KONUK YAZAR PROF. DR. KEREM ALKİN
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu'nun (PPK) geçtiğimiz perşembe günkü faiz kararı ve bunun gerekçesini izah eden metni son derece netti. TCMB üst yönetimi, küresel virüs salgınının (pandemi), virüslerin en bulaşıcı olduğu sonbahar- kış dönemine girilirken, 2. bir dalga gösterip göstermeyeceğinin sebep olduğu belirsizlik ve küresel ölçekte ülkelerin yeniden devreye alabilecekleri olası karantina tedbirleri masada. Dünyanın önde gelen merkez bankalarının tümü, bu sonbahar ve önümüzdeki kışı önde gelen ekonomilerin ne düzeyde bir 'soğuma', ne düzeyde yeni bir 'talep' ve buna bağlı 'arz' daralmasıyla geçirebileceklerini kestiremiyorlar. Bu nedenle, hiçbir merkez bankası para politikası setinde ve patikasında 'aceleci' davranmak istemiyor.
ENFLASYON GİRDABINDA
Türkiye cephesinde, bizzat ABD Başkanı Trump'un emrini verdiğini itiraf ettiği 2018 yılı ağustos ayındaki 'kur saldırısı' ve bu yıl baş gösteren pandeminin reel sektörümüzün üretim maliyetleri, ciroları ve karlılıkları üzerinde sebep olduğu negatif etkinin fazlasıyla farkındayız. Bu durum, gerektiğinde 'döviz kurlarındaki oynaklığı' da bahane ederek, firmalarımızı sürekli olarak ürettikleri veya satışına aracılık ettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarını artırmaya, 'zam yapma'ya; böylece ciro ve kar kayıplarını veya zararlarını telafi etmeye 'dürtüyor'. Bu durum, reel sektörün fiyat belirleme alışkanlıklarındaki bozulmaya bağlı olarak, Türkiye Ekonomisi'ni sürekli olarak bir 'enflasyon girdabı'nın içerisinde tutmakta. TCMB, bu şartlar altında, bir tarafta pandeminin reel sektör nezdinde sebep olduğu olumsuz etkileri bertaraf etmek üzere devreye alınmış olan destek paketlerinin üretim, büyüme, istihdam ve ihracata olan etkisinin kırılmamasını; diğer tarafta ise artan 'enflasyonist baskı' algısının kırılmasını sağlayacak, hayli hassas, bir denge içerisinde para politikasını patikasını oluşturmakta ve kararlarını açıklamakta. TCMB'nin temel para politikası faiz oranını sabit bırakırken, faiz koridorunu 300 baz puan açma adımı bu durumu yansıtmakta. Finans kurumları ve sektör profesyonelleri atılan adımın ve bunun gerekçesi olan metnin taşıdığı mesajı kolayca algılıyor.
AHKAM KESENLER VAR
Gelin görün ki, temel para politikası faiz oranını, 1 haftalık repo faiz oranını 'siyasallaştırarak', TCMB'nin piyasaya verdiği likiditenin maliyetini arttırdığının 'bal gibi' farkında olan ekonomistler, TCMB'nin itibarı üzerine 'ahkam keserek', bizzat kendi elleriyle TCMB'nin itibarına zarar verecek bir 'muhalifliği' tırmandırmaktan geri kalmıyorlar. Oysa, TCMB'nin geçtiğimiz perşembe günkü kararının da, kararı izah eden metnin de, TCMB açısından, 'pandemi belirsizliği' ile 'enflasyonist algı'yı birlikte gözeten 'hibrid' bir adım olduğu, hibrid bir duruş olduğu net olarak görülüyor. TCMB, bu kadar ciddi bir belirsizlik ortamında 'hareket alanı'nı genişletiyor.
SALVOLAR BAŞLAMIŞ DURUMDA
AMA, ne yazık ki, para politikasını 'siyasallaştırmış' olan neoliberal 'ortodoks' kanat, 'sadeleştirme' nakaratı altında, TCMB'nin piyasaya 'biat etme'sini görmek istediğinden, hemen salvolarına başlamış durumda. Türkiye Ekonomisi'ne yönelik 'dışarıdan' saldırı arayışında olmamıza gerek yok; içerisi 'zaten' yeterli. 1980'li yıllardan bu yana hissedilen, gözlenen ve 1990'lı yıllarda doruk noktasına ulaşan skolastik 'anglosakson' para politikası yaklaşımını ABD Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası 2008 küresel finans krizinden bu yana büyük ölçüde terk etmiş durumda. Buna rağmen ve önümüzdeki dönem için merkez bankaları klasik ve neoklasik tüm para politikası yaklaşımlarını ciddi manada sorgularken, 1990'lı yılların anlayışıyla yetişmiş ve görev yapmış eski merkez bankacı ve hazinecilerin 'basmakalıp' yaklaşımlarına ve 'psikolojik baskı'larına boyun eğip, TCMB eğer parasal daralmada 'ölçüyü' kaçırırsa, bilhassa 4. çeyrek büyüme için güçlü beklentiler zedelenir. Bu noktayı da bilhassa hatırlatmak isterim.
Saldırıların ardında IMF baskısı var