Şiddetli karın ağrıları üçüncü defa geldi. Doktorumun ısrarlı tavsiyesine uyarak Dokuz Eylül Üniversitesi Acil Servisi'ne gittim. Saat gece 23.00 suları. Bir tekerlekli sandalyeye oturttular ve serum bağladılar.
Amacım kendimden söz etmek değil, büyük bir sağlık kuruluşunda şahit olduğum olumlu ve olumsuz yönleri yazmaktır. Bir süre tekerlekli sandalyede kaldım. Sebep: Kafi miktarda seyyar yatak yok.
Dokuz Eylül Acil'e evvelce de çeşitli sebeplerle birçok defa geldim. Yatak sıkıntısıyla ilk defa karşılaştım. Bir görevliye sordum, başvuru çok, yatak için sıra bekleyen kişiler var, dedi. Acil servis ve yatak sırası beklemek, olacak iş değil!
Sonraki günlerde bir yetkiliye sebebini sordum. Bu civarda 24 saat açık acil servisi olan tek hastane Dokuz Eylül, o yüzden hep izdiham olurmuş. Gerçekten her gelişimde koridorlarda birkaç tane hasta yatağı gördüm.
Acil Servis hizmetleri zor bir iş. Ama genç görevliler canla başla herkese yetişmeye çalışıyorlar. Gerekli tahliller makul bir sürede yapılıyor.
Acilde birkaç saat kaldım, daha sonra servise götürdüler. Bu arada endoskopi, ardından E.R.C.P denen usulle safra kesesindeki taş alındı. Hazakati ve üstün insanlığı ile elinden geleni yapan Prof. Dr. Hale Akpınar'a şükran borçluyum.
Serviste yatarken serum bağlamak, ateş ve tansiyon ölçmek, hapları vermek, gerekli kontrolleri yapmak için gün ve gece boyunca çeşitli saatlerde doktor ve hemşireler gelip gitti. Çoğu güler yüzlü, görevini düzgün yapan kimseler. İşlerini koşarcasına yapıyorlar. Bir ara hemşireye sordum: Kaç kişiniz? Üç kişilermiş. 44 yataktan sorumlu üç hemşire. İşleri yoğun ve sayıları az. Büyük hastanelerdeki bu kadro yetersizliğine bir türlü aklım ermiyor.
24 saat boyunca nöbet tutup ertesi gün işine devam etmek zorunda olan nöbetçi doktorlar da aynı sıkıntı içindeler. Bunlardan birine sordum: Bu durum işinizdeki verimi etkilemiyor mu? Cevap: Uykusuz bir şoförle şehirlerarası otobüs yolculuğu ne riskler taşırsa, bizimki de öyledir.
Kaldığım özel odanın geceliği 90 TL. Refakatçi için gösterişli bir koltuk var. Fakat kolçakların derisi yer yer yırtık. Küçük bir duş yeri mevcut ama duş aparatının kafası yok, baktım bir köşeye atılmış duruyor. Buna benzer sorunların çözümü çok kolay. Hastane Müdürlüğü'nün bu işleri takip eden sorumluluk sahibi bir görevlisi olması kafidir.
Bu arada yerlerin ve tuvaletlerin temizliği, paspaslanması, cumartesi pazar dahil, aksamadan yapılmaktadır. Hasta taşıma gibi getir-götür işleri yapan elemanların yüksek sesle konuşmaları rahatsız edici.
Hastanede ülkemizin bütün sosyal kesimlerinden insan görmek mümkün. Sıradan köylüsü, doğulusu, batılısı, fakiri, zenginiyle her seviyeden kimse var. "İmtiyazsız sınıfsız bir millet" görüntüsü gerçekleşmiş durumda. "Allah devlete, millete zeval vermesin" deriz. Zeval vermesin ki, tedavi imkanları gelişerek devam etsin.
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi"