Samiha Ayverdi'nin (1905- 1993) eserlerini inceleyen Zekeriya Başkal'ın görüşlerine devam ediyoruz. (Bk. Samiha Ayverdi Taşhan Kitap Yayınları, Tokat 2013): Ayverdi'nin hatıraları geçmişten çok geleceğe yöneliktir. Yazarın hatıra anlatmaktaki amacı gelecekte ümit ettiği milli bir kültürün oluşmasına katkıda bulunmaktır.
Osmanlı ve Türkiye, idari ve siyasi olarak sömürge olmadı. Ama Tanzimat'tan bu yana bir kültür emperyalizmine maruz kaldığımız muhakkaktır. Franz Fanon, sömürgeciliğin, bir milletin sadece bugünü ve geleceği ile değil, aynı zamanda geçmişi ile de ilgilendiğini ve sömürgeleşmiş milletin geçmişini "çarpıttığını bozduğunu ve tahrip ettiğini" ifade eder. Başkal'a göre, Ayverdi'nin hatıralarını Fanon'un bahsettiği sürecin tersinden işlemesi olarak görmek mümkündür.
Ayverdi, hatıralara işlevsel bir rol, bir tür inşa etme rolü yükler. Olayları ve kişileri anlatmadaki amacı tarihe not düşmek, kendini savunmak, olayların iç yüzünü sunmak değil; geleceğe, yeni nesle bir şeyler anlatmak, onlarla mazi arasında bağlar kurmaya çalışmaktır. Toplumun her katmanından insanı anlattığı hatıralarında asıl mesaj geçmişe değil geleceğe yöneliktir. Yazar, hatıralarında anlattığı kişileri, gelecekteki insanlara, yeni nesle örnek alınması gereken modeller olarak sunar.
ZEHİR DEDE
S. Ayverdi'nin Abide Şahsiyetler adlı kitabından: Yirminci asrın başları, İstanbul Şehremini semtinde bir Sadi dergahı. Gece, bahçe duvarından bir hırsız atlar. Henüz uyumamış olan Şeyh Akif Efendi tüm kapıları kilitler. Kendi odasının kapısı açık ve ışıklar kapalıdır. Hırsız odaya girince onu yakalar ve sımsıkı bağlar. Adamla konuşur, aç olduğu için girdiğini anlayınca çözer, güzelce karnını doyurur, ona iyi davranır, sabahleyin bir tepsi helva yapar, git bunu sat bitirince gel der. Birkaç gün sonra ona helva pişirmeyi öğretir. Adam bir süre bu işi yapar. Bu arada dergahtaki manevi eğitimi benimser. Adap, erkan ve ahlak öğrenir. Sadakat ve sevgiyi öğrenir. Sonunda bu dergahın önemli bir elemanı olur.
Düzgün işleyen dergahlar bir eğitim ocağıydı. Her seviyeden insana kucak açabilmişlerdi. Başkal'ın belirttiği gibi Ayverdi'nin hatıralarında asıl mesaj geçmişe değil geleceğe yöneliktir. Anlattığı şahısları bitmiş, kapanmış ve bir daha gelmesi mümkün olmayan, bir kültürün, bir dönemin insanları olarak ele almaz. Ona göre toplum, geleceğini kurarken geçmişin malzemesinden faydalanmalıdır.
Ayverdi geçmişle gelecek arasındaki bağı üzüm kütüğü ve meyve veren sürgünleri örneğiyle anlatır. Yazara göre geçmiş, muazzam ve güçlü potansiyele sahip salkım salkım üzüm veren bir bağ kütüğüne benzer. Şunu sorar: "Bu ilim ve irfan bağlarını kurutup, etrafımızı çorak ve kıraç hale getirmeyi bir ilericilik hüneri saymak gafleti içinde bulunmaktan bilmem ne zaman kurtulacağız." Z. Başkal'a göre bu örnekteki geçmiş, bir kütük, gelecek de meyve verilecek dönemdir.