Çağan Irmak yaptı gene yapacağını. "Dedemin İnsanları" filmiyle hem yüreğimi titretti, hem ağlattı, hem de alıp beni yıllar öncesine sürükledi...
1977'nin 11 Temmuz'unda Girit'e ilk kez ayak basmıştım. Herakliyon'a ya da eski adıyla Kandiya şehrine. Anne tarafımın memleketine... Ve Çağan'ın Girit'te yaşadıklarını, bire bir yaşamıştım. Hatta aynı konuşmalar geçmişti ora halkıyla aramızda... Anlatacağım. Ama önce kendi hikayem için kendi filmimi başa sarayım...
***
Anne tarafım Giritli'dir. 30 Ocak 1923 yılında Lozan Antlaşması'na eklenen maddeyle Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus değişimi sonunda 1.250.000 Ortodoks Hıristiyan Rum Anadolu'dan Yunanistan'a; 500.000 Müslüman Türk de Yunanistan'dan Türkiye'ye göç ettirildiler. İşte o mübadele sonucu anneannem Zeynep ve dedem Hasan Ersaraçoğlu, 1924 yılında dört çocuklarıyla birlikte Kandiya'dan İzmir'e göç ettirilip Alsancak semtine yerleştirilmişler. En küçükleri annem o zaman 15 yaşındaymış...
***
Çocukluğum boyunca annem, dayım ve teyzelerimin Girit Rumcasıyla konuştuklarını hatırlarım. Konuşulanları çok iyi anlardım. Alsancak'ta çok göçmen olduğu gibi, çok da levanten yaşardı. Herkes birbiriyle çok iyi geçinirdi. Ben bir kez dahi tatsız bir olaya tanık olmadım.
***
Annem doğduğu yerleri, çiftliklerini, zeytin ağaçlarını, bağlarını ve şarap mahzenlerini anlatırdı. Ölmeden önce oraları bir kez daha görmek istediğini söylerdi. Anlatırken gözleri dalar gider, hüzünlenir ve ah çekerdi... Sıla hasretinin ne olduğunu o zamanlar anlamıştım. Kendi kendime söz verdim. Bir gün para kazanmaya başladığımda annemi doğduğu yere götürecektim...
***
Sözümü tuttum ve 1977'nin Temmuz ayında annemi doğduğu yere götürdüm. Önce Rodos'a gittik. Oradan da uçakla Herakliyon'a... Ve annemle düştük yollara. Adres bilmeden, sora sora aradık 53 yıl önce terketmek zorunda kaldıkları çiftlik evlerini. Kahvehanelerde çay içen yaşlı insanlarla konuştuk. Kaç kişiyle konuştuysak hepsi boynumuza sarıldı. Göz yaşı döken, Türkiye'de doğdukları yerleri soran, "anlatın bize Urla'yı, Çeşme'yi, İzmir'i anlatın" diyen insanlara oraları anlattık. Bize çay, kahve ısmarladılar, bırakmak istemediler. Hemen hepsinden aynı sözleri işittik: "Biz kardeşiz, biz dostuz. Bizi düşman yapmaya çalışan politikacılar utansın."
***
Ve yıkık dökük bir tekkenin karşısında annemlerin evini bulduk. İkinci dünya savaşı sırasında bombalanmış, tamir görmemiş, kimse yerleşmemiş. Zeytin ağaçlarını da gördük, şarap mahzenine de indik. Annemi anılarıyla başbaşa bıraktım. Onu seyrettim. Bir evlat olarak ona verilebilecek en büyük armağanı vermiştim. Çok mutlu ve huzurluydum...
***
O seyahatte çok fotoğraf çektim. Annem gözü gibi saklardı. Ölümünden sonra hepsini İstanbul'a getirdim. Arşivimdeydiler... Kitabımı yazarken kullanmak istedim, aradım ama bulamadım. Annemin, babamın, ailemin tüm fotoğrafları, çocukluğumdan itibaren benim çektirdiğim tüm resimler albümlerimde ve arşivimde duruyor. Bir tek o Rodos ve Girit seyahatimizin fotoğrafları yok. O kadar fotoğrafın birden kaybolması mümkün değil. Ben sabırla aramaya devam ediyorum...
***
Çağan Irmak "Dedemin İnsanları"nı harika çekmiş. Oyuncular yine olağanüstü oynamış. Bu film "Babam ve Oğlum"u da "Issız Adam"ı da aşmış. Irmak sel olmuş, taştıkça taşmış...
Seni alnından öpüyorum sevgili Çağan. Çetin Tekindor'a hayranlığımı bir kez daha haykırmak istiyorum. Bir de filmi izlememiş olanlar için tavsiye: "Bu filmi mutlaka görün."
İzmir'e geliyorum
Gelecek Cumartesi bir dostun nikah töreni için İzmir'de olacağım. Hazır gelmişken kitabım için bir de imza günü yapalım dedik. Cumartesi saat 16.30- 18.00 arası Alsancak'ta Yakın Kitabevi'ndeyim. Beklerim...