Eskiye duyulan özlem, günümüz dünyasında kendini farklı yaratıcı akımlarla göstermeye devam ediyor. Son yıllarda popülerliği hızla artan Junk journal akımı, nostalji ile sanatı birleştirerek kişisel hikayelerin kağıda dökülmesini sağlıyor. Eski dergi sayfaları, sararmış kitap yaprakları, kahveyle eskitilmiş kağıtlar, danteller, pullar ve el yazısıyla dolu zarflar... Tüm bu parçalar bir araya geldiğinde ortaya çıkan defterler, hem duygusal hem de sanatsal bir anlatım biçimi olarak hayat buluyor. Junk journal, yalnızca bir günlük ya da defter olmanın ötesinde, sahibinin ruhunu ve geçmişini yansıtan bir kolaj niteliği taşıyor. Kimi zaman bir seyahat günlüğü, kimi zaman eski mektupların saklandığı bir anı defteri, kimi zaman da yalnızca estetik bir sanat eseri olarak varlığını sürdürüyor. Kullanılan materyallerin rastlantısal doğası, bu defterleri özel ve eşsiz kılıyor. Belirli bir düzen ya da kuralların olmaması, herkesin kendi iç dünyasına göre bir hikaye yaratmasına olanak tanıyor.
ELLE TUTULUR BİR HATIRA
Dijitalleşmenin hız kazandığı ve her şeyin sanal ortamda saklandığı bir çağda, Junk journal akımı elle tutulur bir hatıra yaratma isteğinin bir yansıması olarak öne çıkıyor. Eskiye ait detayların değer kazandığı bu akım, aynı zamanda geri dönüşümü teşvik ederek sürdürülebilir bir sanat formu da sunuyor. Artık kullanılmayan kağıtlar, danteller, eski posta pulları ve yıpranmış kumaş parçaları, çöpe gitmek yerine yeni bir yaşam buluyor. Bu da Junk journalı yalnızca bir sanat trendi değil, aynı zamanda bilinçli bir yaşam biçiminin de parçası haline getiriyor. Sosyal medyanın etkisiyle giderek büyüyen bu akım, sanatseverleri ve koleksiyonerleri bir araya getiriyor. İnsanların kağıda ve mürekkebe olan özlemi, bu defterleri hem bir anlatım aracı hem de estetik bir objeye dönüştürüyor.