10 Nisan 2014 tarihli Sabah Gazetesi'nin manşet haberi benim için oldukça ilginçti. İlginç olmasının nedeni, anılarda kalmış olayların hafıza kayıtlarımdan süzülüp gelmesidir.
Sabah'ın manşeti şöyleydi: "Gülen, Menderes'le Siyasete Girecekti".
İddianın sahibi Gülen hareketiyle yollarını ayıran Prof. Dr. Ahmet Keleş'ti.
Aydın Menderes'in eşi Ümran Menderes daha farklı konuştu. Ümran Hanım, Zaman Gazetesi'ne verdiği beyanatta "biz partimizi zaten kurduk ve o parti Fethullah Gülen'in partisi değildi" mealinde bir açıklama yaptı.
Aslında hem Ahmet Keleş'in söyledikleri hem de Ümran Menderes'in söyledikleri doğru.
Zira o dönemde Aydın Menderes'le beraber olmak isteyen pek çok siyasi şahsiyet vardı. Bunların arasında Demirel, Özal, Hasan Celal Güzel, Muhsin Yazıcıoğlu gibi isimleri hatırlıyorum ben.
Bu esnada Fethullah Gülen cemaatinin Aydın Menderes'i boş bırakacağını düşünemiyorum bile.
Nitekim aşağıda yazacaklarım Menderes'le Fethullah Gülen arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor.
MENDERES, CEMAAT'TEN HER ZAMAN RAHATSIZ OLDU!
Aydın Menderes hem kibar bir insandı hem de cemaat ve tarikatlara sıcak bakardı.
Cemaatten gelen bir destek talebini reddetmesi mümkün değildir.
Ancak, benim bildiğim kadarıyla Gülen, Aydın Menderes'e bir "Cemaat Partisi" sipariş etti ve Menderes bunu kabul etmedi. Nitekim kurduğu Büyük Değişim Partisi, Fethullah Gülen'in istediği parti değil, Aydın Menderes'in Partisiydi.
Çünkü Aydın Menderes, bir cemaat liderinin siparişiyle parti kuracak, bir cemaat liderine parti teslim edecek biri değildi.
Ancak, Fethullah Gülen de Aydın Menderes gibi birini boş bırakacak biri değildi. Nitekim Aydın Menderes'in kurduğu partinin genel idare kurulunda Fethullah Gülen'in kontenjanı vardı.
Ama daha ilginç olan şey şuydu: partinin sosyal ilişkilerini tanzim eden statülerle, Aydın Menderes'in tüm gezi ve etkinliklerini izleyen kişilerin istihdam edildiği görevlerde hep Gülen Cemaatinin adamları yer alıyordu.
Mesela Menderes'in özel kalem müdürü, ismi yanılmıyorsam Birol'du, bir Fethullahçıydı. Oraya özel olarak oturtulmuş izlenimi veriyordu ve görevi belli ki Aydın Menderes'i kontrol altında tutmaktı.
Nerden biliyorum bunu?
Şundan: ben partinin kurucularındandım ve o günlerde sürekli Menderes'le birlikteydim
Menderes, özel kalem müdüründen hiç hazzetmezdi ama onun orada durmasına da müsaade ederdi.
Diğer taraftan, şoförü Alparslan Göktaş adında bir iş adamıydı. Göktaşlar adında bir şirketin sahibi olan varlıklı bir aileye mensuptu Alparslan. Bir iş adamını Aydın Menderes'e şoför yapan irade elbette Cemaat iradesiydi.
Aydın Bey'in kuşatıldığını bugün daha iyi anlıyoruz.
Ve bir başka şeyi daha anlıyoruz: Aydın Menderes, yeni kurduğu bir partiyi ilk fırsatta kapatıp bir başka partiye kolayca geçivermişti.
Belli ki çok sevdiği partisinden kolayca kurtulmasının sebebi, etrafındaki cemaat kuşatmasından duyduğu rahatsızlıkmış.
ALPARSLAN GÖKTAŞ'IN KEHANETİ...
Alparslan Göktaş Aydın Menderes'in şoförüydü.
Temiz bir Anadolu çocuğuydu Alparslan.
Aynı zamanda cemaate kendini adamış biri.
Aydın Bey'in hem şoförlüğünü yapıyor hem de parti yönetiminde bulunuyordu.
Partide önemli adamdı Alparslan.
"Hocaefendi"yle Menderes arasındaki iletişimde önemli bir rol oynadığı herkesçe malumdu.
Zaten partide şoför gibi değil, Menderes'in yardımcısı gibi davranırdı ve ayrıca öyle görülürdü.
Alparslan bizim gibi her gün birlikte olduğu insanlara ne derdi biliyor musunuz?
Aynen şunu: "Bakın göreceksiniz 20 sene sonra Hocaefendi Türkiye'ye cumhurbaşkanı olacak".
Bu inançlı iddiasını makaraya alan bizlere yine büyük bir ciddiyetle döner ve şöyle derdi: "işte buraya yazıyorum, o gün gelince görüşürüz".
Alparslan Göktaş bence tarihi bir şahsiyet.
O kehaneti dile getirdiği günden bu güne tam 20 sene geçti.
17 Aralık 2013 operasyonu bir hükümet devirme ve devleti bütünüyle ele geçirme girişimiydi.
Peki ya başarılsaydı ne olacaktı?
Nedendir bilmiyorum, bugünlerde bu soruyu kendime sorduğum vakit nedense aklıma hep Aydın Menderes'in şoförü Alparslan Göktaş ve söyledikleri geliyor.