İzmirli yönetmen Çağan Irmak yine yapacağını yaptı; yüreğimize dokunup, pişmanlıklarımızı, özlemlerimizi sorguladı.
Bizi yeniden hayatın "ta kendisine" çekti. Modern yaşamın örselediği duyguları harekete geçirdi, unuttuğumuz saygı kavramını başucumuza yerleştirdi.
Hatalarımızı hatırlattı.
Sözünü ettiğimiz onun yönettiği, "Çınar Ağacı"ndan izlenimler...
***
Bir aile büyüğünün, torunlarıyla, çocuklarıyla ilişkilerini objektif bir bakışla, "şu yaşam gailesinde" yeniden gündeme getiren Irmak, aslında nasıl kendimizi kaybettiğimizi kare kare gözler önüne sermiş...
Büyüklerimizden esirgediğimiz saygıyı...
Tecrübeye yaptığımız ihaneti...
Giderek sıradanlaşan bir aile ilişkisi yaşadığımızı kanıtlamış her bir sahnede...
***
Tatilde yaptığım belki de en güzel işti Çınar Ağacı'nı izlemek ve elimizden kayıp giden değer yargılarımıza sahip çıkamadığımızı bir kez daha yaşamak...
Türk insanın kendini sorgulamasının yolunu açmış Çağan...
Simgelerle de bunu yönlendirmiş.
Dört çocuk, torunlar, iki ayda bir evden eve taşınan çiçekler, plaklar, bir sandık ve gramafon. Ve iki ayda bir buluşulan Çınar Ağacı!
Hepsi ihmal edilen, birer yaşam değeri...
***
Örneğin, bir emekli öğretmen olan Adviye hanımın her sabah uyandığında, kendisine çağdaş uygarlığı armağan eden Atatürk'ü "Paşam" diye selamlaması bu örneklerin en çarpıcı olanı...
İnsanı titreten bir an bu... Unutturulmaya çalışılan bir dünya liderini yeniden insanına hatırlatan bir saygı gösterisi...
Ya, Adviye hanımın çocuklarıyla ilişkileri, çekişmeleri, kuşak farkı yalanları; evladın kimisi iki yüzlü, kimisi duygusal, kimisi 'ne yapayım'cı, kimisi çıkarcı...
Sahne tıpkı günümüzü anlatıyor.
***
Ve Çağan Irmak, her filminde olduğu gibi, şok edici sahneyi, bu kez sona saklamış...
Yani anneanne ile torunun birbirine dokunduğu o son an... Torunun büyükannesinin kucağına yattığı, büyükannenin de gözlerini sonsuza kapadığı o son dakikalar...
Çarpıcıydı, etkileyiciydi... Aşk olsun be çocuk, aşk olsun be Çağan, kopardın bizi...
***
Çınar Ağacı, Türk sinemasının son yıllardaki en çarpıcı insan hikayesidir. Kimisi filmi sıkıcı bulabilir, fazlaca sıradan da...
Ancak hayat da öyle değil mi zaten...
İyi bir kadro ve gerçeklerle yüzleşmek isteyenlere okkalı bir senaryo...
Çınar Ağacı, hayata çarpıcı bir bakıştır, bir gerçekler gösterisidir.
Yaşayın, hissedin.
GÜNÜN SÖZÜ
İnsan ne kadar yükselirse, gönlü o kadar alçalmalıdır.
Cicero
Vapur, İzmirli'nin vazgeçilmezidir
Son günlerde beni en çok üzen şey, İzmir'de şehir hatlarında vapurunda meydana gelen kaza...
Çok şükür, ölen ya da yaralanan yok ama insanın içine düştüğü bir şüphe var.
Acaba her vapur, bir hayat kumarı mı?
***
Zira, vapurla yolculuk etmek, her İzmirli'nin vazgeçemeyeceği tek lüksüdür.
Hayattan zevk aldığı, doğayı, denizi hissettiği, kentin gürültüsünden biraz olsun uzaklaştığı en güzel andır.
Denizin kokusu işler yüreğine, can sıkıntın biter.
***
Ben bugüne dek, İzmir'de şehir hatları vapurunun hiç kazaya karıştığını görmedim, duymadım.
Geçmişte olmuş birkaç vaka var ama son 40 yıldır ilk kez buna şahit oldum.
Hatırlıyorum da, yaşım sanırım beş... Rahmetli anneannem, beni Karşıyaka'daki evimizden alıp, Halilrıfat'taki malikanesine götürüyor.
O ve ben varız vapurda ve de birkaç kişi...
Havada müthiş bir fırtına var. Gemi dalgalar arasında, yaprak gibi...
Bir o yana, bir bu yana yalpalıyor.
İlk kez yüreğimde müthiş bir korku var, o duygu inanılmaz..
***
Anneannem ise sakin... Sadece o çok iyi bildiği şeyi yapıyor, Allah'a güveniyor ve bana sarılıp art arda dua ediyor.
Gemi ise battı batacak, Konak iskelesine yanaşmak ne mümkün... Uzaktan bakabiliyoruz ancak...
Dakikalar süren boğuşmadan sonra, sanırım kaptanın da becerisiyle sağ salim varıyoruz iskeleye...
O günden bana kalan bu anı da, en çok hagğızamda yer edenen şey, o dalgalara dayanan geminin sağlamlığıydı, pes etmemesiydi.
Bu yüzden vapurdan hiç soğumadım, hiç vazgeçmedim.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin de, bu tatsız kazadan sonra önlem alacağına, filoyu yenileyeceğine inancım tam...
Tıpkı geçmişte olduğu gibi...