ALİ EYCE (HABER MERKEZİ)
'Askeri Casusluk' adı ile bilinen İzmir merkezli 'Gizli belge, bilgi bulundurma' davasında 21 ay hapis yatıp tahliye olan ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nden atılan eski sağlık astsubayı Davut Yıldız, Yeni Asır'a çarpıcı açıklamalar yaptı. Hakkında istenen cezaya çarptırılsa bile en fazla 16 ay hapiste yatması gerekirken 21 ayını hapiste geçirdiği için Türkiye gündemine gelen Davut Yıldız, tüm bunların başına cemaat evinde kalan kızkardeşini buradan aldığı ve tüm ısrarlarına rağmen annesini Zaman gazetesi abonesi yaptırmaması nedeniyle geldiğini söyledi.
Gizli belge özelliği taşımayan hastane sevk kağıdının mahkeme dosyasına konarak sanık sandalyesine oturtulduğunu öne süren Yıldız, ülkesini seven herkesin Başbakan Erdoğan'a cemaate karşı mücadelede destek vermesi gerektiğini ifade etti. Yıldız, "Bu savaşı cemaat kazanırsa, herkes kaybeder" dedi. Cezaevinden çıktıktan sonra bile takip edildiğini anlatan Yıldız, "Ancak cemaat sanırım gücünü iyice kaybetti. Örneğin artık takip edilmiyorum" dedi. Yıldız, bugün gelinen durumu şöyle aktardı:
"Dava ilk açıldığında benim tutuklanmam şantaj, fuhuş, kadın ticareti, örgüt, insan ticareti, tehdit ve devletin güvenliğine ilişkin belge bulundurduğum iddiasıydı. Bu suçlama beni şok etti. Polislere siz şaka mı yapıyorsunuz dedim. Gazeteler, televizyonlar her haberinde yazıp durdu, 'Fuhuş örgütü, fuhuş örgütü, fuhuş örgütü' diye. Beni tanıyanlar bu haberleri okudukça hakkımda ne düşündü hesaplayın artık. Fuhuş örgütü şeklinde lanse edilen operasyon iki ay sonra şantaj örgütü, daha sonra da bugünkü haliyle devletin güvenliğine ilişkin belge operasyonuna dönüştü."
'Gazete okumayın dedim'
"O tarihlerde annemi telefon arayıp, 'Ne olur gazete okumayın, televizyon seyretmeyin' dedim. Babamı 2 yıl önce kaybetmiştim ve ailemin en önemli desteği ve güvencesi bendim. Annem ve iki kız kardeşim bana emanetti. Babamı kaybettikten sonra sorumluluklarım arttı ve evlenemedim. Üç haftada bir ya Çorum'a ya da Bursa'ya gidip aileme sahip çıkıyordum. Benim bu tür işlere girmem için paraya muhtaç olmam lazım. Ancak ailemin parasal durumu da gayet iyi. Ben sağlıkçı astsubay olmayı rahatlığından dolayı tercih ettim."
"Operasyonda örgüt liderlerinden biri olmakla suçlanan ve eskort kızlık yaptığı ileri sürülen N.K. benim ev arkadaşımın sevgilisiydi. Ama, onunla birlikte olan insanlar sanık değil, ben sanığım. Arkadaşlarım bu olayın içine sokulmamı ilk başta şaka zannettiler. Altı yıldır tanıdığım bir kız N.K, ama ben bu kızla bir kahve içmeye dahi gitmedim. Sonra N.K. bana mesaj atıyor 'Sana iki kız bulduk' diye. Beni evlendirmeye niyetli ya. Ben de gülüyorum, mesaj atıyorum, 'Yaşı küçük, olmaz' diye. Ama tapelerde 'İki kız bulduk' diye yazan, devamını yazmıyor, sanki ben örgüte eleman kazandıran biriymişim. Savcı avukatıma, 'Davut Yıldız'ın görüntüleri çıkacak sen utanacaksın' diyor. Ama görüntü falan ortaya çıkmadı. O savcı, 9 Mayıs'ta dosyayı ele aldı, 10 Mayıs'ta beni tutukladı."
'Evimi 15 saat aradılar'
"15 saat evimi aradılar. Sabah 10.00'da başladı, gece saat 01.00'e kadar 12-13 kişi benim evimi aradı. Ne buldular, İlker isimli arkadaşıma ait harici hard disk ve Emre isimli arkadaşıma ait laptop. Onlar da bunların kendilerine ait olduğunu söyledi. Ek iddianamede 350 kişiyi bir yerde tutuyor savcı, beni diğer şüpheliler diye ayırıyor. Genelkurmay'a soruldu ve 'bulduklarının içinde gizli belge vardı' diye cevap geldi. Ama suçlandığım, Deniz Kuvvetleri'ne ait belgeydi. Bir Kara Kuvvetleri askeri olarak bu belgenin bende bulunması imkansızdı. Bu belge denizci arkadaşımın bilgisayarına bağlı olarak bulunan bir belgeydi. O arkadaşım da bunu mahkemeye tanık olarak gelip söyledi. Benim yargılanmama neden olan kağıt, hastane sevk kağıdı. Bu kağıtı gizli belge olarak kayıtlara aldılar. 21 ay bu yüzden cezaevinde yattım.
"Bana tugay komutanım, tabur komutanım 2010/2012 yıllarında disiplinli çalışmamdan dolayı takdir yazıları yazdılar. Sonra Kuvvet Komutanlığı disiplinsizlik iddiasıyla beni ordudan attı. Aradaki çelişkiye bakın. Benim başımdaki komutanım beni övüyor, beni tanımayan komutan hakkımda atılma işlemi yapıyor. Bu davada yan yana oturan nişanlıları, evlileri gayri ahlaki fotoğraf diye dosyalara koyarak insanları rencide ettiler."
'Bu iş, cemaatin işi'
"Bu cemaatin işi. Bizi içeri alan polis müdürü Emin Göktaş. Bilgin Özkaynak'ın evinde arama yapılıyor bir şey bulunamıyor, sonra polis müdürü Emin Göktaş ikinci aramaya gidiyor, arama kağıtlarını Sakarya polisine imzalattırmaya çalışıyor. Ama oranın polisleri imzalamıyorlar. Çünkü orada delil yarattılar. Emin Göktaş, 1990'lı yıllarda DGM'de Fettullah Gülen yapılanmasının listesinde ismi olan birisi. Bu adam bütün bu işleri yapandır."
'Kız kardeşimi ellerinden aldım'
Kız kardeşim Uludağ Üniversitesi'ni kazandığında bir ay bunların evinde kaldı. Ben onu oradan alıp, ayrı eve çıkarttım. Annem yalnız ve lüks bir evde yaşıyor. Yine bu cemaat mensupları annemi, Zaman Gazetesi abonesi yapmak için her hafta eve gelip gitmeye başlamışlar. Annem telefonda bana 'Oğlum ne olur bunlara 120 lira verelim de yakamızdan düşsünler' dedi. Ben de 'Hayır anne, fakire fukaraya vereceksin ama onlara para vermeyeceksin' dedim. Kız kardeşlerimin babasız olması, varlık durumlarının iyi olması onlar için cazibe teşkil ediyor. Bunları şimdiye kadar hiç söylemedim. Ama artık, anlatma gereği duydum. Son düzenlemelerle artık güçlerini kaybettiklerini, hatta bizi takip etmeyi bıraktıklarına de biliyorum.
'Örgüt her şeyiyle ortada'
Bizim gibi birbirini hiç tanımayan insanları örgüte sokan bu insanların örgüt olduğunu ispatlamak çok basit. Bunların yerleri var. Birbirleriyle aralarında iletişim var. Aralarında hiyerarşi var. Rütbe var, para akışı var, emir-komuta zinciri de var. Şu anki durumda, bu çatışma ortamında cemaat savaşı kazanırsa yandık ve bütün Türkiye kaybeder bunu insanların bilmesini istiyorum. Ben o yüzden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasındayım. Türkiye'nin geleceğini düşünen, bu cemaatin elinde her türlü entrikanın olduğu bir hayat yaşamak istemeyen herkesin de sevsin sevmesin Erdoğan'ın arkasında durması lazım.
Ben bir astsubaydım. Şimdi o da değildim. Şimdi Askeri Yüksek İdari Mahkemesi'ne başvuracağım. Oradan çıkan karara sonrası eğer yine olumsuz olursa Anayasa Mahkemesi'ne ve en son da AİHM'ne başvuracağım."
