• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Marka olmak emek ister ama hevesi kırılmazsa! HÜROL DAĞDELEN

Marka olmak emek ister ama hevesi kırılmazsa!

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 16 Mart 2010, 18:31
Bir kentin markası olmak, "emek"le mümkün...
Şükür ki, onca "kışkırtmaya" karşın bu gerçek hala değişmedi, Türk insanı hala kaliteyi arıyor, dolduruşa gelmiyor.
Bu açıdan bakınca Ege'nin pek çok ilinde, İzmir'de, birçok ünlü isim, pek çok ünlü marka var.
Kimi, ünü dünyaya yayılan büyük bir fabrika, kimi küçük bir işletme, kimisi de mütevazı bir lokanta...
***
Çorbacı Sebo da öyle doğdu işte...
1. Sanayi'de, mütevazı bir lokantada... Yemeklerinin lezzeti, bir annenin çocuğuna gösterdiği özen gibi, ayrıcalıklıydı. Tabaklar doyurucu, kıvamı tamdı. Tatlıları enfes, çorbaları benzersizdi, hele kelle paçası... Hala o çorbaları içmeden güne başlamayanı bilirim ben... Bu leziz kıvamın, sadece İzmir'de değil, Türkiye'de bir başka örneği yok.
***
Gün geçti, ilgi öyle büyüdü ki, mütevazı lokanta, kabına sığamaz oldu ve sanayi sitesinde başlayan macera, İzmir'in dört bir köşesine taşındı. Çorbacı Sebo marka oldu.
İzmirli de bu markaya yıllardır sahip çıkıyor, yüreğine taşıyor, destek veriyor. Bugün bütün meslek grupları, gazeteciler, mühendisler, doktorlar, avukatlar grup grup gider Çorbacı Sebo'ya...
Orada hem Ege'nin lezzeti hem de dostluk vardır çünkü... O dostluğun adı da, Sebahattin Özdemir...
***
Has bir İzmirli'dir Sebahattin Özdemir... Kemalpaşa'nın Ören Köyü'nden kopup gelmiştir, Ege'nin İncisi'ne...
İzmir'in dört bir köşesinde yıllarca pazarcılık yapmış, alın terinin tadını almıştır. Sonra da kısa bir dönem, "Sebo" markasıyla özdeşleşen servis taşımacılığı...
O yüzden Egeli'yi çok iyi tanır; dünya görüşünü, damak zevkini, yaşam standardını...
Bu öngörüsü sayesinde büyük emekle kurduğu Çorbacı Sebo bugün artık markadır; kabına sığamayan, sürekli gelişen bir lezzet markası...
Ege'nin en güzel yemeklerini burada bulursunuz, hatta bir asır öncesinden gelen geleneksel yemek çeşitlerini de.. Hele sunduğu "Ev baklavası" kendisine özeldir. Müthiş bir lezzeti vardır, tadına doyamazsınız.
***
Çorbacı Sebo'yu hiçbir zaman, "para basan işyeri" olarak görmedi Sebahattin Özdemir... Her zaman insanların yanında oldu; çaresizin, yoksulun, düşkünün...
Bugün birçok çocuğa eğitim olanağı sağlamıştır. Yaşlılara hep yakın olmuştur, sorunlarına da ortak... Onlara özel günler düzenlemiş, yemek vermiş, karşılığında sadece hayır dualarını almıştır.
İnsanlara iyilik etmek onun hamurunda vardır çünkü... O bir köylü çocuğudur, dobra, yürekli ve çalışkan.
***
En büyük tutkusu ise Vos Vos'udur. Onun, canı kadar sevdiği arabası...
"Hiçbir otomobile değişmem onda yaşadığım zevki, keyfi" dedi, mekanına gittiğimde bir kez... Ve ekledi: "Benim kaplumbağam, hayatımın vitrini gibidir."
İşte bu yüzden özellikle yaz günlerinde, üzeri açık bir Vos Vos görürseniz, içinde de çevresine sürekli gülücükler yağdıran kovboy şapkalı bir adam... İşte o Çorbacı Sebo'dur.
Yemekte bir marka yaratan ve mütevazılığı yaşamında rehber edinen bir İzmirli...
***
Ancak son günlerde üzgün, kırgın... Bazı olaylar hırpalamış dayımı, küstürmüş...
İzmir Büyükşehir'in "dayatmacı" zihniyeti yüzünden, Kordon'daki mekanını kapatmış, Kıbrıs Şehitleri'ndeki ise an meselesi...
O şimdi Narlıdere'de müthiş bir yer açmayı planlıyor. Tüm gerginlikten uzak, yeşillikler içinde bir mekan...
***
Bekliyorum koca adam, kimse küstüremez seni, hele konu İzmir'se, kimseyi dinlemezsin sen, bilirim...
Sendeki İzmir sevdası, herkeste olsa keşke... Ve her şeye yeniden başlamanın o dayanılmaz arzusu...

Gülle suyun büyük aşkı...
Günün birinde bir gülle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. Önceleri arkadaşlık olarak devam eder bu durum.. Elbette zaman lazımdır birbirini tanımak için...
Gel zaman git zaman gül o kadar mutlu olur ki bu arkadaşlıktan ve birliktelikten, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki suya aşık olmuştur. Hayatında ilk kez aşık olan gül, burcu burcu açar ve etrafa kokular saçar Suya dönüp der ki birgün:
"Sevgili su, seni sevdiğim için böylesine değiştim, açtım ve etrafa kokular saçtım, yalnızca seni sevdim diye..."
***
Öyle zaman gelir ki artık su da içinde güle karşı birşeyler hissetmeye başlar.Zanneder ki güle aşık oldum. Günler ve aylar birbirini kovalar ve gülü sevdiğini zanneden su, artık eskisi kadar ilgilenmez gül ile...
Gül ise; "Acaba su beni artık sevmiyor mu" diye düşünmeye başlar. Çünkü suyun kendisine olan bu ilgisizliği onu üzmeye başlamıştır, için için bu soruyu sorar kendine ve bir gün gül suya der ki:
"Biliyor musun ben seni çok seviyorum."
Su, "Ben de seni seviyorum" der.
***
Aradan zaman geçer ve gül yine suya: "Seni seviyorum" der. Su sıradan bir ifadeyle "Ben de" der ama gül bu sözde sevgiyi hissedemez. Bu sıradanlaşma gittikçe sürer ama gül sabırla hep "Seni çok seviyorum" der suya ama artık öyle bir duruma gelir ki gül, etrafa o güzel kokuyu saçamaz ve burcu burcu açan dalları solmaya yüz tutar. Kendini toparlayarak ve son kez suya:
"Biliyor musun seni hala çok seviyorum" der gözyaşları içerisinde...
***
Su da ona döner ve yine o bildik ironik ve umursamaz edası ile: "Üfff söyledim ya ben de seni seviyorum diye" der... Gün gelir gül yataklara düşer. Çok hastalanmıştır, rengi solmuş çehresi sararmıştır. Yatağa düşer. Su ise başında bekler gülün, yardımcı olabilmek için onu çok seven ve sevdiğini her fırsatta söyleyen sevgili dostuna ama bellidir ki artık gül ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek suya der ki:
"Biliyor musun seni ben gerçekten seviyorum ve senin bilemediğin kadar sevdim üstelik."
Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır. Doktor muayene eder gülü, sonra şöyle der:
"Hastanın durumu ümitsiz, artık elimizden birşey gelmez." Su merak eder kendisini bu kadar çok seven gülün ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora "Hastalığı nedir ki sevgili dostumun" diye doktor şöyle bir bakar suya ve der ki:
"Gülün bir hastalığı yok dostum, hiç dikkat etmemişsin galiba sevgili dostuna, bu gül sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der. Ve anlar ki su artık, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir ama artık çok geçtir.
***
Sevdiklerinize, geç olmadan onları sevdiğinizi söylemekle kalmayın gösterin.

"Kasaba" geri dönmeli
Son dönemde, yayınına son verilen diziler arasında en çok üzüldüğüm yapım, Kasaba... Bence ekranın en doğal ve başarılı dizisi, Canım Ailem'e yer bulmak uğruna, harcandı. Ancak izleyici bundan hoşnut değil, bu nedenle atv bu kararından geri dönmeli...
Geçen gün, atv binasına gelen bir grup Kasaba izleyicisi, dizinin reytinge kurban edilmemesini ve yeniden ekrana getirilmesini istemiş...
Nedenini de şöyle dile getirmişler; "Dizinin topluma verdiği mesajlar çok önemli. Kaldırılmasın."
Aynı kanıdayım.

GÜNÜN SÖZÜ
Akıl kendi başına cenneti cehennem, cehennemi cennet yapabilir.
John Wilton

BİRAZ DA GÜLELİM
Adam koyu kahverengi deri kaplı, yarım botu alıp kasaya yanaşır. Kasadaki genç kız botları poşete koyarken, adam fiyatı konusunda yorum yapar:
- 43 lira değil mi?...
- Kız da, 'Ne münasebet' der gibi bakar ve 'Bunlar orijinal deri... İndirimli fiyatı 180 lira' der.
Adamın bitiş cümleleri, kızcağızın kopuş anına denk gelir:
- Olur mu hanımefendi, altında 'Size 43' yazıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.