Yazın değişmez haberlerinden biridir sıcakların atmasıyla birlikte boğulmaların meydana gelmesi. Serinlemek için denize, göle, göletlere koşanların büyük bir çoğunluğu boğulma tehlikesi geçirir ve aralarından bazıları ne yazık ki hayatını kaybeder.
Dikkat ederseniz Ege ve Akdeniz sahillerinden boğulma haberleri gelmez. Boğulmalar en çok Karadeniz'de yaşanır, tabii en çok İstanbul'un Karadeniz'e olan kıyıları Kilyos, Beykoz ve Şile sahillerinde. Ve de göllerden ve de göletlerden.
Çünkü; Sözünü ettiğimiz bölgelerde dip akıntı var ve bu nedenle bu sular tehlikeli. İyi yüzme bilenlerin bile dikkat etmesi gereken Karadeniz sahillerine, bütün uyarılara karşın yüzme bilen/bilmeyen, çoluk/çocuk girmekte bir sakınca görmüyor. Cahil cesareti mi desek, dalgalara, akıntıya meydan okuma mı, "Bize bir şey olmaz!" özgüveni mi.
YÜZMEK VEYA YÜZEMEMEK
Örneğin televizyon kanallarından birinde yapılan bir röportaj sırasında muhabir orada bulunanlarla konuşurken kameranın kendilerini çektiğini gören bir erkek dalgalara karşı suya dalarak ne kadar korkusuz olduğunu göstermeye çalışıyor. Ya da şov yapıyor ekrana çıkacak olmanın verdiği hazla. Muhtemelen boğulmakta olan birinin yardımına da koşacaktır hem de nasıl kurtaracağını ve nasıl müdahale edeceğini bilmeden.
Sorun da bu işte. Bilmemek. Suyu seviyoruz ama ne kendimiz yüzme biliyoruz ne de çocuklarımıza öğretiyoruz. Bırakın yüzmeyi suyun üzerinde nasıl duracağımızı da bilmiyoruz.
Neden çocuklarımıza hep korkuyu öğretiyoruz ama mücadele etmeyi, kendilerini korumayı öğretmiyoruz? Oysa çocuklarımız doğaları gereği meraklı, öğrenmek istiyorlar. Hayatı tanımak istiyorlar. Küçücük çocuklar buldukları bir su birikintisine girmeyi, orada birlikte oynamayı seviyorlar. Korkuyorlar ama yine de giriyorlar. Kaç çocuğun bu nedenle öldüğünü gazete arşivlerinden görebiliriz örneğin. Büyükleri yasaklamasına rağmen giriyorlar suya. Yüzme bilmeden, en ufak bir kurtulma şeklini bilmeden hatta. Paniklediklerini ne yapacaklarını, kendilerini nasıl kurtarmaları gerektiğini öğretmiyoruz.
EN BASİT KURALLAR
Çünkü kendimiz de bilmiyoruz. Yaptığımız şey sadece suya girmemelerini söylemek. Oysa giriyorlar işte. Girmeseler de su kenarında dolaşırken ayakları kayıp düşüyorlar. Ne yapacaklarına dair en basit kuralı bilmedikleri için de çırpınınca diğerleri onu kurtarmak için aynı panikle ardından koşuyor. Ve bazen kurtarmak istedikleri kurtulurken, kendileri boğuluyor.
Çok basit hayatta kalma kurallarını bilseler fena mı olur? Suyun kaldırma gücünü. Hareket etmeleri yerine kendilerini sırt üstü ve kafaları yukarıda olacak şekilde bırakmaları gerektiğini. Ayrıca ilk yardım kurallarını. Su yutmuş birini sudan çıkardıktan sonra ilk yapılacak müdahaleyi. Veya herhangi bir yerde ve şekilde yaralanmış birine ne yapılması gerektiğini.
Bir olay olduktan sonra insanlar hep yeterli önlemlerin alınmadığından şikayet ediyorlar. Haklılar ama ya bizim birey, vatandaş, anne-baba olarak alacağımız önlemler?