Yıllar önce depremle anıyorduk Seferihisar'ı... Kenti oldukça etkileyen sarsıntı sonrasında, Seferihisar'ın adı depremle anılmaya başlamıştı. Herkes, onu konuşunca da ekonomisi büyük yara almıştı Seferihisar'ın...
Özellikle yazın, siteler boşalmış, çoğu yazlık ev kalmış, kent yalnızları oynamaya başlamıştı.
Tüm yatırımlar, deprem yıkımlarını onarmaya aktarılmış, Seferihisar'ın gelişmesi durmuştu.
Kent durgun ve sessizdi. Oysa sadece Türkiye'nin değil dünyanın en güzel sahil kentleri arasındaydı...
***
İşte böyle zor bir dönemin ardından başkanlığa soyundu Tunç Soyer.. Girişimci kişiliği, kenti yalnızlaştıran talihsizliğini kırmak için etkin bir kimlikti.
Bu süreçte yeni projeler hazırladı Başkan Soyer... Kenti harekete geçirecek, kalkındıracak oluşumlara ihtiyaç vardı.
İlk adımını attı; "Sessiz şehir" projesi...
Önceleri kimse anlamadı bunu... Oysa o önemini biliyordu, Türkiye'yi gezdi, kentini tanıttı; dünyaya açıldı, tanıtım filmleriyle kentin önemine vurgu yaptı. Kentin doğal yapısı gereği, neden "Sessiz Şehir" olmasını gerektiğini anlattı.
Bir süre sonra bu girişimleri meyvesini verdi. Seferihisar, artık bir "Cittaslow" üyesiydi.
***
Tunç Soyer, ekonomik anlamda kentini kaldırmanın yolunun da tanıtımdan ve "sağlıklı ürün"den geçtiğini biliyordu. Kentin en önemli ürünlerinden birini tanıtmak için imkanlarını seferber etti. Daha önce birkaç kez aralıklarla düzenlenen bir etkinliği harekete geçirdi.
Mandalina şenliği...
Bu yıl 12'ncisi düzenlenen "Seferihisar Mandalina Şenliği" kentin marka arayışının bir simgesidir adeta...
Geçen gün, şenlik dolayısıyla Swissotel Büyük Efes'te yapılan basın toplantısında bir konuşma yapan Başkan Soyer, "marka şehir" arayışına sık sık vurgu yaptı. Kentlerin kalkınmasında "marka" olmanın önemine değindi.
"Sessiz Şehir"le kentin tanıtımında önemli bir katkı sağlayan, Seferihisar'ın bu "markayla" anılmasını başaran Tunç Soyer, mandalina şenliğiyle de bunu pekiştiriyor.
Gerek tanıtım toplantıları ve pazar günü tüm kenti kucaklayan çeşitli etkinliklerle görüldü ki, yakında mandalina deyince akla Seferihisar gelecek.
***
Şimdi Tunç Soyer'den bir isteğim var; o da kültürel değerlerimize sahip çıkacağı adımları atması... Swissotel'de kendisiyle başbaşa yaptığım görüşmede de belirttiğim gibi, el sanatları ve dokuma gibi, Türk kültürünü geleceğe taşıyan değerlerin korunması ve yaşatılması adına...
Çünkü Seferihisar'da bu temel var. Belki kent içinde kurduğu, el hanımlarının becerilerini değerlendirdiği "emek evleriyle" bunun için önemli adımlar atsa da, eğitiminin de verilmesinin önü açılmalı...
Seferihisar, Denizli için turistik bir değer taşıyan "Buldan" gibi olabilir, örneğin...
"En büyük eksiğimiz usta öğreticimizin olmamaması" diyen başkan Soyer'e, İzmir Milli eğitim Müdürlüğü'nün yeterli desteği vereceğine inanıyorum ben...
Seferihisar'ın, "Sessiz şehir" ve "mandalina"dan sonra "el sanatları ve dokuma"da da bir marka olacağına inanıyorum.
GÜNÜN SÖZÜ
Yaşam bir serüvendir, hazır bir reçete değil.
Bernard Shaw
Geçmişle hesaplaşma 'gerçekçi' olmalı
Yaşam birikimim olan tecrübelerim ışığında edindiğim tek bir şey var; geçmişle yüzleşmenin her zaman objektif olmayacağı...
Çünkü, günümüz insanının değer yargısıyla, 80 yıl önce yaşanmış bir olayın tartışılması, adil değil...
Oysa, birkaç gündür, gazete ve televizyonlar, Dersim isyanını tartışıyor ama böylesi, bilinçsiz ve öngörüsüz...
Tipik bir öç alma havasında...
Hedef tahtasında ise Atatürk Cumhuriyeti var.
***
Kimilerine göre, 1934'lerde Dersim'de halk barış içinde yaşıyormuş (!)... Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Atatürk ve silah arkadaşları, bu barışı bozup Dersim'de kıyım yapmış... Çocukların boğazını kesip, kadınların ırzına geçip, delikanlıları öldürüp, aile büyüklerini kurşuna dizmişler (!)...
Yuh be yuh...
Tam olarak dile getirmedikleri ama asıl söylemek istedikleri bu...
Çok yakında bu da olursa, hiç şaşırmam.
***
Tarihi geçmiş tartışılmaz mı, elbette tartışılır. Hem de her yönüyle... İnsanın böyle bir hakkı var ama yargılamayı, o dönemin şartlarını düşünerek yapmalı...
Yoksa, büyük hataya düşer, savunma hakkı bile olmayan bu ülkenin kurucularına haksızlık etmiş, ihanete düşmüş oluruz.
***
Tarih, o dönemde Dersim'de isyan çıktığını söylüyor; yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni tehdit eden, yobazlığa zemin hazırlayan, esarete davet eden bir ayaklanma hem de...
Karakollar basılmış, askerler öldürülmüş, dağa çıkan isyancılar Cumhuriyet yanlılarını teker teker öldürmüştür.
Bir de üstüne, Anadolu'dan kovduğumuz İngilizler'den de yardım istenmiş bu arada...
Şimdi bu durumda ne yapacaktı Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, eli kolu bağlı mı oturacaktı?
Binlerce şehidin kanıyla elde ettikleri vatanın bağımsızlığını tehlikeye atıp, bir avuç yobazın isyanına boyun mu eğecekti?
Türkiye Cumhuriyeti o olayda, milletlerarası hukukta ifadesini bulan "Milli egemenlik hakkı"nı kullanmıştır.
Tıpkı bugün yaptığı gibi...
Yani benim, sizin, hepimizin varoluş hakkımızı korumak adına harekete geçmiştir.
Ve her savaşta olduğu gibi, bundan günahsızlar da nasibini almıştır.
Asıl özür dilenmesi gerekenler ise onlardır; yoksa halkı galeyena getiren, Cumhuriyet'e kasteden isyancılar değil.
***
Sözün özü, geçmişle yüzleşme çağrısını yerinde, sağlıklı bir gelecek için gerekli buluyorum Başbakan Erdoğan'ın... Ancak bunu yaparken kullandığı dil şık olmadı.
Yok yere güven sorunu yarattı.
Şimdi ağzı olan konuşacak, Atatürk düşmanlarına gün doğdu...
Ancak ben çok iyi biliyorum ki, bu ülkeye özgürlük armağan eden Atatürk ve silah arkadaşları, asla yanlış yapmamıştır. Bu güveni kimse sarsamaz, yüzyıllar geçse de...
Cumhuriyet'in ilk yıllarını düşünün; o yokluğu, o mücadeleyi, yobazları, iç ve dış düşmanları; ne demek istediğim işte orada...
Karşıyaka'ya değerli bir yatırım
Kentlerin sağlıklı gelişimi, varlıklarının öne çıkarılmasıyla mümkün... Çünkü herbiri, kentsel birer değer olan tarihi ve ekonomik varlıklar, aynı zamanda kent turizminin kalkınması için de etkin bir araç...
Bunun bilincinde olan Karşıyaka Belediyesi de, sahip olduğu kentsel değerleri öne çıkaran, herkes ulaştıran bir rehber hazırlamış; "Karşıyaka Ziyaretçi Turu" adıyla... Buna bir de "Karşıyaka Rehberi" kitapçığını eklemiş...
***
Benim ilk aklıma gelen değerler, "Latife Hanım Anı Evi", "Zübeyde Hanım Kabri ve Parkı", "Bostanlı Güzel Sanatlar Parkı"ydı...
Kitapçığa bakınca neler ortaya çıkarılmış, neler yapılmış neler...
İşte birkaçı, "Alibey hamamı", "St. Helen Katolik Kilisesi", "Hacı Osman Paşa Camii", "Mezaket Arabim Havrası", "Tay Park" ve İzmir Ekolojik Pazarı" gibi daha nice görülmesi, gezilmesi gereken yaşam değeri eklenmiş Karşıyaka kimliğine...
Bir de arkasında gezi haritası...
***
İşte bunlardan haberdar olmak, görmek, yaşamak ancak, size özel hazırlanmış bir rehberle mümkün...
İşte Karşıyaka Belediyesi'nin, başkan Cevat Durak'ın 'Karşıyaka bir turizm kentidir" bilinciyle harekete geçirdiği etkinliklerden küçük ama en önemli girişimdir bu...
Geleceğe de değerli bir yatırım...