CHP'de herkes parti içi demokrasiden bahsediyor.
Sadece kendilerinin konumu için...
Sohbetlerde, bürolardaki konuşmalarda, içki masalarındaki konuşmalarda konu bu...
Kimse sosyal demokrasi ve ilkelerini gündeme getirmiyor.
Parti içi demokrasiyi sağlayacak ön seçim mekanizması, vazgeçilemeyecek bir siyasi olgu.
Bunun nedeni, kamu ve halk yararına uygulanacak politikaların, ancak tabanın seçtiği kişiler tarafından uygulanabileceğidir.
Dünyada bu felsefe ve politikayı benimseyen siyasi partiler ve ona destek veren kuruluşların inkar edemeyeceği bir gerçektir.
Ancak, görülüyor ki, CHP üst yönetimi içte ve dışta Türkiye'yi şimdi ve ileride olumsuz etkileyecek olaylar karşısında, sosyal demokrat siyaset ve yaklaşımlar içerisinde tepki gösterememekte, bunlara karşı, bu ilkeler çerçevesinde çözümler önerememektedir. Bunun tek nedeni, tabana dayalı bir örgütlenme ve dolayısı ile bilinçlenme olmamasındandır.
* * *
Bunun çözümü var mıdır?
CHP'deki "Karanlıklar Prensi" olarak bilinen Ahmet Kadıbeşegil'e sordum.
"Evet. Vardır..." dedi ve ekledi:
"Parti içi demokrasiyi harekete geçirmek ve onun getirdiği oluşumlarla siyaset yapmaktır. Bunu Ankara yapmıyor veya yapamıyorsa bir yerden başlamak gerekir. İzmir'de yaşadığımıza göre, buna İzmir'den başlanmalıdır. Her laflarında parti içi demokrasiyi benimsediklerini söyleyen, bugün yönetici durumunda olan belediye başkanları, ilçe başkanları ve tabii ki il başkanı ile Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, milletvekilleri, il genel meclisi üyeleri ortak bir deklarasyon yayınlayarak, ülke çapında olmasa bile 'Biz İzmir'de sosyal demokrat ilkeler çerçevesinde halka hizmet edebileceğimizi, tabanın katkılarıyla yapılacak bir önseçimle bunun sağlanabileceğine inanıyoruz. Bunun için de İzmir'de her alanda önseçim istiyoruz' şeklinde bir taahhüdü yerine getirmek gayretinde olduğumuzu ispat edeceğiz."
hayattan
Mümkün mü unutmak Moralı'yı
"Mümkün mü unutmak güzelim, neydi o akşam
Rüya gibi, hülya gibi bir şeydi o akşam
İçtik kanarak bir ezeli meydi o akşam
Rüya gibi, hülya gibi bir şeydi o akşam."
Aynı zamanda İzmir Hisar Camii imamı Rakım Elkutlu tarafından bestelenen ve Türk Musikisi'nin nadide eserleri arasına giren bu dizeler, İzmirli, Karşıyakalı şair Rifat Ahmet Moralı'nın.
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde edebiyat öğretmeni Muammer Öztürk, yüksek lisans tezi hazırlayarak Moralı'nın özel kişiliğini, vatan sevgisini bizlere armağan etti.
* * *
"Mümkün mü unutmak" başlığını kitabın tanımındaki bu sözler Rifat Moralı'yı anlatmaya yarıyor:
"Her şair, duyarlıklarıyla diğer insanlardan farklıdır ama bir de karakter olarak şair doğmuş insanlar vardır. Kibar, hassas ve duyarlı kişilerdir bunlar. Rifat Moralı da, İzmir'in yetiştirdiği şaur ruhlu ender yazarlarımızdan biridir. İlk gençlik heyecanları, bitmeyen dostluklar, işgal yıllarının acıları, vatan sevgisinin derinden hissedilişi ve yılların verdiği yorgunlukların hayal kırıklıkları, onun şiirlerinin temel temalarıdır."
1925 yılında yakın arkadaşı Adil Raşit'le ortak çıkardığı "Yeni İzmir" aylık dergisinin yayımı sırasında çektiği sıkıntıları şöyle dile getirmişti:
"Alnımı açarım karasız diye... Beni horgörmeyin parasız diye... Azizdir gururum, yarasız diye... Aç kalsam da kokmaz benim nefesim..."
13 yaşında şiir yazmaya başlayan Rifat Moralı, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceği söylenince şairin ağabeyleri Halit ve Nail Bey'ler tüm olanaklarıyla bunu önlemeye yönelik eylemler yapmışlar, Rifat Ahmet de kedine düşen istihbarat, propaganda ve yazma görevlerini yerine getirmiştir. Yunanlıların işgal yıllarındaki şu mısraları unutulabilir mi? "İstemem mavi (Yunan bayrağı rengi) göklü gündüzü ben... Ya kararsın sema, ya al olsun. Mütemadi leyale razıyım... Ufk-ı safında tek hilal olsun."
bi dakka
Nasreddin Hoca ve Temel
Çoğumuz tarihe mal olan Nasreddin Hoca fıkralarını biliriz. En meşhuru da belki yoğurt haline gelir diye, göle maya çalmasıdır. Hoca, "Tutmaz" diyenlere, "Ya tutarsa?" cevabını vermesiyle ünlüdür. Şimdi bazı nüktedanlar Nasreddin Hoca'yı, Karadeniz'in espritüel delikanlısı Temel'le bağdaştırıp olayı değiştirmişler. Nasreddin Hoca göle maya çalarken Temel gelir ve "Hocam ne yapıyrsun?" diye sorar. Hoca, "Yoğurt olması için mayalıyorum" der. Temel de cevap verir: "Kim yiyecek hocam, bu kadar yoğurdu."
küpe
İnsan gençliğinde öğrenir, yaşlılığında anlar.
Eschenbach
fıkra
Ben vazgeçerim
Karı kocanın kavgası iyice kızışmıştı. Kadın öfke içinde:
"Ölsem daha iyi..." dedi.
"Keşke ben de ölsem" diye kocası hiddetle köpürdü.
Kadın devam etti:
"O zaman ben ölmekten vazgeçtim..."