Dünya Bankası açıklamış işte: Türkiye'deki kadın yöneticiler krizle daha iyi başa çıkmış.
Küresel ekonomik krizin etkilerini ölçmek için içinde Türkiye'nin de bulunduğu Doğu Avrupa'daki 6 ülkeyi mercek altına almış Dünya Bankası. Bu ülkelerdeki 1.686 işletme üzerinde yapılan ankette Türk şirketlerinin krizde en çok yara alan ama geleceğe de en iyimser bakan şirketler olduğu ortaya çıkmış.
Ortaya çıkan bir diğer konu da satışlarında artış yaşanan firmaların yöneticilerinin kadın olması. Yani kadın patronlu firmaların yüzde 37'si, erkek patronlu firmaların ise yüzde 13'ü başarılı bir yönetim göstermiş. Satışlarında düşüş bekleyen firmaların yüzde 22'si erkekler, yüzde 9'u da kadın yöneticiler tarafından yönetiliyor. Demek oluyor ki kadınlar şirket yönetebiliyor, erkeklerden geri kalmadıkları gibi onlardan daha başarılı da olabiliyorlar. Bu durumda belli bir potansiyele sahip olmasına rağmen bir kadının evde oturmaya zorlanmasının hem o kadın hem ailesi hem şirket hem de ülke için ne kadar büyük bir kayıp olduğu ortaya çıkmıyor mu?
Geçenlerde katıldığım bir panelde KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç, 18-60 yaş arası yani çalışabilir durumda 26 milyon kadın olduğunu söyledi. Ne var ki bu kadınların sadece 6 milyonu çalışıyor. Bunun 2-3 milyonu tarımda çalışıyor, 1 milyonu vasıfsız işçi, 2 milyonu meslek sahibi, profesyonel yönetici, memur. 500 bini de esnaf ve sanatkar.
Gülseren Onanç'a göre ülkenin refaha çıkması, gelişmiş ülke konumuna gelmek için bu kadınların en az 16 milyonunun çalışması gerekiyor. 10 milyon kadını kısa sürede istihdam etmek, onları bir anda ev kadınından iş kadınına geçirmek tahmin edeceğiniz gibi mümkün değil.
BİRAZ CESARET
Kadınların büyük bir kısmı iş yaşamına geçmeye hazır değil. Teknolojiyi kullanmayı bilmiyorlar, eğitimsizler vs. Öncelikle bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Onları iş yaşamına hazırlamak için eğitmek. Özellikle de genç kızları. Lise eğitimini yarıda bırakıp veya liseyi bitirip, hatta üniversite mezunu olup evde oturan, koca bekleyen genç kızları ve genç kadınları. Bu kitleyi eğitmek ve iş yaşamına hazırlamak daha kolay çünkü. Bunun için de bir kadın seferberliği gerekiyor. Kadınların güçlerini keşfetmelerini sağlamak ve bu gücü doğru yerlerde kullanmak, yeteneklerinden yararlanmayı öğrenmek gerekiyor. Birilerinin onları desteklemesi, motive etmesi, yönlendirmesi gerekiyor. Kadınlara lazım olansa cesaret. Başkalarına güvenmek yerine kendilerine güvenmeyi öğrenmeleri, başkalarının istediği hayatı yaşamayı kabul ettikten sonra hayal kırıklığına uğramamaları için başkalarının suçlamak yerine kendilerini suçlamayı öğrenmeleri gerekiyor.
Kolay değil. Bu da eğitimin bir parçası.
Ormanda mı yenildik erkeklere?
Aşağıdaki sözler Latife Tekin'e ait. Onun 'Rüyalar ve Uyanışlar Defteri' adlı son kitabından. "Kadınlar Ormanda mı Yenildi Erkeklere" başlıklı yazısında diyor ki: "...Erkeklerle eşitlenmek için verdiğimiz mücadele, yasal haklar meselesi kafamda ayrı bir yerde duruyor, ta derinden biliyorum ki, özgürlük cesaretle kazanılan bir şey, eşit haklara sahip olsak da bizi özgürleştirmeye yetmeyecek."
Açıyor sonra bu cümlesini: "...Bir erkek bize eşlik etmezse ormanın derinliklerindeki gölde açmış nilüferi göremeyiz ya da krater menekşelerini. Vahşi doğanın ortasında uçarcasına zıplayan bir tavşanla soluklanmanın sevinci, ümitsizce geri çekilmiş bizden..."
"...Dünyanın bütün ülkelerindeki kadınlar, özgürleşme mücadelesi veriyor, eşitlik için savaşıyor, erkeğin iktidar alanlarına dalıyor, yer açıyor kendine, açtığı yeri genişletiyor..."
Ve soruyor: "...Kentlerde erkeklerin üstüne yürüyen kadınların, bayrak açıp dağlara yürümek niye hiç akıllarına gelmiyor?
Ormana gidemiyoruz, çünkü korkuyoruz. Ama kurtlar köpekler saldıracak diye değil, aydan kan damlayacak diye de değil, insanlardan korkuyoruz. İnsanın kadın olanından değil, erkek olanından korkuyoruz.
Sevgili Latife'nin kitabı bir başyapıt. Hararetle okumanızı öneririm.