Antalya'da doğan Cenk Mommarje, İzmir Atatürk Lisesi'nin ardından dereceyle girdiği Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Tekstil Moda Bölümü'nü bitirdikten sonra eğitimini aldığı meslekte uzun yıllar tasarımcı olarak çalıştı. Profesyonelce hazırlanmış koleksiyonlarla Türkiye'de ilk kez banyo tekstilleri, havlu ve bornoz konularında yerli ve yabancı fuarlara tasarımlar geliştirerek, defileler düzenleyerek, özellikle ev tekstil sektörüne yenilikler getirdi. Bugün tanınmış pek çok markanın ilk çalışmalarını başlatarak sektöre kazandırılmasında önemli roller üstlenen Mommarje, elde ettiği uluslararası başarılarla da ülkemizin gurur kaynağı.
"Hayat yeterince zor ve nefes alabilmek için hobilere sarılmalı, farklı dünyalara pencere aralamalı" diyerek çocukluk ve gençlik günlerinden başlayan koleksiyonculuk merakına devam etti. Ancak bu koleksiyonların içinde biri vardı ki adeta onun ilham kaynağıydı. Her zaman bakımlı, şık Barbie bebekler, Cenk Mommarje'nin ilham perilerinden biri oldu...
Şimdi ise Barbie'lerini Konak Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi'nde Barbie bebeklerini sergiliyor.
- Barbie bebeklere ilginiz nereden geliyor?
Antalya'da doğdum. Kendimi bildim bileli ilgi alanım tekstil ve modaydı. Bu bebekler de çok şık düzenlenmiş görseller olduğu için belki ilgimi çekti.
Güzel Sanatlar Fakültesi'ni seçerken hayallerim vardı. Fakülteyi bitirdikten sonra da o hayallerimin peşinden gittim. Tekstil, moda ve tasarımla uğraştım.
Sonraki yıllar içinde kendimi geliştirerek ev tekstili konusunda uzmanlaştım. Türkiye'de çok tanınan, bilinen bir isim oldum. Ünlü markaları doğuran bir tasarımcı oldum. Ardından Barbie'lerle meşguliyetim artmaya başladı. Aslında çok bilinçli bir şekilde gelişmedi. Zaman içinde alıp bir kenara koyduğum Barbie'leri 25 yıl yaşadığım evden taşınırken farkettim ki bu koleksiyonu bugüne kadar getirmişim.
60 YAŞINDA BİR KADIN
- Bilgisayar oyunları yeni nesli oyuncaklardan uzaklaştırdı mı?
Ben bilgisayar oyunlarına bağımlı bir kuşağın bireyi değilim. Şeker Kız Candy, Heidi, Çakmaktaşlar, Jetgiller gibi çok sevimli, insancıl çocuk dizileriyle büyüdük. İnanın 30-40 yıl olmuştur bunları izleyeli ama hala hasbelkader karşıma çıksa oturup Heidi'yi izliyorum. Ama korkunç, kanlı bıçaklı, savaşçı, birbirini kesen biçen manga karakterleri bir süre sonra hatırlamazsınız. Bunların da çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Ama deli para kazanılan bir sektör.
Dolayısıyla tabiki bunlar da varlığını sürdürecek. Ama Barbie gibi zarif oyuncakların ömür boyu yaşayacaklarına inanıyorum. Üstelik zamanla yüklendikleri misyonlar var. Güzelliği, şıklığı, titizliği vurguluyorlar.
Bir Barbie bebeğin dağılmış halde hiç bir pozunu görmezsiniz. Her zaman bakımlıdır. Şaka maka kadın 60 küsür yaşında hala taş gibi. 1959 doğumlu Barbie. Ruth Handler'in kendi çocuğunu mutlu etmek için çıkardığı oyuncak bebek bugün dünya fenomeni haline gelmiş, figüre dönüşmüş. Çok iddialı olacak ama herhalde büyük bir bütçeyle de yıllık geliri olan bir oyuncak bebek. Hiç küçümsecek bir sektör değil. Muhteşem bir iş çıkartıyorlar.
- İtalya'da Floransa'da Pinokyo Müzesi var örneğin. Tahtadan bir oyuncak sonuçta ama dünya çapında ünü var. Bizde de öyle olmasını diler misiniz?
Bir şey dilemek başka, o şeyi ortaya çıkarabilecek cesareti ve bilgi birikimini ortaya koymak başka. Ben yıllar içinde biriktirdiğim bebeklerimle ancak cesaretimi topladım. Türkiye'de bunlara ulaşmak bile çok zordu. Örneğin ben Atatürk Lisesi'nde okudum. Annem de sert, otoriter bir kadındı. Şu saatte okuldan çıkacaksın sonra evde olacaksın derdi. İki haftada bir okuldan çıktıktan sanra Alsancak'taki Amerikan Pasajı'na giderdim. Orda bir dükkanda Amerikalı askerlerin PX dedikleri dükkanlardan torpille çıkardıkları eşyalar satılırdı. Orada da 3-4 tane Barbie olurdu. 30 sene önceden bahsediyorum. Büyülenmiş bir şekilde 'hazır ol'a geçer o mağazanın vitrinini dakikalarca izlerdim. Türkiye'de bunlara ulaşmak çok zordu. Almanya'da akrabası olan insanlara yılarca hayranlık duydum, kıskandım.
Çünkü Almanya'dan akrabalar gelir, arabalar kapının önüne yanaşır, o bagajlar açılır. Hemen evdeki kız çocuğuna bir Barbie bebek getirilir. Onlara ne kadar çok imrenirdim. Çünkü hiçbir zaman Almanya'da yaşayan akrabamız olmadı. Çarşıdan alınabilecek, ulaşılabilecek bir Barbie bebeğim olmadı. Muhteşem bir idol olduğunu düşünüyorum. Mesleki kariyerim için beni etkiledi diye düşündüğüm bir figür.
ÇOCUKLARDAN KAÇIRDIM
- Kaç tane Barbie bebeğiniz var?
100'ü geçkindir. Aslında eskileri getirmedim. Şunu vurgulamak istiyorum. Bu sergide üç şey görüyorsunuz.
Bir, Cenk'in Barbie kolleksiyonu, yeni dönem Barbieleri. İki, çektiğim fotoğraflar. Üç fotoğraflarla birlikte hazırladığım dioramalar. Ve "Barbie style by me" dediğimiz köşe var. Orda da benim modifiye ettiğim, giydirdiğim, hazırladığım Barbieler var.
- Bu sergi sizin için ne ifade ediyor?
Otuz yıldır ev tekstili sektöründe Türkiye'nin çok önemli markalarına koleksiyonlar hazırladım, onların markalarını doğurdum. Dünyanın en önemli fuarlarına, mağazalarına ürünler soktum. Ama hayatımda ilk defa beni bu kadar heyecanlandıran ve zorlayan bir uğraşın içine girdim. Dibi olmayan bir kuyu gibi. Tırnaklarımla bunu kazıdım. Bitpazarlarında paçalarım çamur içinde uğraştım. Arkadaşlarıma "Ne olur çocuklarınızı uyutun, gece bebeklerin eşyalarını benim için çalın" diye tutturdum. Hakikatten benim için kıymetli bir sergi.
FATOS BEBEK BENİMLE DÜNYA MARKASI OLABİLİRDİ!
- Yurt dışında çizgi film, masal kahramanları ya da yöresel oyuncak karakterleri var Bunları ticari obje haline getirip dünya markası yaratıyorlar.
Bizde de böyle olamaz mı?
BEN her zaman şunu savunurum. Barbie'ye baktığınız zaman gördüğünüz muhteşem şık, bakımlı, zarif bir kadın figürü. Belki o karikatür ve manga karakterlerinde bu şıklığı zarafeti yakalayamıyoruz. Çok sert kanlı vahşi görüntüler var. Ninja kaplumbağalar gibi bunları seven insanlar var ama bir Barbie'nin şıklığını zarafetini göremiyoruz. Bu özeni göremiyoruz.
Türkiye'de bir Fatoş oyuncak sanayi bunu yapmaya gayret etti. Ama o da arkasında duramadı. Mesela ben size kendi hayatımla ilgili küçük anekdot anlatayım. Üniversiteyi bitirirken Fatoş Oyuncak Sanayi ile yazışıp, "Ben size tasarımlar yapmak istiyorum" dedim. Bana ne dediler biliyor musunuz?
"Sanayi casusu olabilirsiniz. Sizi fabrikamıza sokamayız." Bugün o oyuncak fabrikası kaybolup gitti. Beni alsalardı o kadar ruhumla çalışabileceğim bir işti ki. Bugün belki Fatoş bebekler bir dünya markası olacaktı. Ama o şansı kaybettiler ve yok olup gittiler.
TUFAN SELÇUK