Ekmeleddin İhsanoğlu muhalefetin ortak adayı, bunu anladık ama kim buldu Ekmeleddin Bey'i, bunu henüz kimse bilmiyor.
Gerçeği kimse bilmiyor, zira sanki gerçek bilinirse insanların pek hoşlanmayacağı bazı bağlantılar ortaya çıkacak. Ve sanki MHP ve CHP liderleri bundan korkuyorlar.
Bunu nerden anlıyoruz?
Muhalefet liderlerinin bir birinden bağımsız yaptıkları açıklamalardan.
Mesela İzmir Milletvekili Güler Ayman soruyor CHP liderine: "Bu ismi nereden buldunuz, kim dayattı size?" diye.
CHP lideri ürkek bir tavırla "Ben buldum, benim adayım" diyor bu soruya karşılık.
Oysa herkes biliyor ki Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayını daha önce hiç tanımıyordu.
Yaptığı danışma turlarında da Ekmeleddin İhsanoğlu ismi bir kere bile geçmemişti.
Diğer tarafa, MHP'ye geçelim...
MHP'ye de soruluyor: "Bu adayı kim buldu?"
Başta Bahçeli olmak üzere herkes adayın ismini CHP'ye MHP'nin önerdiğini belirtiyor.
Şimdi bu durum karşısında iki soruyu çengele asmak gerekiyor:
Birincisi, MHP benim adayım diyor Ekmeleddin İhsanoğlu için. Diğer yandan CHP lideri de kendi partisinin yetkili organları önünde 'bu adayı ben buldum' diye açıklama yapıyor.
Bu açıklamaların hangisi doğru ?
İki liderden biri gerçeği söylemiyor, niye?
İkincisi, bu adayı nasıl bir çevre, nasıl bir odak ve güç empoze etti ki her iki partinin lideri de panik bir biçimde o odağı gizlemek ihtiyacı duyuyor?
Bu sorular cevapsız kalmaz elbet, ancak CHP ve MHP, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu kendilerine kimin empoze ettiğini açıklamazlarsa, toplumun aydınlanma beklentisi adaylarının sırtında bir kambur gibi duracaktır.
DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK YOLUNDA İLERİ!
TÜSİAD'ın çiçeği burnunda başkanı istediği gibi eski terminolojiyi kullanarak kutuplaşmadan filan şikayet edip dursun; Türkiye bambaşka bir yere doğru gidiyor.
Türkiye'nin gittiği istikamet çok açık: Birlikte yaşanılan, milli birliği ve toprak bütünlüğü üzerine herhangi bir tartışmanın olmadığı özgür insanlar ülkesi...
Vatan hainlerinin dahi mahkemelerce hukukun korunduğu gerçek bir hukuk devleti...
İşte şu son bir haftada yaşananlar:
Anayasa Mahkemesi Balyoz davasında yaşanan hukuksuzluklara işaret ederek hüküm giymiş mahkumları serbest bırakan kararı verdi. Millet vicdanı bu kararı benimsedi.
Hanefi Avcı gibi bir mağdur özgürlüğüne kavuştu.
Mahkemenin daha dün verdiği iki karar:
Birincisi, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kendini ifade özgürlüğünü korudu Anayasa Mahkemesi. Bir hainin bile hukukunu korumak yüksek standartlı hukuk devletlerinin alabileceği bir karardır ve biz bunu başardık.
Ikincisi, başörtülü kadınların kamusal alanda mesleklerini icra edebilmesinin önüne engeller konulmasını "hak ihlali"olarak değerlendirdi Yüksek Mahkeme.
Gelelim turpun büyüğüne...
Hükümet demokratikleşme reformlarını unuttu, Tayyip Erdoğan otoriterleşti, hatta diktatörleşti diye ortalıkta geçinenlerin kafasına balyoz gibi inen kararlar aldı Hükümet.
Barış süreci dediğimiz Kürt sorununun çözümünün hukuki altyapısını kanunlaştırmak için meclise sevk etti.
Belli ki başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı makamına oturmadan önce Kürt sorununu çözen siyasetçi olarak tarihe adını yazdırmak arzusunda.
Aynı zamanda muhalefetin adayını gündemden düşürecek ve Kürt oylarını kendine angaje edecek çok şık bir siyasi hamle.
Usta işi yani...
Konuya dönersek, dağdakilerin inişini yasal güvencelere bağlayacak bir çalışma bu. Dağa çıkmış gençler ülkelerine, ailelerinin yanına dönecekler ve normal hayatlarına devam edecekler.
Bütün gelişmeler daha çok demokrasi yönünü gösteriyor.
Bu arada bizim İzmir'in kodamanları bu gelişmeleri öylece izliyorlar.
Beyler, uyumayın tarih yaşanıyor; sizin bu gelişmeler karşısında söyleyeceğiniz bir iki söz yok mu?