• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Daha tutucu, daha önyargılı daha tedirgin bir toplum HÜROL DAĞDELEN

Daha tutucu, daha önyargılı daha tedirgin bir toplum

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 01 Ağustos 2011, 18:47
Önceki gün bir anket gördüm Milliyet'te, içeriği Dünya Değerler Araştırması, gerçekleştiren ise Bahçeşehir Üniversitesi...
Çarpıcı sonuçları var anketin, ancak benim en çok ilgimi çeken tarafı şu nokta:
"Üç kişiden biri şortlu komşu kızı istemiyor."
Bu, ülkesine çağdaş uygarlığı işaret eden, kıyafet devrimi yapan, dinsel baskılarla ezilen kadına bilinç özgürlüğünü kazandıran bir liderin ülkesinde yaşanıyorsa, durup düşünmek lazım...
Bir insan, neden komşu kızının kıyafetinden rahatsız olur ya da giyimi neden bu kadar önemser?
***
Toplumları geleceğe taşıyan en önemli unsur, bilincidir. İnsanıyla gelen, eğitimle biçimlenen, kişisel özgürlükle bütünleşen bir yaşamsal olgudur bu bilinç...
Kişiye "insan" gözüyle bakan, kafası uçkuruna değil de bilime, çağdaşlığa çalışan, bir kız çocuğunun şort giymesinde, "bu onun toplumsal özgürlüğü" bilgeliğinin dışında sinsice başka gerekçeler aramayan; saygın, nitelikli, kimliğinin farkında bireylerin yetişmesini öngörmüştü Atatürk...
Şimdi geldiğimiz noktaya bakın.
Komşu kızının giyiminden tedirgin olan, kendine güvensiz, özgürlüğü kıskanan, içine kapanan, o yetmiyormuş gibi dışını da kapatan bireyler var çevremizde artık...
İşte asıl tartışılması gereken nokta budur.
Bu, geriye dönüş...
***
Düşünmeyen, üretmeyen, fikri olmayan, olsa da tartışmaktan kaçınan, geleceğini şans oyunlarına bağlamış, tembelliğe odaklı, başkalarının özgürlüğünü kıskanan, kendisi ulaşamayınca da kısıtlamaya kalkan bir toplum yapısının ilk işaretidir bunlar...
İnsana bilinç, insan sevgisi, toplumsal saygı emreden bir dinin temel ilkelerini de hiçe sayarak hem de...
Giyim burada sadece bir simgedir, perde arkasına olan ise art niyet...
***
Çok değil bundan 10 yıl önce, Türkiye bu çelişkiyi yaşamıyordu. Daha çok kadının kapanması eleştiriliyordu.
Çağdaş çizgisi, özgürlüktü.
Şimdi geldiğimiz noktaya bakın, kapanan kadının gün geçtikçi çoğaldığı bir ülkede, gözle görünen bir mahalle baskısıdır komşu kızının giyimine karışmak...
Nereden nereye...
***
Bu anlayış, nikahsız birlikteliğe de karşı, eşcinsel komşuya da...
Hele bu konuda tahammül bile yok.
Ankette bir başka ayrıntı ise, çalışan kadının yuvanın temellerini sarstığı, çocuklarına iyi bakamadığı iddiası...
Buna bir de ekleme var, erkekler daha iyi siyasi lider...
Yani kadın yine ikinci planda... Eksik etek ya; giyimi de, bilinci de, yaşama sevinci de kontrol altında olmalı...
Çünkü kadın fikri, düşüncesi, yeteneği olmayan bir cinsel obje...
Oysa bu topluma Atatürk, "Kadın toplumda özgür bir bireydir, seçme ve seçilme hakkı vardır" emanetini bırakmış, kadının gelişmesini, eğitilmesini herşeyin üstünde görmüştü.
Geldiğimiz noktaya bakın, kadına örtülü bir baskı var. Anket de bunun çarpıcı bir kanıtı...
Geleceğini göremeyen, özgürlükleri kısıtlayan bir toplum, korkaktır, pısırıktır.
Hakkını korumaya da yüreği yetmez.
Ürkmeyin ama gerçek bu.

Bu geminin yükü çok ağır!
İzmirli çevre gönüllüsü gazeteci arkadaşım Ahmet Aydın Akansu yine objektifini konuşturmuş. Açtığı doğa fotoğrafları sergisiyle büyük ilgi gören Akansu, bu kez batan güneşi yük gemisine yüklemiş. Yükü çok ağır olan bu gemi, sakın geçen gün batan İhsan Alyanak vapuru gibi sulara gömülmesin!

GÜNÜN SÖZÜ

İnsan diliyle değil yaptığı işlerle konuşmalı.
Stehr

Kütüphaneler artık yalnız
Dünya değiştikçe, nesiller arasındaki fark her zaman olacaktır, olmuştur da...
Ancak hiçbiri, bizlerle çocuklarımız arasındaki büyük fark kadar açılmamıştı.
Biz babalarımızı yakaladık mesela, ama çocuklarımıza yetişemiyor, çoğu zaman anlamıyoruz. Hep aceleciler, hep sabırsız, hep kolaycı...
Suçlamıyorum onları, yaşadıkları düzen, bu anlayışı yansıtıyor onlara...
Herşey ellerinin altında çünkü, emek yok, bilgiye ulaşmak için araştırma da...
Neredeyse kitapları bile internetten, cep telefonundan okuyorlar. Çoğu yüzüne bile bakmıyor kitapların...
***
Bu gerçeği görebilmek için, şu içten çağrıya kulak vermek gerekir öncelikle...
Gaziemir Halk Kütüphanesi'nin çağrışı bu, önceki gün gazetemize haber konusu olması örneğin...
"Kütüphanemizde 6 bin kitap var ama okuyan yok" serzenişiyle...
Kitap okumaya ilginin azıldığını göreceğimiz yegane mekanlar, kütüphanelerdir oysa...
Bu acı gerçeğe onlar her gün tanık oluyorlar üstelik...
Kitaplığa 6 ayda 379 kişi üye olmuş... Bence bu sayı çok az, azdan öte ürkütücü...
***
Şu nedenden...
Çocukluğumda hayatım neredeyse kütüphanede geçti, özellikle Karşıyaka Hoca Mithat Kütüphanesi'nde... Her gün tıklım tıklım dolduğu için, erkenden gelmeye gayret ederdim.
Ödevlerimi orada hazırlar, birbirinden ilginç macera kitaplarını ödünç alır, okuyunca geri verirdim.
O günlerde kütüphanenin üye sayısı 5000 civarındaydı. Hiç işim olmasa bile gittiğimi bilirim, o mis gibi kitap kokan, sessiz, kültürle yükleyen bu bilinç mabedi, günümüzde yalnız ve kimsesiz şimdi...
İşte günümüzde olan tek gerçek budur.
Eve kapanan, çoğu zaman bilgisayarda oyunla vakit harcayan, insan ilişkileri iyice zayıflayan bir gençlik.
Oysa kütüphane geleceğin ışığıdır. Yaşamak gerekir.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.