Petrol ve doğalgaz kaynaklarının en zengin olduğu Kafkasya ve Ortadoğu bölgesinin yanı başındaki Türkiye'nin komşuları Irak, Suriye ve İran; sınırlarımızdan sadece 10-30 km ötede petrol ve doğalgaz üretirken ülkemizde yıllarca kayda değer petrol ve doğalgaz bulunamaması hayatın doğal akışına aykırıdır. Görünmez ellerin yönlendirmesi, yeterli finansmanın ayrılmaması, yeterli sayıda nitelikli araştırma ve sondaj malzemesi temin edilememesi nedeniyle yabancı petrol şirketlerine bırakılan arama çalışmalarında karada açılan sondaj kuyuları, petrol yok diye kapatılıyor, denizde açılan kuyular ise hep boş çıkıyordu. Petrol ve doğalgazın olduğunu herkes biliyor ve söylüyor ama bir türlü bulunup çıkarılamıyordu. Aleyhimize işleyen bu paradigma 2015 yılında Berat Albayrak'ın Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı olması ile değişti.
KİMLER NEDEN SAKLADI?
20. yüzyıla damgasını vuran enerji kaynağı petroldür. Batılı kapitalistler Osmanlı Devleti sınırlarındaki Suriye ve Irak petrollerini elde etmek ve Ortadoğu'daki İran, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan petrollerini kolayca paylaşmak için Osmanlı Devleti'ni 100 yıl önce parçaladılar. 1916'da İngiltere ve Fransa'nın hazırladığı ve Rusları ortak ettiği, daha sonra İtalya'nın da katıldığı gizli anlaşma ile Osmanlı toprakları paylaşıldı. Bu anlaşma ile İsrail devletinin kurulacağı topraklar garanti altına alında. Birinci Dünya Savaşı sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Bolşevik Devrimini yaşayan Rusya gizli anlaşmayı açıkladı ve anlaşmadan çekildi. İtalya istediği bölgeleri alamadı. Yapılan bu resmi anlaşma bozuldu ama ruhu hep yaşadı. İngilizler ve Fransızlar istediklerini aldılar. İsrail devletinin çevresindeki topraklar Müslüman devletlerin yönetiminden çıkarıldı. Ülkeler gerek inanç gerekse coğrafi açıdan bir araya gelemeyecek şekilde sınırlar çizilerek bölündü. Petrolü istedikleri şekilde çalabilecekleri şekilde haritalar çizildi. Bu anlaşmadan 100 yıl sonra petrol gelirleri nedeniyle güçlenen Arap ülkelerinin İsrail üzerine tehdit oluşturması üzerine yeniden bölünmeleri, petrolün ve doğalgazın denizlere çıkışı olmayan, daha az nüfusa sahip olan, güçlü ordular oluşturamayacak parçalara bölünmesi için harekete geçtiler. Arap ülkelerinin birleşme girişimlerini bir daha geri gelmemek üzere parçalamak için Arap Baharı ayaklanmaları başladı. Petrolü devletleştirerek Batılı petrol şirketlerinin elinden alan tüm ülkelerde iktidarlar değişti. Libya, Irak ve Suriye fiilen bölündü. Mısır'da darbe oldu. Türkiye'de gezi olayları, 17-25 Aralık Operasyonu ve nihayetinde 15 Temmuz Darbesi gerçekleşti. Dünyada finans sistemini elinde tutan ailelerin en güçlüleri Yahudi kökenlidir. ABD'de iç savaştan sonra SOCAL firmasını (Standart Oil and California) kuran Yahudi Rockefeller arkasına aldığı Yahudi finans devi ile mafyavari uygulamalarla rakiplerini batırmış, hükümetleri kontrol altına almış ve ulusların kaderiyle para uğruna oynayarak bir dünya devi haline gelmiştir. Dünyada yaşanan pek çok çatışmanın, darbenin, ayaklanmanın arkasında görünmeyen bir el gibi Rockefeller ve Rothchild gibi finans ve enerji şirketlerinin sahipleri olan Yahudilerin olduğunu görürsünüz. Tüm okuyucularımıza enerji şirketlerinin nasıl kurulduğu, finans şirketleri ile işbirliğini ve dünyayı nasıl ateşe verdiklerini detaylı bir şekilde anlatan ve Türkçe'ye de çevrilmiş olan Lucinda Riley'in yazdığı Seven Sisters (Yedi Kız kardeşler) kitabını okumalarını tavsiye ediyoruz.
Cevat Eyyüp Bey
CUMHURİYET DÖNEMİNDE PETROL ARAMA-MA-LARI
Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk döneminde petrol aranması ve bulunan petrolün işlenmesi için karar alınıyor. 1929 yılında hükümet ABD'de çalışmakta olan Petrol Jeoloğu Cevat Eyyüp Beyi inceleme yaparak rapor hazırlaması için Türkiye'ye davet eder. Cevat Eyyüp, 1910 yılında Robert Kolejden mezun olan ve Osmanlı Hükümetinin burs vererek Maden Mühendisliği okuması için ABD'ye yolladığı 4 öğrenciden bir tanesidir. 1. Dünya Savaşı patlak verdiği için ülkeye dönmeyip ABD ve Meksika'da petrol şirketlerinde 17 yıl jeolog olarak çalışmıştır. Cevat Eyyüp Bey 1934 yılında Taşman soyadını alır. Cevat Eyyüp bey incelemesini bitirir ve raporunu yazar. Özetle raporda; "Türkiye'de petrol olma ihtimali olan yerler vardır. Ancak petrol arama işi çok riskli, büyük sermaye isteyen, çok miktarda teknik malzeme ve tecrübeli eleman gerektiren bir iştir. Dar bütçeli hükümetler eli ile değil, büyük sermayeli ve muazzam teknik kabiliyetleri olan petrol şirketleri ancak bu işleri yapabilir" ifadelerini içermektedir. 1931-1933 arasında çalıştığı Uluslararası Petrol şirketlerine Türkiye'de petrol yatırımları hakkında danışmanlık yapar. American Association of Petroleum Geologist Cemiyeti tarafından tüm dünyadan 1000'den fazla jeoloğun katıldığı bir konferans düzenlenir ve kendisi de bu konferansın baş konuşmacısı olarak katılır. Hükümet rapordaki tavsiyeleri dikkate almaz ve 1933 yılında Petrol Arama ve İşletme İdaresi kurarak bu işi kendisi yapmaya karar verir. Cevat Eyyüp Taşman bu idarenin başına getirilir. 1935 yılında Maden Tetkik Arama Enstitüsü kurulur. MTA ve Petrol Arama ve İşletme idaresi birleştirilir.
BATMAN RAMAN'DA BULUNDU
MTA içinde Petrol Gurubu Direktörü olarak petrol arama faaliyetlerinden yine Cevat Eyyüp bey sorumludur. Arama çalışmalarında Batman Raman'da petrol bulunur. Ancak Cevat Eyyüp Taşman ve onun yetiştirdiği petrol bürokrasisi uzun yıllar Türkiye'de etkin olur. 1954 tarihinde 6326 Sayılı Petrol Kanunu ve 6327 sayılı TPAO kuruluş kanunu yürürlüğe girer. İşte bu kanun, "Türkiye'nin Kuzeydoğusunda Petrol aramayı yasaklıyor." Aynı kanun devlete ait milli petrol şirketi TPAO dahil Türkiye'de bulunan tüm petrol şirketlerinin yıllık sondaj sayısının 10'nu geçemeyeceğine dair sınırlayıcı bir kural koyuyor. Türkiye kendi ayağına kurşun sıkıyor ve Türkiye'de petrol bulunmasını kanun yolu ile yavaşlatıp engelliyor. Bu kanunu 8 kişilik bir heyet hazırlar. Bu heyetin en etkin ve temel üyesi Cevat Eyyüp Taşman'dır. İnanması güç geliyor ama hepsi gerçek. 1955 yılında Cevat Eyyüp Taşman vefat eder. Vefatını duyan ABD'de çalıştığı şirketin patronu uçağa atlayarak Türkiye'ye gelir ve Cevat Eyyüp'ün ailesini ziyaret eder. Aileye yardım etmeye hazır olduğunu ifade eder. Bu kanundan sonra Türkiye'de 11 ABD, 1 Alman, 1 Hollanda ve 1 Türk özel şirketi petrol arama izni alarak faaliyete geçer.
SİPARİŞİ İPTAL EDİLDİ
İşte tam bu noktada doğru soruları sormak gerekiyor. Bu kanunda petrol arama yasağı getirilen bölgeyi en iyi kim biliyor? Petrol bürokrasisini kim yetiştirdi ve üzerinde en etkin olan kim? Petrol arama çalışmalarının Yabancı şirketler tarafından yapılmasını isteyen kim? Şirketlere sondaj sınırlaması neden getiriliyor. ABD'li petrol şirketi patronunun vefasının sebebi nedir? Cevat Eyyüp Taşman'ın Sebatay bir aile mensubu olduğu iddiaları doğru mudur? 1960 ihtilali olur. Sivil bürokrasi otoritesi bir nebze askerlerin kontrolüne girer. Vatansever bir yetkili Türkiye'de bulunan petrolün derinde olması sebebi ile 5000 metre derinlik için sondaj makinası alınmasını ister. Hemen teknik personel ABD'ye gider. ABD küresel şirketleri kendileri bu satışı yapmaya yanaşmadığı gibi diğer teçhizat üreticilerine de baskı yaparak bu satışı engeller. Bunun üzerine Türkiye Rusya'dan 10 adet derin sondaj makinası almaya karar verir. İlk makine Türkiye'ye teslim edilir. Siyasi otorite değişir değişmez kalan 9 makinanın siparişi 'Kominist Malı' olması sebebi ile iptal edilir. 1954 yılında çıkarılan ve Türkiye'de petrol çalışmalarını engelleyen kanun 1980 darbesinden sonra kaldırılır. 1980 yılında yapılan darbeden sonra 1983 seçimlerine kadar 3 yıl görev yapan darbecilerin atadığı Bülent Ulusu hükümetinin ilk Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Serbülent Bingöl olur. İlk iş olarak bu petrol yasasını değiştirir. Tüm sınırlamaları kaldırır. Yabancı şirketlerin buldukları petrolden alacakları payı karada % 35 ve denizlerde % 45 olarak yasaya yazdırır. Yani yabancı şirketlerin çıkardıkları tüm petrolün üstüne konmasına engel olur. İşte görünmez el yine harekete geçer ve Serbülent Bingöl 22 Aralık 1981 tarihinde görevden alınır. Bakanın tek suçu ülkesinde petrol çıkarılmasını gerçekten istemesidir.
Erhan Çalışkan
TÜRKİYE PETROL RAPORU
1992'DE Dallas, Texas'taki RETOG şirketince hazırlanıp 45 bin $ bedelle satışa sunulan Türkiye Petrol raporunda, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Ortadoğu Petrol bölgesinin kuzeydeki uzantısı olduğu ve 5000 m derinlikte zengin petrol yatakları bulunduğu ifade edilmektedir. Türkiye'de faal olarak petrol üretimi yapılan alanların rezervlerinin kısıtlı olduğu da raporda ayrıca yer almaktadır. Gelecekte neler olacağının işaretçisi olarak bu raporda ilk defa Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Bitlis, Van, Adıyaman ve Tunceli illerini 'Türkiye Kürdistanı' olarak adlandırıp bu bölgenin zengin petrol yataklarına sahip olduğu anlatılıyor. PKK terör örgütünün hak iddia ettiği alanların zengin petrol ve doğalgaz rezervlerini kapsamasının bir tesadüf olduğuna inanmanın naiflikten başka bir şey olmadığının en büyük kanıtı bu rapordur.
KAYNAK OLMADIĞI ALGISI HAFIZALARA KAZINDI
PETROL rezervlerinin olduğu bölgelerde aramanın yasaklandığı, petrol aramanın yabancı şirketlerin insafına teslim edildiği süreç içerisinde her fırsatta 'Türkiye'de petrol ve doğalgaz olmadığı' algısı bürokratsiyasetçi- gazeteci korosu tarafından çeşitli şekillerde hafızalara kazındı. TPAO'nun zaten çok az olan bütçesi yurt dışında petrol aramaları için yönlendirildi. TPAO 1995-1999 arası 5 yılda sondaj faaliyetleri için sadece 7 milyon $ ayırdı. Bu bütçe ile yılda bir kuyu açılması bile mümkün değil. 2001 yılına gelindiğinde TPAO 3900 kişinin çalıştığı ancak düşük maaşlar nedeni ile yetişmiş personelinin çoğunu kaybetmiş ve bütçede harcırah ödemeleri için para olmadığından araştırma için araziye jeolog bile yollayamaz bir kurum haline getirilmişti.