Eski defterleri, gazete ve televizyon röportajlarını karıştırdıkça ortaya ilginç notlar düşüyor. Bu notlardan biri de yazar Buket Uzuner'e ait. Bu notlar, Elmax için yaptığımız "Aşk ve Kadına Dair" adlı televizyon programından.
"Her genç kız gelin olmayı hayal eder" türü öğretilere karşın, "Hiç gelin olmak hayalleri kurmayan bir kız çocuğu" olduğunu söyleyerek giriyor konuya ve "Gelin yerine astronot veya denizaltı kaptanı olmak istiyordum."diyor sohbet sırasında.
"Öyle hayallerim vardı. Uzaya çıkamadım ama bu hayalimi koruyorum hala. Turist olarak gidebilirim. Zenginlerden biri desteklerse kararlıyım, oradan bir gezi kitabı yazmak istiyorum. Çünkü insan, çocukken verdiği sözleri gerçekleştirdiğinde yaşadığı hazzı hiçbir şeyde yaşamıyor."
Gelin olmak istemeyen bir kız olarak iki kez evleniyor, ikisinde de gelinlik giymiyor. Yani gelin olmuyor. İki kişi arasında yaşanan bir şeyi bağırıp çağırarak herkesle paylaşmaya karşı. "Çünkü ben aşkı hala çok özel bir şey olarak görüyorum" diyor.
BABALAR VE KIZLARI
Bir önemli not da baba-kız ilişkilerine dair. Daha önce bu köşede yazmış olabilirim ama önemsediğim için bir kez daha yazmakta bir sakınca görmüyorum.
"Ben şanslıydım, geleneksel bir babam olmasına rağmen kız-erkek çocuk ayırmayan biriydi babam" diyor ve devam ediyor: "Hep şunu söylerim, babaları tarafından değer verilerek yetiştirilen kız çocuklarının omurgası diktir. Ben onları kalabalıklar arasından tanırım. Erkekler tarafından hor görülse ve aldatılsalar da ezilmezler. Biliyorsunuz bizde soyadını sürdüreceği için oğlan çocuklara değer verilir. Aslında tam tersi olmalı. Kızlar devam ettirir."
Babasıyla annesinin her zaman yanında olduğunu söylemeye gerek yok. 20 yaşında evlenmeye karar verdiğinde de öyle. Onaylamasalar bile destek olmuşlar.
Gelinlik giymeyen gelinin evi de farklı olacak tabii. "Çeyizden, takım mobilyalardan nefret ederdim. Salon takımı, yemek odası takımı diye bir şey var hala. Benim bir koltuğum öbür koltuğa uymaz."
DÜRÜST OLMAK
Kanunen evli ama bir delikanlı ile aynı evi paylaştıklarını düşünüyor. Ve hayallerini kurmaya devam ediyor. Dünyayı tanımak için burs başvurularında bulunuyor. Norveç'ten yanıt gelince, "Ben gidiyorum," diyor. Koca ise kalmak istiyor. Birbirlerine, "Eğer başka birilerini seversek, haber verecek ve birbirimizi rahat bırakacağız" sözünü veriyorlar. Ve önce erkeğin hayatına biri girince ayrılıyorlar. Elbette basit ve kolay, gözyaşı dökülmeden yaşanmıyor bu süreç. Ama birbirlerine verdikleri sözü tutuyorlar.
Ezber bozan başka bir kadın da Merve İldeniz. "Bize öğretilen evlilik modelini tamamen uyguladık ve hiç mutlu olmadık. İki genç insan, hayat gailesi içinde çalışıyorlar. İyi niyetliler ama yürümeyen bir şey var" diyor ve bunun ikiyüzlülük olduğunu düşünüyor.
HAYAT ARKADAŞI
"Ters giden şeyler var ama kimse söylemiyor. Arkasından konuşmayı tercih ediyor. Evlilikte de insanın doğasına uymayan bir şey var ama devekuşu gibi kafalar gömülmüş. "Aldatılmak kötü bir şey, insanı rencide eder elbette. Gizli kapaklı bir şey yapılıyorsa, seni kaale almıyor demektir. Ego yaralar insanı. Bense dürüst olmasını, benim yanımda rahat olmasını isterim. Neden aldatmayı düşündüğünü bilmek isterim. Yoksa kimse kimsenin sahibi, bekçisi olamaz. Hayat arkadaşı demek, hayatında, yoluna devam ederken yanında olan kişi. Güzel olan, yanında neşeyle yürümesi, senin de mutlu olman. Seni kasıyorsa bitirmekte yarar var."
İlişkileri gözden geçirmekte yarar var belki de.
Bu arada omurgası dik kızlardan Berna Noyaner'in baba acısını yürekten paylaşıyorum. Başı sağolsun.