Giriş Tarihi: 03 Kasım 2010, 17:23
Toplum bir süredir kişisel gelişim uzmanlarıyla haşır neşir... Birçoğu yurdun dört bir köşesinde ders veriyor, konferans düzenliyor, kitap yazıyor. Amaçları, sağlıklı bir toplum yapısını oluşturmada katkı sağlamak, insanın bilinç düzeyini geliştirmek...
Bu kişilerden biri de Ahmet Şerif İzgören... Birçok panele, konferansa konuşmacı olarak katıldı, fikirlerini toplumla paylaştı. Bugüne değin, kişisel gelişim konusunda 14 kitap yazdı. Okurlarıyla nitelikli bir birliktelik sağladı.
İşte bugün sizlerle, İzmirli kişisel gelişim uzmanı, yazar Ahmet Şerif İzgören'in bir kitabında aktardığı özel bir öyküyü sizlere paylaşacağım.
Toplumsal gelişim ve dürüstlük adına, yitip giden değerler adına özel bir örnek... Seviyesizliğin zirve yaptığı günümüze dair çok şey anlattığı da kesin.
***
"O gün bir toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim" dedim.
Döndü bana doğru, "Vaktin var mı ağabey?" diye sordu...
- Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda).
Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 kuruş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
***
"Birader" dedim, "9.75 değil, 10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?"
- Ne alacağım ağabey 50 kuruşu.
- Peki niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın, üstü kalsın demiştim.
Döndü bana, attı kolunu arkaya:
- Vaktin var mı ağabey?
- Var
- Çek kapıyı o zaman.
Başladı anlatmaya:
***
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize, "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
- Ne anlatırdı baban.
- Hayattta nasıl başarılı olunur.
- Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiçbir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey, biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktıbiliyor musunuz?
- Ne bıraktı?
- Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın" falan filan. Ağabey, aradan 15 yıl geçti, diğer iki kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
-Peki sonra?
- Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören'de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki:
- Asıl mirası bizim baba bırakmış.
- Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu dahi evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim, şöyle seslendi:
- Dur ağabey, asıl bomba şimdi.
- Nedir bomban?
- Nerede oturuyoruz biliyor musun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
***
Sözün özü; evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Hayatın gerçeğidir bu.
Amaç, hayata nasıl dürüst baktığınızla ilgili, ötesi boş.
SÖZÜN ÖZÜ
Kimse gerçekleri unutmaz, sadece yalan söylemekte ustalaşırlar.
John Dalberg-Acton
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.