KONUK YAZAR PROF. DR. KEREM ALKİN
Her ülke ekonomisi için temel makro ekonomik denge, hatta 'milli denge' olarak tanımlayabileceğiz denge 'kaynaklar-harcamalar dengesi'dir. Ülke ekonomisinin kaynakları iç öz kaynak olarak GSYH, dış öz kaynak olarak cari işlemler dengesidir. Temel hedef ülkenin öz kaynakları ile harcamalarının eşit kılınması; daha iyisi ülkenin kaynak fazlasının merkez bankasında döviz rezervi olarak gerekirse biriktirilmesidir. 'Milli denge' Türkiye Ekonomisi için gerçek bir 'milli ekonomi'nin inşası adına en temel gereklilik. Bu nedenle, Türkiye'nin GSYH'sını 5 trilyon TL'den 12 trilyon TL'ye taşıyacak ve cari fazla vereceğimiz bir Türkiye Ekonomisi, yatırımlarda, üretimde, ihracatta yeni bir tarihi sıçramayı hedefleyen bir 'ekonomik reform' yol haritasını gerektiriyor.
TARİHİ BİR YAPISAL DEĞİŞİM
Çünkü, 2030'a kadar genç nüfusu artmaya devam edecek olan Türkiye'nin bugünden önümüzdeki 10 yıla yatırımlarını, üretimini, ihracatını ikiye katlayacak 'tarihi' bir yapısal değişim süreci, özünde 'istihdamı katlayacak reformlar' anlamına da gelecektir. Çünkü, ekonominin özü, anlamı, değeri 'iş' ve 'aş'tır. Türkiye'nin yatırımlarını, üretimini ve ihracatını ikiye katlaması, GSYH'sını da ikiye katlaması; 2030'da 15 bin doların üzerinde bir kişi başına milli geliri yakalaması, gençlere son derece geniş istihdam olanakları sunabilmesi anlamına gelir. Türkiye'nin 'istihdamı katlayacak reform süreci', yatırımları, üretimi ve ihracatı ikiye katlaması ile birlikte, tasarrufları da katlayacak; fiyat istikrarı ve finansal istikrarı da mümkün kılacaktır. Çünkü, ekonomide aslolan üretim ve istihdamı katlamaktır. Sürdürülebilir yatırım ortamını sağlayacak reformlarla, Türkiye'nin yaşam standartlarını ve satın alma gücünü katlamaktır. Bu sayede, tasarrufların katlanmasıdır. Bu sayede, ekonomide arz-talep dengesinin sağlanmasıdır. Tüm bu pozitif gelişmelerin sonucu, bir cephede enflasyonun gerilemesi ve fiyat istikrarı; bir diğer cephede tasarruf açığının kapanması ve finansal istikrar anlamına gelir. Bu nedenle, ülke ekonomisinin makro dengeleri açısından fiyat istikrarı ve finansal istikrar önceliklendirilmez. Yatırımları, üretimi, büyümeyi, istihdamı ve ihracatı önceliklendirerek, bu alandaki kapasiteyi katlarsanız, zaten başarı fiyat ve finansal istikrarı da beraberinde getirir.
G-20'DE İDDİALI YAPACAK
Bu nedenle, gelecek hafta detayları açıklanacak 'yeni nesil' ekonomik reformların odaklanacağı nokta, hiç şüphesiz ki, istihdamı katlayacak, üretimi katlayacak, yüksek teknolojili ürünlerinin ihracatımızdaki ağırlığını katlayacak, bankacılık sisteminin reel sektöre gerçek manada yatırım kredisi kullandırabildiği, katılım finans sisteminin yeni imkanlarından Türkiye Ekonomisi'nin çok daha geniş ölçüde yararlandığı bir 'manifesto' olacaktır. İslami esaslara dayalı katılım finans sisteminde Türkiye'nin iddiasını arttıracak adımlar; hammadde, ara mamul, makine ve enerjide 'kendi kendine yeten Türkiye' hedefine yönelik olarak, sanayide, üretimde yapısal dönüşüm, Türkiye Ekonomisi'ni daha da 'kurumsallaştıracak' piyasa yapılandırmaları reformların ana başlıklarını oluşturmakta. Hiç şüphesiz ki, kamu mali disiplini bu sürecin de önemli bir parçası olacaktır. Ancak, bu başlık asla 'mali kural'la karıştırılmamalıdır. 'Mali kural' küresel ekonomik sistem 'Kovid-19'la tarihi bir mücadelede iken, Türkiye'nin kendisini 'prangalaması' anlamına gelir. Türkiye'nin kamu harcamalarını azaltmaya değil; tersine 'verimliliğini arttırmaya' ihtiyacı var. Türkiye ekonomisini temsil eden tüm STK'ların öncelikle üretime, istihdama, büyüme ve ihracata odaklanacakları böyle bir süreç, şüphesiz ki Türkiye'yi 2023 ve sonrasında G20'de iddialı bir konuma taşıyacaktır.