"Adamın iyisi, iş başında belli olur" der atalarımız. Siyasette bu sözün karşılığı öyle anlamlı ki. Bu sözün tam karşılığını ve hakkını verenlerle bir gün geçirdik geçen hafta ve Turkuvaz Medya Ege Bölge Temsilcimiz Hüseyin Kocabıyık ile kısa ama yoğun bir Balıkesir turu yaptık. Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur ile başlayan turumuz, Vali Mustafa Yaman, Karesi Belediye Başkanı Yücel Yılmaz ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Uğur ile devam etti. Özellikle; İsmail Uğur'un, Turuncu Devrim adı verilen seçimle Balıkesir Sanayi Odası'nın 32 yıllık Başkanı Rona Yırcalı'yı devirmesinin hikayesi başlı başına bir başka yazının konusu. Tecrübeli siyasetçi Edip Uğur'a gelince, 20 yılı bulan milletvekilliği ve son olarak AK Parti Genel Başkan Yardımcılığı'ndan sonra bizzat, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından aday gösterildi. Mevcut başkan MHP'liydi ama Uğur'un kazanması zor olmadı.
UĞUR FARKI
Gelelim gördüklerimize; işinin başındaki Edip Uğur; plan-program ve vizyon adamı. Hayalindeki ve programındaki Balıkesir, 5- 10 yıllık değil, 2050 yılına uzanan bir projeksiyonda. Bir solukta anlatıyor 35 yıl sonraki Balıkesir'i. Ama, hayalle değil, plan-projeleriyle. Sanayici olmanın getirdiği vizyonu, yerel yöneticilikte bu denli uç hedeflerle ortaya koyması çok etkileyici. Bölgenin akciğerleri olarak bilinen Kaz Dağları'na teleferik ile çıkmak ama bunu doğal dokuyu bozmadan, ABD ve İtalya'dan getirilen uzmanlara danışarak yapan, çevre bilincini de unutmayan vizyon elbette çok önemli. Hele ki, 2050 hedeflerinde sadece Balıkesir'i değil, bütün Ege'yi, Edremit Körfezi'ni ele alması, 3 üniversite projesiyle eğitimle harmanlaması ve son olarak Balıkesir'i, İstanbul'un, Trakya'dan sonra tercih edeceği ikinci yatırım kuşağı içine alması diye özetleyebileceğim vizyon projeleri, iddiasını ortaya koyuyor.
Belediyecilik, particilik değildir, laf üretme yeri hiç değil. Öncelikle gönül işidir. Hizmet işi, proje işidir. Konuşma değil, koşma yeridir. Nitekim; Göreve geldiği günden bu yana izlediğim Edip Uğur, Balıkesir'in altını üstüne getirdi, adım atmadığı ilçe kalmadı. Her gittiği yerde projeyi ortaya koydu; düğmeye de basıyor.
İZMİR'İN HALİ..
Balıkesir'i görünce, İzmir ile kıyaslamak da farz oldu. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz sözünü yine hatırlayıp; bugün gazetemizin manşetinde okuyacağınız haberi hazırladı arkadaşlarım. 3 dönemdir Büyükşehir Belediye Başkanı olan ve artık başkanlıkta "ustalık" dönemini geçiren Aziz Kocaoğlu'nun, yapacağım deyip başlayamadığı, başlayıp da bitiremediği öyle çok proje oldu ki; bunların hangi birini söylesek, hangi birini yazsak. Tekrara girmek istemediğim için haberi okumanızı rica edeceğim. 7 yıldır ihalesi bile yapılamayan teleferiği mi anlatayım, doğru dürüst kamulaştırma yapılmadığından bir oda büyüklüğündeki arazi için heba edilen 86 milyon lirayı mı anlatayım, 100 milyon liraya alıp aktarmalı sisteme geçince garaja çektirdiği körüklü otobüsleri mi diyeyim bilemedim.
Eski S.S.C.B. Başkanı Kruşçev'in bir sözü var; "Akmayan nehir üstüne köprü yapmayı vadeden kişiye siyasetçi denir" der. Bu sözün tam da karşılığı uzun süredir İzmir'de. Kentin iktidarı, ülkenin iktidarıyla uğraşmaktan, kentine hizmet etmeyi beceremiyor. Çünkü; siyasetini hizmet bilinciyle yapılacaklar üzerine değil, rakiplerinin olumsuz tenkidi üzerine inşa ediyor. Tenkit etmekle kalsa iyi; yapmadığı her icraatın sorumlusu olarak da hükümeti gösteriyor.
Size son bir örnek vereyim bu zihniyetle ilgili..
MİLYAR DOLARLIK KAPRİS
Azerbaycan devlet ve özel sektör ortaklığındaki şirketi Socar'ın 5.6 milyar dolarlık rafineri yatırımının temeli, iki ülkenin devlet başkanlarının katılımıyla, tam da dünyada ekonomik krizin yaşandığı 2011'de Aliağa'da atılmıştı. Bölgede 15 bin kişiye istihdam sağlayacak bu tesisin İzmir ekonomisine faydasını anlatmama gerek yok sanırım. Hal böyle iken; Kocaoğlu, bu dev yatırımın hemen ertesinde soluğu mahkemede aldı. Bir dava açtı ve gerekçesi neydi biliyor musunuz? "Buradaki yatırımla ilgili izni neden benden değil, Ankara'dan aldınız?
O zaman ben de bu yatırımın iptalini isterim." Yani; tam bir "küstüm oynamıyorum" hali. Hatırlarsanız, o dönem manşetten vermiştik bu haberi. Bu davanın anlamı neydi biliyor musunuz?
REZİL OLUYORDUK!
Dünyanın ekonomi devi ülkeleri krizden patır patır dökülürken, bir başka ülkenin bir devlet ve özel sektör ortaklığındaki şirketi 6 milyar dolara yakın bir yatırımı tek kalemde Türkiye'ye, İzmir'e, Aliağa'ya yapmaktan çekinmiyor.
Bunun ekonomideki karşılığı; "Türkiye, krizden etkilenmiyor. Biz bu kadar büyük yatırımı yapmaktan çekinmiyoruz. Siz de gelin Türkiye'ye yatırım yapın." Peki; yatırım için kendi ilini tercih edenlere teşekkür etmek yerine Belediye Başkanı ne yapıyor? Yatırımın iptaline kadar gidebilecek sonuçları düşünmeden soluğu mahkemede alıyor. Gerekçe de; Neden bana sormadınız? Dünyaya rezil olmak bir yana, Türkiye'nin kredibilitesini yerle bir etmeye varacak kadar sonuçlanacak bu kapris, geçtiğimiz günlerde İzmirli işinsanlarının teklifi ve ısrarıyla neyse ki davanın geri çekilmesiyle sonlandı..
Ne diyeyim.. İşini yapan mı, işini yürüten mi? Balıkesir ve İzmir kıyaslamasını yaparken bu iki örneği verdim ki; yorumu size bırakayım...