30 Ağustos, sadece bir milletin siyasi kaderinin yeniden yazıldığı, varlığının yeniden kabullenildiği muazzam bir zafer değil, aynı zamanda bir 'ruh'tur...
her başımız sıkıştığında, muhtaç olduğumuz bir ruhtur bu...
Ülkemiz üzerine oynanan oyunlara karşı güç ve iman tazeleyeceğimiz bir ruh hem de...
30 Ağustos, baştan sona askeri bir zaferdir mutlaka ama, sivil desteği olmaksızın bir zaferin kazanılamayacağı ve kazanılmadığı da bilinmeli.
Ve bir başka tarih sahnesine götürmek isterim sizi;
9 Eylül 1922 günü bir İzmir hayal edelim hep birlikte. Kıpır kıpır şehir. Tüm sahil boyunca telaştan öte bir panik havasında kendini atacak bir gemi arayan insanların bilinçsizce koşturduğu İzmir. Uzak diyarlardan Türk topraklarını işgal etmek için gelmiş bir başka ülkenin zavallı, perişan askerleri. Hepsinin yüzü kireç gibi. Emir komuta düzeninden kopmuş, ne yapacağını bilmeyen asker giysili insan öbekleri. Kıyıya yığılmış insanların ortak noktası sanki işledikleri ayıbın yüzlerine vurulmasından kaçmak ister gibi bir çabanın içinde olmalarıydı. Bu şehrin bir fotoğrafıydı 9 Eylül günü.
Bir başka fotoğrafı vardı tabi görmemiz gereken. Yanan İzmir'in dumanları arkasında pırıltılı yüzlerinde zafer tebessümüyle semaya ellerini açmış Tanrı'ya dua eden insanların İzmir'i. Hoyratça ellerinden alınmış şehirleri için, işgale uğramış vatanları için gözyaşı döken İzmir. Bu mağdur insanlar o gün bir milletin talihiyle beraber İzmir'in talihinin değiştiğini biliyorlardı ve bu nedenle sevinçli bir telaş içindeydiler. Bin yıllık mülk tekrar sahibine iade ediliyordu. Dumanların ardından gülümseyen, sevinç gözyaşlarıyla ufka bakan insanlar biliyorlardı ki Gazi Mustafa Kemal'in ordusu gelmekteydi. Vatanın ordusu, Sarı Paşa'nın ordusu gelmekteydi. Türk ordusu gelmekteydi. Çünkü O Afyon ovasından ufka bakıp, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" emrini çoktan vermişti.
***
Bizi 9 Eylül'le buluşturan zafer Sakarya-Dumlupınar-Kocatepe hattında kazanılmıştı. Türk tarihini büyük zaferlerinden biriydi bu meydan muharebesi. Büyüklüğü öneminden ileri gelir. Bir milletin kader çizgisini belirleyen bir önemdir bu. Türkler, dağılmış, tarumar olmuş bir orduyu, bir tek kişinin etrafında yeniden örgütlemişler ve dünya savaş tarihinin en stratejik savaşlarından birini gerçekleştirmişlerdi. Türk ordusunun düşmana karşı bir silah üstünlüğü yoktu. Bir lojistik üstünlüğü de yoktu. Ama başka mukayeseli üstünlükleri vardı. Kararlı bir ordudur bu ordu. Düşmanı vatan topraklarından söküp atmaya, emperyalizme unutamayacağı bir ders vermeye kararlıdır. Savaş tarihçilerinin vardığı sonuç odur ki, bu savaşın sonucunu güç dengeleri belirlememiştir; bu savaşın sonucunu; tek bir kişinin kafasından çıkan dahice bir strateji belirlemiştir. İnanç ve kararlılıkla beslenen bir akıl... Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın aklı.
Ama 30 Ağustos'un ve Büyük Taarruz'la başlayan süreci askeri zafer yönüyle olduğu kadar siyasi sonuçlarıyla da ele almak zorunludur. Bu büyük zafer Türk milletinin varlığını, yaşama iradesini bütün dünyaya kabul ettirdiği bir siyasi zemini de kendiliğinden ortaya çıkarmıştır. Bizi Cumhuriyet'e, Lozan'a götüren sürecin siyasi iklimi o gün o savaş meydanında hemen hemen oluşmuştur.
ASKER-SİVİL ELELE
30 Ağustos'u hep hatırlayacağız ve hatırlatacağız. Mezar taşlarını göstereceğiz. Siirtli mehmetçik ile Tireli mehmetçiğin vatan için düştükleri yeri göstereceğiz. Bu ülke üzerinde birileri oyun mu oynamak istiyor? Komutana söz verdiği halde yarım saat içerisinde Çiğiltepe'yi alamadığı için intihar eden Albay Reşat Bey'i hatırlayacağız ve hatırlatacağız. Biz güç almak için hatırlayacağız, düşmanlarımız aklını başına alsın diye hatırlatacağız.
İşte böyle bir askeri zaferin 89. yıldönümünde hissettiklerim ve bütün millet olarak hissettiklerimiz bunlar. Ne ordumuza ne de mehmetçiğimize laf söyletmeyiz ama bu kıvanç günlerine gölge düşüren kişisel hataları da görmezden gelmek mümkün değil. Demokrasiye müdahale girişimlerinden tutun da yetki ve sorumluluklarının tamamen dışına çıkarak internet andıçlarıyla yapılmaya çalışılanlar ve eski Genel Kurmay Başkanı'nın (her ne kadar yasadışı dinleme yoluyla olsa da) yaptığı itiraflar! durumun vehametini bir kez daha ortaya koydu. Komuta kademesinde yapılan şahsi hataları, şanlı ordumuza maletmek hem haksızlık hem insafsızlıktır. Önemli olan hatayı yapanların, hak ettiği cezayı çekmesidir.
Askerimizle, sivilimizle, yek vücut ne büyük bir milletin evlatları olduğumuzu hiçbir zaman unutmadan, her nefeste gururlanarak daha nice yıldönümleri kutlamaya devam edeceğiz biz. Ne mutlu ki bugün iki bayram birden kutluyoruz. Tüm Yeni Asır okurlarının ve müslüman aleminin Ramazan Bayramını kutlar, hep bayram tadında günler dilerim...