi çıkışınızı bizimle paylaşır mısınız?
- 70'li yıllarda... İlk olarak Bursa'da sahneye çıktım. O yıllarda Emekli Sandığı otellerinde sahneye çıkıyordum. Anlaşmamız vardı Emekli Sandığı otellerinde... 3'er ay... İstanbul'da İzmir'de, Mersin'de, ayrıca bütün Dedeman otellerinde... Büyük Efes'te de sahneye çıktım. Kendime göre geniş bir repertuarım vardı, yine otantik şarkılar söylüyordum. Ancak çok zor yıllardı, 1980'de ihtilal oldu, özgürlükler kısıtlandı, sanatçılar üzerindeki baskı arttı. Ben duygusal bir insanım, yapılan haksızlıkları, , insanlık dışı baskıları kabullenemedim. Müziğimi özgürce yapabilmek için 1981 yılında, ülkemi gözyaşlarıyla terk etmek zorunda kaldım. Ancak giderken beraberimde yüreğimde en çok Anadolu'yu götürdüm. ve Fransa'ya yerleştim. 9 yıl vatan hasreti çektim, bir gün Okay Temiz geldi yanımıza, "Okay dedim, benim albümüme eşlik eder misin", hemen kabul etti, birlikte çalıştık. Ben vatandaşlıktan çıkarıldığımı sanıyordum, oysa öyle bir şey yokmuş... Bunu araştırmasını Okay'dan istedim, müjdeli haberi verdi, uçtum geldim Türkiye'ye... Bu süreçte ilk eşimden ayrıldım.
FRANSIZ SEVGİSİ
- Caz müziğini Türkçe söyleyen bir sanatçısınız, üstelik bu konuda hiç taviz vermediniz. Türkçe cazı Fransızlara nasıl alıştırdınız?
- Evet, Okay Temiz'den sonra caz müziğini Türkçe söyleyen sanatçı benim... Öncelikle bu tarzım, şok yarattı Fransa'da... 26 yıl boyunca hiçbir dilde değil, sadece Türkçe söyledim şarkılarımı... Bir anne çocuğuna ninnilerini başka lisanda söyleyemeyeceği gibi bende anadilimle yani Türkçe söyledim. Fransızların alışması süreç aldı ama şimdi çok seviyorlar. Fransa'da çok önemli prestijli salonlarından tutun da otantik kiliselerde hatta köy festivallerine kadar birçok yerde konserler gerçekleştirdik. Fransa'nın en büyük ulusal gazetelerinde bizim ve müziğimiz hakkında övgü dolu kritikler yapıldı. Ancak Türk insanı tarzımı henüz anlayamadı. Ben kültürüm adına öyle tutkuyla ve aşkla çalıştım ki, inanamazsınız. Sadece kafamda 2000 parça var, tamamı Türk müziği...
Caz, quartet tarzında kaç albümünüz var?
- 11 tane albüm yaptım. Bunlardan bazıları Fransa'da yapıldı ve jazz eleştirmenlerince de çok beğenildi.
- Müzik tarzınızın adı var mı?
- Müzikte bir sentezimiz var, çok şey söylenebilir... Eşim Alain'le çok çalıştık. Ancak isimlendirmek gerekmiyordu. Çünkü isimler bağlayıcı oluyor, alternatif caz diyorlar Fransa'da, progressif caz... Çağdaş caz deniliyor araştırmacı olduğumuz için.. Benim müziğimde bir çekirdek var, o çekirdeği ben kadın olarak, ana olarak toprağa koyarım. Gider, gelir elimi sürerim, su dökerim... Ondan sonra o büyür yetişir, dallanır budaklanır. Benim müziğim öyle. Geleneksel müziğimizi, türkülerimizi, deyişlerimizi hele de Karadeniz ezgilerimizi Anadolu'nun yüce müziğini, Yunus Emre, Mevlana gibi ermişlerimizin sözlerini ve genel olarak Türk Musikisini jazz ve batı müziği sentezi içinde açıkçası bu tanımlarında ötesinde deneysel bir çaba içerisinde evrensel değerlerle bir müziğe erişmeyi amaçladım hepYapılan her şey sevgi ve hümanizma için olmalıSadakatle bağlı olduğum en yüce değerlerden birisidir hümanizma. Benim bahçem çok güzel... Bugün Fransa'da Alain'le 26 yıllık bir evliliğim var, bu aynı zamanda 26 müzik evliliği... Besteleri Türkçe yaptığı izin, ona Fransa'da 'Alaturka Ali' derler... Demek istediğim yıllardır çok çalışıyoruz. 8-10 kişilik yabancı müzisyenler, Türk temalarını çaldılar bizimle birlikte... Gerçekten Türk müziği yapıyorlar Fransa'da... Kendi aralarında Türk müziği yapıyorlar. Farkında değilsiniz herhalde Fransa'da Türk müziği, şarkılarımız, türkülerimiz çalıyor her yerde...
- Sizin bir de eğitimci yönünüz var, öyle değil mi?
- Evet, ben eğiterek öğretiyorum. Fransa ve Belçika'da akademilerde ses eğitimi ve nefes dersleri veriyorum. Çocuklar için perküsyon workshop atölye çalışmaları yapıyorum. Benim dünya görüşüm bambaşka... Ben her kişiyi başka bir formda gördüğüm için, herkesin kulağını şarkı söylemem. Siz bana geliyorsanız, sizi tanımam lazım... Ben Fransa'da bir konservatuara girdiğimde fantastik bir hava esiyor, "Türk müziği öğreneceğiz" havası esiyor... Fransa'da Belçika'da, Kanada'da... 12 yıldır Fransa'da Kültür Bakanlığı tarafından desteklenen bir sanatçıyım. Avrupa'daki konserlerime maddi destek sağlanıyor.
- Avrupa'da yılda kaç konser veriyorsunuz?
- Yılda 60 konser civarındaSadece Fransa'da ya da Avrupa ülkelerinde değil Amerika'dan tutunda Rusya, İsrail'e kadar yaklaşık 20 ülkede yüzlerce konser yaptım. Sadece geçen yıl Amerika'da 6 konser yaptım. Ancak şu sıralar biraz yavaş gidiyor. Ekonomik sıkıntı var Avrupa genelinde...
İZMİR TUTKUNU
- Türkiye'ye yerleşme planlarınızda İzmir'in yeri var mı?
- Evet, Türkiye'ye yerleşeceğim, özellikle İzmir'e. Ben tam bir Karşıyaka hayranıyım. Karşıyaka'da bir ev tutmak istiyorum, ya da Buca'da eski bir Rum evi alıp değerlendirmek istiyorum. Burada her şeye yeniden başlayacağım. Son aylarda Türkiye'ye çok gidip gelmeye başladım. Avrupa'daki işlerimi biraz askıya aldım. Türkiye'de daha fazla olmak istiyorum şu sıralarBu yüzden öncelikle kiralık bir ev bulmam lazım... O zaman bir temeli kurabilirim. Türkiye'de 30 yıllık bir gecikme var, ama hızla kapanıyor. Bu süreçte Avrupa kendisini yiyip bitirecek. Zirveye çıkacak sonra düşecekler. Büyük alarmlar veriyor Avrupa... Türkiye farkında mı bilmiyorum ama Avrupa çöküşte... Ama Türkiye daha güçlü artık.
EXPO'YU HAK EDİYOR
- İzmir'e hep "bir sanat kenti" denir. Sizce de öyle mi?
- İzmir çok çağdaş ve uygar bir şehir. Genç, cıvıl cıvıl enerji dolu.. İzmir'de çok şey yapılabilir. Çünkü düzgün bir şehir... Üniversiteler şehri burası, potansiyeli çok yüksek bir şehir... Sanatsal çok güzel aktivitelere evsahipliği yaptığını görüyorum. Sanat adına çalışmak isteyen birçok güzel insan var... Yakında EXPO da olacak. Bence EXPO İzmir'in olmalı, buna en çok yakışan şehrin İzmir olduğuna inanıyorum. Ben bu şehrin ve ülkemin geleceğine inanıyorum. Sayın Vali beyi ve Expo Kurullarını ziyaret ederek İzmir ve Paris de Fransa'nın ünlü müzisyenlerinden oluşan bir grupla Türkçe şarkıları tüm dünyaya prestijli konserlerle kültürümüzün yüceliğini göstermek istiyorum. Ben sanatçı olarak gücümü vereceğim, her şekilde bana görev verilirse, sanat adına üstüme düşen görevi yapmaya hazırım. Ben bulunduğum yerde muhakkak proje yaratırım, projesiz yaşayamam.
Bu güzel söyleşi içinde size ve Yeni Asır Gazetesi'ne teşekkürlerimi sunuyorum. Bu şehrin bölgenin güzel insanlarını selamlıyor, sizin aracılığınızla onlara kocaman sevgilerimi sunuyorum.