Türkiye ekonomisinin Cumhuriyet'in kurulduğu yıllardan günümüze kadar gelen süreci değerlendiren ESBAŞ Yürütme Kurulu Başkanı BASBAŞ Yönetim Kurulu Başkan Vekili Dr. Faruk Güler, şunları anlattı: Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda az gelişmiş bir tarım ülkesiyken, ilk yıllarında özel sektörü de destekleyen devletçilik uygulamalarını hayata geçirerek ekonomik bağımsızlığını önemli ölçüde kazanabilmiş bir ülke konumuna gelebildi. Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında 570 milyon Dolar GSMH'ya, 45 Dolarlık kişi başına düşen milli gelire sahip, 51 milyon Dolar ihracat ve 87 milyon dolar ithalat gerçekleştiren bir ülkeydi. Cumhuriyetin kurucu kadroları bu ekonomik şartlarda 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında 1. Türkiye İktisat Kongresini İzmir'de toplayarak, ülkede ekonomik sistem olarak liberal kapitalizmin uygulanacağını dünyaya deklere etti.
100 YILDA NEREDEN NEREYE
Yerli sanayinin korunması, imtiyazlı yabancı şirketlerin devletleştirilmesi, yabancı sermayenin ülkeye girişinin sağlanması, borsaların kurulması, Aşar Vergisinin kaldırılması, işçilere sendika kurmak da dahil çeşitli hakların tanınması gibi kararların da alındığı kongrede belirlenen yol haritası ile yön bulan ekonomik model 100. yılını tamamlıyor. Genç Cumhuriyetin ekonomiyi miras olarak aldığında sahip olduğu ekonomik göstergeleri yukarıda aktarmıştık. Atatürk'ün önderliğinde kömür, çimento, şeker, tekstil, pamuk işleme, elektrik, uçak, ipek ve deri fabrikaları kurulmuş ve Cumhuriyetin ilk 10 yılında, 'Dışarıdan aldıklarımızı şimdi kendimiz yapıyoruz' sloganıyla kurulan fabrikalar toplumsal refahının artmasına katkı sağlamıştır.
Türkiye'nin kuruluşunda, içerdeki talebi karşılamak için başlattığı sanayi hamlesi büyümüş ve günümüzde sadece kendisi için üreten ülke olmaktan çıkararak, küresel pazara da ürünlerini satar konuma yükseltmiştir. Türkiye, ekonomisini dönem dönem krizlerden kurtaramamış olsa da, günümüzde küresel ticaretten yaklaşık yüzde 1 oranında pay alan bir ekonomik seviyeye ulaştırabilmiştir. Ülkemiz üreticileri küresel pazarda otomotiv ve otomobil parçaları gibi orta teknolojili sektörlerde uzmanlaşırken, asıl gelişmeyi sağlayacak olan yüksek teknolojili ürün grubunda ise istenen noktaya henüz uzaklar. Ülkemizdeki teknoloji ve bilgi birikimi, üretim altyapısı bu oranı yüzde 10 bandına çıkarabilme kapasitesine sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti'nin, ikinci 100. yılında bu teknolojik gelişmeyi sağlayacak yeni bir yol haritası belirlemesi gerekiyor.