Bardağın boş tarafını unutmadan dolu tarafından bakmak; iflah olmaz bir iyimserliğin değil, motivasyonun da bir gereği aslında. Önceki gün haber ajanslarından geçen ve dünkü gazetelerde de yer alan bir haber, olayın içinde "şiddet ve cinayet" olmasına rağmen beni çok ama çok "mutlu" etti; yarınlara olan inancımı ve motivasyonumu arttırdı. Kadına karşı şiddet konularındaki duyarlılığımı sizlere anlatmama gerek yok sanırım. Gerek yazılarımda ve gerekse Yeni Asır'da verdiğimiz haberlerimizle bu konuda kendimizi ispata ihtiyacımız yok. Kadına şiddet haberlerinde başta haberlerin yazım dilinde ve özellikle fotoğraf konusunda hassasiyetimiz, diğer tüm gazetelerden çok ama çok farklı. Nitekim; Bayraklı'da ayrıldığı eşi tarafından uzun süredir tehdit edilen Fatma Ö'nün, çocuklarının yanından dönerken eski eşi tarafından sokak ortasında kurşunlanmasıyla ilgili kanlı görüntüleri, dünkü gazetelerde sadece Yeni Asır'da kullanılmadı. Onun yerine, biz; cani kocanın fotoğrafını kullanmayı ve onu teşhir etmeyi tercih ettik ve bu gazeteyi ben yönettiğim sürece hep öyle olacak..
Konuyu dağıtmayayım ve başta sözünü ettiğim ve beni umutlandıran haberi kısaca hatırlatayım; Sakarya'da Gülfidan Kuşoğlu isimli kadın kaçarak evlendiği kocası tarafından sistemli olarak psikolojik ve fiziksel şiddet görür. 2011'de kocasıyla birlikte "Herşey Macera Avcısı" isimli filmi seyrederlerken, başrol oyuncusu bir sahnede üstü çıplak halde iken, kocası Uğur bir anda karısına bağırmaya başlar: "Böyle şeylere bakmak çok mu hoşuna gidiyor? Ben evde yokken sen böyle filmler mi izliyorsun?" diyerek tekme yumrukla dövmeye başlar, soba sopasıyla da vurmaya devam eder. Üzerindeki elbiseleri zorla çıkartır, çıplak halde sokağa çıkarmaya çalışır, saçlarından sürükleyip odanın ortasına getirir, işkence 10 dakika daha devam eder. Bir ara sigara yakmak için arkasını dönüce Gülfidan, ütünün kablosunu alır ve kocasının boğazını sıkmaya başlar ve sonunda adam ölür. Gülfidan teslim olur ve sonra yargılama başlar. Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi cinayetin "meşru müdafaa" sınırları içinde işlendiğini belirtip "beraat" kararı verir. Üst mahkemeye giden bu durum, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından tekrar incelenir ve Aralık 2014'te aldığı kararla; Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının onanması kararı verilir. Yargıtay kararında; "Cumhuriyet Savcısının sanığın tahrik altında kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına yönelik temyiz itirazını da kabul etmeyerek" dosya kapanır. Yani cinayet işleyen kadın hiçbir ceza almayarak dava kapanır.
ŞİDDET ÖDÜLLENDİRİLDİ Mİ? YOKSA..
Aslında ortada bir cinayet var. Gülfidan, kocasını öldürmüştür, doğrudur. Ama; sistemli olarak gördüğü şiddet ve sonuçta kocasının onu öldürmeye tam teşebbüs ettiği kanaatiyle yargılayan hakim ve daha sonrasında Yargıtay üyeleri; bu durumu "nefsi müdafaa" olarak değerlendirerek bana göre "devrim" gibi bir karara imza atmışlardır. Kadına şiddetin veya genel olarak şiddetin her türüne karşıyız, karşı olmak zorundayız. Hele ki; adalet dağıtan hakim ve savcıların bu konuda tereddüte yer bırakmaksızın adil olması şarttır. Ben; bu örnekten yola çıkarak bu durumun; şiddete meyilli olan veya hali hazırda karısına çocuğuna şiddet gösteren herkese örnek olacağından adım gibi eminim. Ben bu kararın, pek çok hakim ve savcıyı cesaretlendireceğine ve cesaretini arttıracağına eminim. Bundan sonra hem yaptığınız şiddete yönelik cezalar noktasında hakim ve savcıların duyarlılığının verdikleri kararla arttığı görülecektir, hem de şiddet uygulayan kişi size yönelik cinayete varacak şekilde karşılık verdiğinde; bu durum "nefsi müdafaa" olarak değerlendirilebilecek nitelikte "örnek karar" olacak, diğerlerinin de bu kararı alması kolaylaşacaktır. Yani; bu tür şiddet olayları açısından caydırıcı etkisi olacak bir karar olmuştur.
Tekrar ediyorum; evet; ortada bir cinayet vardır. Son tahlilde; bu cinayet cezalandırılmamıştır. Tek bir soru soracağım ve bu soruyu okuyan herkes elini vicdanına koyup bu soruyu cevaplasın; "Hakimin verdiği bu beraat kararı sizin adalet duygunuzda en küçük bir rahatsızlık yarattı mı?" Benim cevabım "Kesinlikle hayır." Sizinkini merak ediyorum. Lütfen bana yazın... (sebnem.bursali@yeniasir.com.tr)
Başkan'a alkış var mı?
Bugünkü manşetimizi okudunuz. Metro duraklarında güvenlik artık hizmetlilere emanet!! Zaten şehrin genelinde günlük yaşam Allah'a emanet idi.. Allah hizmetlilerimize bundan sonra daha fazla güç-kuvvet, vatandaşa da sabır versin!!
Hafta başında İzmir Büyükşehir Belediyesi Basın bürosu bir bülten geçti: "Kocaoğlu dünyada ilk 10 Belediye Başkanı arasına girdi" diye. Bülteni okuyorsunuz, "acaba ben bu şehirde yaşamıyor muyum" diye kendinizden şüpheleniyorsunuz. İzmir'i öyle güzel yönetiyormuş ki Başkan; Dünyanın en başarılı ilk 10 Başkanından biri seçilmiş! Kıstaslar nedir? Hangi başarılarıyla seçilmiş diye bakıyorsunuz. Gerekçe şu: "Kocaoğlu'nun katılımcı yönetim anlayışı ile daha LAİK bir kent haline gelmiştir" diyor. Bir kere; bu metni kaleme alan her kim ya da kimlerse; kör cahil. Laiklik kelimesinin anlamını açıp okusunlar ve öğrensinler. Bu görevlere gelmişler ama Laiklik ne demek, daha onu bilmiyorlar anlaşılan. Kent yönetim anlayışı ile ne zamandır "Kentler Laik" oluyor, mümkünse bizlere anlatsınlar. Ayrıca; Dünyanın ilk 10 belediye başkanı olmanın kriteri ne zamandır "Laik kent haline getirmek olmuş?" Basın bürosunun daha çoookk çalışması gerek onu biliyoruz. Ama; izin verirseniz bir önerim var:
Bizim bugünkü manşetteki fotoğraflı yani belgeli (masa başında uydurulan haberlerden değil yani) haberimizi okuyan herkesi; dünyanın ilk 10 başarılı belediye başkanını bir kez daha ayakta alkışlamaya davet ediyorum.
Ne dersiniz?