ÖZKAN BİNOL
Yaklaşık on beş yıldır toplanan bir edebi heyetin üyesiyim. Son iki aydır yeni yayınlanan Osmanlı polisiyelerini okuyoruz. İtiraf etmek gerekirse bu kadar seveceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. İstedim ki sizlerle de bu eserlerle tanışın. Üstad Erol Üyepazarcı ile Abdülhamit'in polisiye merakından Peyami Safa'nın Cingöz Recai'sine kadar birçok konunun tozunu attırdık. Keyifle okuyun.
-Osmanlı'daki ilk polisiye romanlar ne zaman ortaya çıktı?
Bir Fransız yazarın Paris Faciaları diye bir kitabı ilk çeviri kitaptır. İlk telif roman Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-i Talat ve Fitnat'ıdır. 10 sene sonra da Ahmet Mithat Efendi ilk polisiye romanı yazıyor: Esrar-ı Cinayet. Türkiye'ye romanın girişi ile polisiye romanın girişi beraberdir. 1890'lı yıllarda polisiye roman Türkiye'de görülmeye başlıyor. Evvela çeviri şeklindeki romanlar. O zaman moda olan melodram karışımlı polisiye romanları bunlar. Bugün için pek kıymeti yok. 2. Abdülhamit döneminde -1876-1908 arası -50 küsur tane polisiye roman çevriliyor ve iki tane polisiye roman yazan Türk yazar var. Biri Ahmet Mithat Efendi, bir de sizin Yeni Asır'ın kurucusu Fazlı Necip Bey. Biliyorsunuz Fazlı Necip Bey sizin gazeteyi İlk Asır adıyla Selanik'te kurmuştur ve burada polisiye romanlar yazmıştır. 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra büyük bir patlama oluyor. Benim saptamama göre 1918'e kadar 300'e yakın romanı çevrilmiş.
Peyami Safa'nın parlaması -O zaman için büyük bir ilgi değil mi?
Buna büyük gazeteler ön ayak oluyor, her hafta bir tane çıkıyor. Bizim yazarlar da bunlar da satılıyor. Biz de Türk kahramanlar yaratalım, seri yapalım deniyor. Bu şekilde yaratılan ilk kahraman, "Aman Vermez Avni"dir. Yazarı Ebu Süreyya Sami ve çok tutuluyor. Bu 10 kitaplık seriydi, sonra başka bir kahramanla devam edecekken 2. Dünya Savaşı çıkıyor, sonra ithal on paralık öyküler değil, yerli yazarların yazdığı çok enteresan isimleri olan kahramanlar çıkıyor. Faka Basmaz Hilmi, Kan Dökmez Remzi, Ele Geçmez Kadri gibi orijinal isimlerle pek çok kahramanın maceraları yayınlanıyor, tutuluyor, seviliyor bunlar. Bu arada parlak bir isim var: Peyami Safa. Server Vedi adıyla Cingöz Recai öykülerini yazmaya başlıyor, bu öyküler söylediğim diğer öykülerin çok üstündedir. Maurice Leblanc'ın Arsen Lüpen öykülerinin yerli versiyonudur. Ben hem Arsen Lüpen'leri okudum orijinal dilinden hem de Peyami Safa'nınkileri. Peyami Safa'nın bazı öykülerini Maurice Leblanc okusaydı hayran kalırdı, o kadar güzeldir.
-Orhan Pamuk'un bazı kitapları da polisiye mi?
Benim Adım Kırmızı ve Kara Kitap'ın polisiye kurgulu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
-Osmanlıca yazılmış polisiye eserleri Latin harfleriyle bugünkü Türkçeye aktarılıyor. Bu proje nasıl doğdu ve siz nasıl dahil oldunuz?
Üç araştırmacı akademisyen Seval Şahin, Didem Ardalı Büyükarman ve Banu Öztürk Tübitak'a bir proje sunmuşlar. Harf devrimine kadar Osmanlıca yayınlanmış polisiye romanları Türkçe'ye çevirmek istiyorlar. Sonra bana geldiler ve elimden geldiği kadar kütüphanemi açtım. Bir sempozyum yaptım Mimar Sinan Üniversitesi'nde. Labirent yayınevinin sahibi Hüseyin Çukur, "Ben yayınlarım bunları" dedi. Kitaplar arka arkaya yayınlanmaya başladı ve ilk Yeni Asır Gazetesi'nin kurucusu Fazıl Necip Bey'in "Cani mi, masum mu?" kitabı yayımlandı. Arkadan Milli Cinayet Koleksiyonu yayımlandı. Gece Kuşları diye Arsen Lüpen uyarlaması yayımlandı. Bunlar sırayla yayımlanacak, tek eksik "Cingöz Recai"ler kalıyor. Çok üzülüyorum buna, onların telif hakları olan yayınevi bir türlü kıymetini bilmiyor. Bunu böyle yazın lütfen belki kulaklarına gider doğru dürüst bir çalışmayla yayımlanır. Şimdi Yervant Odyan adlı Ermeni bir yazarımızın çok ilginç bir kitabı var sırada: Abdülhamit ve Sherlock Holmes. O da Everest yayınlarından çıkacak. Çok ilginçtir. Abdülhamit döneminde geçer, Abdülhamit'in adamlarını öldürürler, Türk polisi bulamaz. Sherlock Holmes'ü davet eder Abdülhamit. Ben o kitabı 8 sene aradım, buldum.
-Abdülhamit de polisiye meraklısıymış
Haklısınız, Abdülhamit çok meraklıdır polisiye roman okumaya. Yanlış yorumlardan birisi, çok vesveseli bir adamdı da ondan denirdi. Ondan değil, adam devlet işleriyle çok ilgilenen bir kişiydi. Osmanlı da pek parlak değil, sorun var. O da bu sorunlardan kurtulabilmek için hareme gitmediği akşamlar yatak odasına süt kardeşini alıyor, polisiye roman okutuyor ve kafasını dağıtıyor. Onun özel çevirmen bürosuna çevirttiği 500-600 tane polisiye roman var. Abdülhamit için çevrilmiş olan eserler bugün İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi'ndedir. Abdülhamit çok ilginç polisiye romanlar çevirtmiş. Sir Artur Conan Doyle ile ilişkili çok enteresan bir hatırası var hatta.
-Hatta Sir Artur Conan Doyle Abdülhamit'in huzurunda buluyor kendisini...
Hem de ilginç bir şekilde. Sir Artur Conan Doyle'un karısı ölüyor. Yeniden evlenip balayı için İstanbul'a geliyor. Yakın dostu Sir Henry Woods diye bir zatın evinde misafir kalıyor. Sir Henry Woods Osmanlı donanmasında müşavirlik yapıyor ve ismi Woods Paşa. Abdülhamit'in çok sevdiği bir adam, fahri yaveri. Padişahın polisiye merakını bildiği için diyor ki, Sir Artur Conan Doyle burada. Şimdi bununla ilgili olarak iki versiyon var. Sir Artur Conan Doyle'un hatıralarında diyor ki, "Saraya gittim, bana Mecidiye Nişanı, karıma Şevkat Nişanı verdi. Fakat Ramazan olduğu için padişah beni kabul etmedi".
Sir Henry Woods da yazdığı hatıra kitabında "Benim de katıldığım törende padişah, Sir Artur Conan Doyle'a madalya taktı" diyor. Şimdi hangisi yalan söylüyor, tam bir polisiye muamma. Hakikaten ben de merak edip inceledim, verilen madalyaların tarihine baktım. O sene Ramazan. Acaba Sir Artur Conan Doyle böyle dedi? Cevabı çok ilginç. Henry Woods diyor ki: "Abdülhamit Sir Artur Conan Doyle'a 'Sen roman yazma, uzun hikayelerin çok güzel fakat romanlarda çok geri dönüşler var, kurgu zayıf" dedi." Doyle tabii ki bozuluyor. Çıkınca Woods'a; "Kendisini debiyat eleştirmeni mi sanıyor? Ne laf söyledi bana" diyor. Durum böyle olunca Doyle hatıralarında padişah beni kabul etmedi yazıyor. Bu da benim yorumum.
-Diğer roman türlerine gösterilen itibar neden polisiye romanlardan uzun yıllar esirgendi?
Çok haklısınız. Türk aydınında polisiye roman küçümsenen bir tür olmuştur, ikinci sınıf edebiyat sayılmıştır. Polisiye romanı bizim aydınımıza nedir diye sorduğunuz zaman şöyle bir tanım yapabilir: Bir cinayet işlenir, katil belli değildir, dedektif de bu cinayeti bulur. Polisiye roman budur diye bir tanım kafasında doğar. Halbuki polisiye roman paletindeki renklerden bir tanesidir.
-Hangi kitapları polisiye roman kategorisine koyabiliriz?
Polisiye roman çok geniş bir alana yayılır. Franz Kafka ile ilgili bir anekdot vardır: Franz Kafka polisiye roman okuyan çok sevdiği bir dostunu görmüş, dostu kafamı dinlendirmek istiyorum, vakit geçirmek istiyorum deyince Kafka da niye üzülüyorsun dostum, Karamazov Kardeşler de polisiye roman diye cevap vermiş. Bu tatlı anekdotun da gösterdiği gibi polisiye romanın gerçekçi bir tanımını yapmak lazım. Polisiye romanın tarifini yaparsak, bir eserin polisiye sayılması için ne olması gerektiğini düşünmemiz lazım. İki baş öğe var: Bir suç olacak. Suçu anlatmayan eser polisiye roman olmaz. İkincisi bu suçla beraber bir muamma olacak, yani bir suçu anlatabilirsiniz, bir adamın bir adamı öldürmesini anlatabilirsiniz ama muamma yoksa çok iyi bir edebi eserdir ama polisiye eser değildir. Böyle baktığımız zaman Karamazov Kardeşler de polisiye roman kategorisine çok rahatlıkla girer, zaten benim kişisel kanaatim Dostoyevski mistik polisiye roman yazarıdır. Dünyanın gelmiş geçmiş polisiye roman yazarıdır diye kabul ederim.
-Oysa "Karamazov Kardeşler" edebi kitap olarak itibar görür
Karamazov Kardeşler' de bir baba, üç oğul vardır. Baba rezil adamın biridir, oğullardan bir tanesi rezil bir adamdır, nişanlısının parasını sevgilisiyle yer, ikincisi akil bir adamdır, üçüncüsü de dünya meleği bir adamdır. Üç farklı karakter. Baba öldürülür, büyük oğlandan şüphelenirler. Çünkü babasından para istemiştir, vermemiştir... İkinci kardeş de dedektif gibi çalışır. Katilin o olmadığını ortaya çıkarır. Demin verdiğim tanıma bakarsanız polisiye romandır. Dostoyevski bunu çok iyi incelemiş, öğeler katmıştır, yan hikayeler çoktur. Edebi değeri çok yüksek olduğu için genel kanı Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri polisiye roman olur mu şeklinde bir soru işareti vardır. Polisiye romanı Habil'le Kabil'e kadar gider. Sokrates'in Kral Oidipus'u, Shakespeare'in Hamlet'i, bu şekilde tarif yaparsanız polisiye kurgulu yapıtlardır.
Dan Brown'u 50 sene sonra kimse okumayacak
-Polisiyede iki kadın yazar öne çıkıyor: Agatha Christi ve (benim de tercihim) Patricia Highsmith. Neden Türkiye'de polisiye yazan bir kadın yazarımız yok.
Esma Aykol sadece polisiye yazıyor ve bu alandaki tek kadın yazar Türkiye'de. Aslında edebiyatta kadınların en muvaffak olduğu yer polisiye romandır. Tereddütsüz bu alanın kraliçesi Agatha Christie'dir. Polisiye kurgu bakımından ona kimse yetişememiştir. İlginç hikayeleri de var. 80'e yakın kitabından yaklaşık 10 tanesi polisiye şaheserleridir. Agatha Christie popüler bir yazar değil bana kalırsa, klasik bir yazar. Patricia Highsmith ise büyük bir edebiyatçıdır. Polisiye romanın genişliğinden ve çeşitliliğinden bahsederken kriterlerimden biri de Patricia Highsmith'tir. Patricia Highsmith'i 50 sene sonra da okuyacaksınız mesela. Dan Brown denen adamı 50 sene sonra kimse okumaz. Üzerine Dante sosu dökülmüş Floransa'ya yönelik İstanbul gezi kitabı, başka hiçbir şey değil. Polisiye kurgu çok zayıf, özellikle orta sınıf saf Amerikalı'yı kafaya almakta usta, çok satıyor, çarpıcı konu tabii. Ama kurgu, final zayıf.