Balıkesir Üniversitesi Ayvalık Meslek Yüksek Okulu Mimari Restorasyon Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Figen Erdoğdu, Ayvalık ve çevresinde definecilerin kaçak kazılarının arttığını ve bunun önüne geçilmesi gerektiğini söyledi. Erdoğdu, Cunda Adası'nın ilk yerleşim yeri olarak kabul edilen yel değirmenleri yakınındaki Ai Dimitri Manastırı'ndan geriye kalan 250 yıllık şapelin defineciler tarafından tahrip edilmesi sonucu yıkıldığını belirtti.
Ayvalık ve tarihini yakından bildiğini ve yıllar içinde geçirdiği değişimi gördüğünü anlatan Dr. Öğretim Üyesi Figen Erdoğdu, "2018 yılında geldiğimizde şapelin içindeki Apsis'in önünde büyük defineci çukurları gördüm. Çok üzüldüm. Bugün acı bir haber aldım. Tamamen yapının yerle bir olması, duvarlarına kadar her şeyin paramparça olması beni çok üzdü. Aslında bu yapıların kendileri altın değerinde. Kıymetli, paha biçilmez eserler. Bu yapıların içinde hazine aramamız, bu yapıların değerini bilemememiz gerçekten çok üzücü. Son yıllarda bu kaçak kazılar nedeniyle daha fazla kilise, şapel ve manastır kaybetmek istemiyoruz. Gelecek kuşaklara ne bırakacağız bunu merak ediyorum. Bu konuda tüm toplumu bilinçli olmaya davet ediyorum ve yetkililerden gerekli tüm önlemleri almasını istiyorum. Gerçekten inanılmaz bir durum söz konusu. Duvarlarına varıncaya kadar her yer tahrip edilmiş durumda. Daha önce Apsis önünde ve çevresinde çukurlar vardı. Bugün geldiğimde yapıyı görememek beni inanılmaz üzdü" dedi.
'SAPASAĞLAM DURUYORDU'
Ayvalık ve yurt genelinde yakın tarih ve arkeoloji üzerine araştırmalar yapan yerel tarih araştırmacısı Taylan Köken, Ai Dimitri Manastırı'nın, Cunda'nın ilk inşa edilen manastır kompleksi olduğunu ve 1766 yılında Cundalı bir zenginin bağışı ile inşa edildiğini söyledi. Manastır'ın 1821 Mora isyanına destek verilen noktalardan biri olduğunu belirten Köken, şöyle konuştu:
"Ayvalık kayıtlarında, Ai Dimitri Manastırı olarak geçen yapı 1821 Mora isyanından sonra tahrip olmuş. Yapının bütünlüğü zaman içinde bozulmuş, odalar, hücreler ve mutfak kısmının duvarları yıkılmıştı. Ortada yalnız şapel binası duruyordu. 8 sene önce sağlam olan şapel, son birkaç sene içinde diğer son dönem Osmanlı döneminden kalma yapılar gibi define aramak amacıyla ağır tahribata uğratıldı. Üzülerek söylemek isterim ki, özellikle gözden uzak yerlerde tahribat çok daha vahim olmaktadır. Dedektör kullanılıyor. Tuttuğunuz zaman çiviye de ötüyor, taşın içindeki maden mineraline de ötüyor. Dolayısıyla bu tür yanılgılarla her yer ağır bir şekilde tahrip ediliyor. Maalesef gözlerden ırak bu noktalardaki kültürel miras gün geçtikçe yıkılıyor. Önce çatısı çöktü sonra en son ayakta kalan yan duvarları yıkıldı. Bazıları yıkılmayı yağmura bağladılar. Oysa uzun süredir, 200 yıldır ayakta duran bu şapel, define için kazılınca tabi yağmurun da etkisiyle yıkılmış olabilir. Ancak yıkılana kadar ve binanın statiği bozulana kadar defineciler tarafından ağır tahribata uğratıldığı kesindir. Bu çok üzücü. Çok harika bir manzaraya sahip, stratejik, güzel bir noktada olan bu yapı turizme kazandırılabilirdi. Maalesef hali bugün bu şekilde."