Kapitalizmin en şımardığı noktada, yani 80'li yıllarda, başta entelektüeller olmak üzere, birçok çevre devleti tartışmaya açtı.
"En iyi devlet, en az devlettir" gibi sloganlar eşliğinde devlet adeta şeytanlaştırıldı.
Devletin yerine şirket, toplumun yerine birey ikame edilmeye çalışıldı.
Şirketi de, bireyi de önemsiz gördüğümü söylemiyorum.
Ben aydınların içine düştüğü ifrat ve tefriti anlatmaya çalışıyorum.
Bu köşeden her zaman hatırlatıyorum, Fukuyama gibi teorisyenler işi o denli ileri götürdüler ki, "Tarihin sonu"nu ilan ettiler ve neredeyse "Devlet gereksiz bir şey" demeye getirdiler.
Bütün dünyada devlet kavramı zayıflatıldı.
Devletin var olduğu günden bu yana yerine getirdiği sorumluluklar ve vecibeler piyasa aktörlerine devredildi.
Piyasanın daha adil, daha şefkatli ve daha koruyucu olduğu söylendi.
Ama bu pırıltılı sözlerin ve sistemin aradan on yıl geçmeden posası çıktı.
Ben liberal ekonomiye, bireyi esas alan sisteme ve piyasaya halen inanan bir insanım.
Ama tarihi gerçek odur ki bu kapitalist model iflas etmiştir.
Bu sistem neyi öngörmüşse tersi yaşanır durumdadır.
Ve bugün daha iyi bir aygıt bulunamadığı için yeniden devlete ihtiyaç baş göstermiştir.
FUKUYAMA ÇARK ETTİ
Francis Fukuyama gibi teorisyenler aradan on yıl geçmeden vaziyetin vahametini gördüler ve tabir caizse "çark" ettiler.
"Tarihin Sonu" kitabının müellifi 10 yıl sonra bu kez "Devletin Yeniden İnşası"nı yazdı ki, bir başka yönden okumayla buna "devleti yeniden davet" diyebiliriz.
"Devleti zayıflattık, buradan küresel terör, sosyal adaletsizlikler ve gelir dağılımı problemi çıktı" demeye getirdi Fukuyama.
Gelişmiş Batılı demokrasiler, "Devleti nasıl birey ve piyasa ile zıtlaşmadan yeniden inşa edebiliriz?" diye kafa yorarken, bizdeki sözüm ona liberaller, "Türk devletini nasıl etkisizleştiririz, hatta nasıl parçalarız?" derdindeler.
Yanlış anlaşılmak istemem, devletin fonksiyonlarının daraltılması ve fizik olarak daha küçük ama daha etkin bir devlet ihtiyacı bugün de geçerlidir.
Ama benim eleştirdiğim anlayış bu değil.
HÜKÜMET ZAMANI OKUYOR
Dün Başbakan Erdoğan'ı dinliyorum.
Yaptığı konuşmayı ve konuşması içerisinde zikrettiği yeni kararları dinlerken büyük bir saygı duydum.
Bizim hükümetimiz zamanın ruhunu yakalamıştı.
Devlet aygıtını yeni ortaya çıkmış sosyal sorun öbeklerinin durumlarını kronikleşmeden çözme iradesi yönünde aktive ediyordu.
Acılı insanlara devlet şefkati, devlet koruyuculuğu üretiyordu hükümet.
Bu ülke için bedel ödemiş insanların yakınlarına ödedikleri manevi bedelin karşılığı refah payı olarak devlet tarafından garanti ediliyor.
Hiçbir vatan evladı ve onların yakınları boynu bükük, yalnız, çaresiz kalmıyor.
Bu konuyu daha sonra ele alacağız, dün Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı kararlardan sadece birini buraya yazıyorum:
Terör saldırısında hayatını kaybeden siviller de devlet tarafından şehit kabul edilecek, tazminat alacak ve maaş bağlanacak.
Türk devleti, Balasagunlu Yusuf Has Hacib'in ölümsüz eseri ve Türklerin devlet felsefesini anlattığı kitabı " Kutatgu Bilig"de tarif ettiği devlet gibi bir devlet oluyor.
Herkesle bahse girerim ki, Başbakan Erdoğan, Kutadgu Bilig'i okuyor!