Şüphesiz, herkesin geçmişinde önemli tarihler, belki de kırılma noktaları vardır... Benim de öyle... Yıllar yıllar sonra annemin elbise dolabında sakladığı 15 Mart 1970 tarihli Yeni Asır gazetesi ve o güne kadar yarım yamalak bildiğim acı gerçekler... Yeni Asır'da 1984 yılında başlayan habercilik serüvenim ne mutlu ki halen devam ediyor. Çok sevdiğim mesleğimi gücüm ve şartlar elverdiği sürece yine kurumumda sürdürmek en büyük arzum. Bu gün size 128 yıllık dev çınar Yeni Asır'ın yalnızca bir gazete değil, 58 yıllık yaşamımda hayatımın önemli bir parçası olduğunu anlatmak istiyorum... Dilerseniz başlayalım...
FAKİR AMA MUTLU BİR AİLEYDİK
Sevgili babamı, ne yazık ki çok yakından tanımak mümkün olmadı. Onu, 1970 yılının, 14 Mart günü, Tıp Bayramı'nda elim bir trafik kazasında kaybettim. Ağır vasıta şoförü olan babam, çevresinde ağırbaşlılığı ile tanınan kendi halinde bir adam... Uzun süre Tire Linyit İşletmeleri'nde kamyon şoförü olarak çalışmış, daha sonra ise Tire- İzmir hattındaki otobüslerde şoförlüğe başlamış. Annem ise mütevazi bir ev hanımı... İlk çocukları ölü doğmuş, sonrasında ise doktorların, 'artık çocuk sahibi olamazsın' demelerinin ardından ben dünyaya gelmişim. Onlar için Tanrı'nın en güzel armağanı... Kıt kanaat geçiniyorlar. Hani rüzgar uçuracak cinsten yıkık dökük evleri kira, ancak çok mutlular... Rahmetli babaannem de bizimle birlikte kalıyor... Yokluk yılları ama herkes tıpkı masallardaki gibi mutlu...
GİZLİ BİR GÜÇ BANA ENGEL OLDU
Ben henüz, beş buçuk yaşındayım... Tire'de, eski Türk filmlerindeki gibi insan ilişkilerinin son derece samimi olduğu bir mahallede yaşıyoruz. Günlerden 14 Mart, babamı yanağından öpmeden asla işine göndermem... Yine öyle oldu. Nerden bilebilirdim onun son öpücük olduğunu? Unutmadan belirteyim, sevgili halamı tıpkı çocukluğumda olduğu gibi bugün de çok severim. O yıllarda, Kadifekale'deki evine gittiğimizde Tire'ye dönmemek için köşe bucak saklanırdım. O talihsiz günü 5 buçuk yaşında olmama rağmen o kadar net hatırlıyorum ki... Sevgili babam, halama olan sevgimi bildiği için 'Hadi seni İzmir'e götüreyim' dediğinde o gün ne hikmetse gitmek istemedim. Sanki gizli bir güç beni engelledi. Oysa İzmir, halam ve otobüs kelimeleri yan yana geldiğinde benim için akan sular dururdu. O gün babamın İzmir'e planlanmış seferi olmamasına rağmen Tire'den kalkan son otobüsten sonra kendi isteği ile sıra dışı şekilde İzmir'e gitmek istemiş. Hani 'Ecel çağırdı' derler ya... Muavini rahmetli Hasan amca (çok uzun seneler sonra vefat etti), 'Köyde işim var' diye izin alınca muavinlik görevine otobüsün sahibi rahmetli İsmail amca soyunmuş. Yola çıkmışlar... Torbalı yakılarında karşı yönden gelen Konya otobüsü önündeki kamyonu geçmek isteyince hatalı solama nedeniyle kaza kaçınılmaz olmuş. İki otobüsün de hurdaya döndüğü kazada, babamın otobüsünde bulunan iki yolcudan biri olay yerinde, diğeri ise hastanede vefat etmiş. Babam ise ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede kan kaybından son nefesini vermiş. Çocuğum, 14 Mart olmasına rağmen hava yağmurlu ve buz gibi soğuk... Evde bir telaş var... Komşular dahil herkes ağlıyor... Ben ise bir türlü anlam veremiyorum. Annem ve babaannemin gözleri ağlamaktan neredeyse kan çanağına dönmüş... Akşam oldu, ısrarla 'Babam niye eve gelmedi?' diye soruyorum... Geçiştirircesine verilen kaçamak yanıtlar... Günler, belki de aylar sonra babamın öldüğünü anladım. Bir de boş bir arazide hurdaya dönmüş 1964 model kırmızı beyaz otobüsümüzün paramparça olmuş halini görünce olduğum yerde öylece dakikalarca taş kesilircesine donup kaldığımı hatırlıyorum.
ELBİSE DOLABINDA BULDUM
İlkokulu bitirdiğim yıllarda ne olduğunu tam olarak öğrenme fırsatını yakaladım. Sevgili annem, ben görüp üzülmeyeyim diye elbise dolabının bir köşesinde gizlediği Yeni Asır'ı tesadüfen ele geçirmiştim. Gazeteyi açtığımda birinci sayfada babamın kaza haberi vardı. Otobüslerin resmini gördüğümde dehşete kapıldığımı hatırlıyorum, bir de gözlerimden süzülen iki damla yaşı... Yeni Asır, o yıllarda haberi birinci sayfadan görmüş ve 'Torbalı yakınlarındaki kazada 2 kişi öldü' başlığı ile okuyucularına duyurmuştu. Babamın da vefat etmesiyle ölü sayısı 3'e yükselmiş ancak o günün şartlarında belli ki ölüm haberi baskıya yetişmemişti.
HAYATIMIN TAM ORTASINDA
Evet, haber ve haberciliğin ne olduğunu ve insan hayatına nasıl dokunduğunu ilk Yeni Asır ile özümsemiştim. Yıllar yıllar sonra henüz lisede öğrenciyken 1984'te Yeni Asır'ın spor servisinde yazmaya başlamıştım. İlk haberim yayınlandığında yaşadığım o sevinci tarif etmem mümkün değildi. O yıllardan bu güne belki de binlerce haberim yayınlandı... Acı, tatlı birçok olaya şahitlik ettim. Haberleri kaleme alırken, hep kendi çocukluğum ve yıllar sonra gazete sayfalarından öğrendiğim 'gerçekler' aklıma geldi... Türk basınının dev çınarı Yeni Asır, 128 yıldır sadece gerçekleri yazdı. Bizlere de ilkelerimizden asla taviz vermemeyi öğretti. Haberleri en yalın haliyle okuyucumuzla paylaştık, paylaşmaya devam edeceğiz. Niye mi? Belki bir gün bir çocuk annesinin sakladığı eski bir gazeteden ailesiyle ilgili gerçekleri öğrenir diye... Kim bilir?
NADİR UYSAL