• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Homeros Vadisi güzel ama ya o daracık yolları... HÜROL DAĞDELEN

Homeros Vadisi güzel ama ya o daracık yolları...

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 21 Kasım 2011, 16:37
İzmir'in seyir teraslarından biri de Homeros Vadisi... İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, topluma kazandırdığı en doğal mekanlardan iri olan Homeros Vadisi'nin en önemli sorunu, yol...
Özellikle çevre yolundan çıktıktan sonra, levhalarla araç sürücülerine yol gösteren belediye, henüz yol sorununu çözümleyebilmiş değil...
Bu da yaşadığı kenti en güzel yaşayacağı teras manzarasından mahrum bırakıyor İzmirlileri...
Yomsa Homeros Vadisi, hem büyük düşünür Homeros'un yaşadığı üç mağarası hem de doğal güzelliğiyle İzmirlilerin akınına uğrayacak kadar özel bir yer...
***
Bir arkadaşımın davetiyle gittim geçen hafta Homeros Vadisi'ne, eşim ve çocuklarımla... Eğridere köyüne takiben tırmanma şeridine kadar eni konu pek sorun yok, ancak tırmanma süreci, tam bir kabus.. O yoldan iki araç zor geçer, ancak cambazlık yaparak varacağımız yere geldik.
Doğrusu, işin en zor tarafı da bu... Yoksa en tepeden İzmir'e bakınca insan, herşey unutuluyor. Çünkü sizi müthiş bir manzara karşılıyor.
Hiçbir yerde bulamayacağımız bir görsel ziyafet bu... Hatta İzmir en tepeden daha da güzel... Gündüz derli toplu görünüyor, gece ise ışık içinde...
Homeros Vadisi, size bu imkanı sağlıyor.
Ancak yol, yine en büyük sorun... İzmir'e bu özel dinlenme yerini kazandıran Başkan Kocaoğlu'nun bu sorunu çözmemesi düşünülemez.
O halde biraz ilgi.
***
Bu arada kahvaltı için gittiğim mekan olan Kuzuoğlu Restaurant, tam bir aile işletmesi... Çok hoş bir yer... Homeros Vadisi'nde kurulu 4-5 mekandan biri...
Otantik bir havası var ve de güler yüzleri... İkram müthiş, üstelik vereceğiniz ücret, evde yaptığınız kahvaltıdan daha da ucuz...
İnanın bana...
O sabah gördüm ki, İzmir'in tanınmış doktorları da orada, hukukçuları ve yazarları da...
Herkes bir arada; bir yandan İzmir manzarası, bir yandan da kuş sütü eksik kahvaltı mönüsüyle, hayatlarına renk getirmişler.
Hepsinin de ortak şikayeti, geldikleri yollar... Tanıyan geldi yanıma, bu ortak sorunu açtı bana... Sitemlerini "Homeros harika, yolları yetersiz" diye dile getirdiler.
Sayın Başkan, elçiye zeval olmaz.

Arkas'tan insana yapılan en güzel sanat yatırımı

Resim, insanın sanata soylu duruşudur. Bu yüzden resim, hayatın akışını; doğasını, insanlarını anlatan, geçmişi bugüne bağlayan en "yürekli", en "naif" köprüdür.
Bu yüzden insanoğlunun gelişiminde önemli pay sahibidir. Sanata yapılan her yatırım da, geleceğimize ışık tutan bir cevherdir.
İzmir bir kültür kenti... Tiyatrosu, operası, senfonisi, müzeleri ve sanat galerileriyle... Bunu her açıdan görmek mümkün...
Çok iyi sanatçılarımız, çok iyi ressamlarımız, müzik adamlarımız, heykeltraşlarımız var. Kimi zaman onlarla birlikteyiz, kimi zaman ise yalnız yürüyorlar bu yolda...
Oysa sanat, hayata birlikte atılan adımdır.
***
İşte bu yüzden, 1875 yılından bu yana, Türkiye ile Fransa arasında bir köprü görevini üstlenen Fransa'nın İzmir Konsolosluğu, bir adım daha attı. Kapılarını sanata açtı, hem de New York'un sanat gecelerini anımsatan görkemli, ışıklı bir davetle...
Konsolosluk binasını, ilk kez böylesine ışık içinde ve özel gördüm doğrusu, konuklar için serilen kırmızı halı, geceye ayrı bir anlam katıyordu.
İzmir'e getirdiği liderlik vasfıyla, iş ve spor dünyasında devrim yapan Lucien Arkas, işte bu fitili ateşleyen, İzmir'in sanata bakışına "dünyasal" bir kimlik katan girişimin ev sahibi...
Fransız Konsolosluğu'nun denize bakan bölümünü gerçeğine uygun olarak yeniden restore eden, İzmir'e Fransız zarafetini getiren Arkas Holding, "Arkas Sanat Merkezi"ni de görkemli bir törenle açtı.
***
İzmir'in iş, sanat ve basın düanyasını bir araya getiren görkemli davetin en önemli konukları kuşkusuz, 19. yüzyılın sonunda, resim sanatının en duyarlı dönemi olarak kabul edilen "Post Empresyonist" akımının öncülerinin tablolarıydı.
Yani Maxime Maufra, Louis Anquetin, Emile Bernard, Maurice Denis, Edoard Vuillard gibi sanatçıların resimleri, hayatın adeta manifestosuydu.
Arkas Koleksiyonu'nda yer alan paha biçilmez tablolar, geçmişte İzmir mimarisinin ayakta kalan en önemli binasının, özel düzenlenmiş odalarında sanatseverlerle buluştu.
Birbiri ardına açılan odalarda gezinmek çok özeldi. Hele, bu resim anlayışının en önemli cephelerinden biri olan ışık faktörünü yaşatabilmek için, tabloların özel bir ışıklandırmayla yansıtılması, sanata gerçekçi bakışın bir ifadesiydi.
***
İzmir'in iş dünyasına dinamizm getiren, spora yaptığı katkılarla İzmir'in özellikle voleybol sporunda başını dik tutmasını sağlayan Lucien Arkas, bu özel resim koleksiyonuyla, insana yapılan en güzel yatırımlardan birinin de mimarı oldu.
O muhteşem resimleri izledikten sonra, konuklarını kapıdan güleç yüzüyle "Teşekkür ederek" uğurlaması da, sanat galerilerinde pek alışık olmadığımız, Lucien Arkas'ın o beyefendi, o nazik kimliğinin bir ifadesiydi.
Görünen o ki, Arkas Sanat Merkezi, geleceğin ışığı olacak.

GÜNÜN SÖZÜ
Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır.
S. Fobes

Yılmaz Güney'i hissettirdi bana

Behzat Ç'den sonra ilk kez bir dizi beni ekran başına mıhladı, hem de bırakmamacasına... Mahsun Kırmızıgül'ün "Hayat Devam Ediyor'u, bence daha ilk bölümden ekranın yeni fenomeni olmaya aday bir dizi...
Türkiye'nin en önemli sorunlarından bir olan küçük kızların evlendirilmesine, öyle gerçekçi ve öyle naif yaklaşmış ki dizi, ne sıkılıyor ne de of be diyorsunuz.
Akıp gidiyor zaman ama bir film şeridi gibi değil; sinema filmi tadında, birebir yaşayarak...
Seyircisini işlediği konuya çekerek, bir anlamda yüreğinde yaşatan Kırmızıgül, bu yönüyle Yılmaz Güney'i hissettiren bir sinemacı oldu, bu kesin...
Şimdi bu diziyi Yılmaz Güney izlese, gider Mahsun'u alnından öperdi, hiç kuşkum yok.
***
Dizi kanalı olarak bilinen atv'nin yerli dizi şanssızlığı yaşadığı bu yayın döneminde, yükünü gururla taşıyacağı bir dizi "Hayat Devam Ediyor"...
Hem de her yönüyle...
Bir kere senaryo ekibi müthiş; hele içlerinde benim de çok yakından tanıdığım, yaratıcılığından kendim gibi emin olduğum Esin Ali Bilen gibi bir isim varsa... Her bölümde sürpriz yaşayacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın.
Hele oyuncular, her biri destan...
Size, daha gencecik yaşında, küçük yaşta evlendirilmek zorunda kalan; korkuyu ve hüznü bir anda yaşatan o güzel gözlü Hayat'ı canlandıran Meltem Miraloğlu'ndan mı söz edeyim...
Bugüne değin hep komedi filmlerinde gördüğümüz, ancak üstüne giydiği, talihsiz Anadolu kadınının "yalnızlık" kimliğini bire bir yaşatan Şenay Gürler'den mi?
Yoksa, özellikle canı kadar sevdiği kızının durumunu öğrendikten sonra, kendini banyoya kapatan ve saatlerce buz gibi suyu başıdan aşağıya döken ve bu anı "gerçekçi" yansıtan Fikret Kuşkan'ın ustalığından mı?
Her biri birer resital veriyordu sanki; Mahsun Kırmızıgül'ün bakışıyla...
***
Ve çok daha önemlisi, yerli dizilerle arası pek iyi olmayan eşimin bu diziye kapılıp, felsefesinde gördüğü bir ayrıntıya yorumu:
"Filmler vardır eğlendirir; filmler vardır göremediğimiz, görsek bile gözlerimizi kapatıp, kaçtığımız gerçekleri gösterir bize... Bunu yaparken de usandırmaz, bıktırmaz, birebir yaşatır. Herşeye karşın hayat yine devam eder. Yüzümüze gerçekleri çarparak..."
Görünen o ki, "Hayat Devam Ediyor", Türkiye yorumuyla, birçok şeyi ateşleyecek. En başta kadınların kimlik savaşını...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.