Kızıl Elma, Türk mitolojisinde Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşleri simgeleyen bir ifadedir. Kızıl, Türkler için kıymetli bir renk, elma ise bolluk ve bereketi simgeler. Bu yazı dizimizde Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan, 1071'de Sultan Alparslan'ın Malazgirt Zaferi, yüzyıllar sonra Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u fethiyle taçlanan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün bizi Türkiye Cumhuriyeti birliği içinde yeniden birleştiren Kızıl Elma yolculuğunu paylaşacağız.
ÖLÜM KALIM MÜCADELESİ
Orta Asya'dan Anadolu'nun kapılarını açan Malazgirt Zaferi'ne kadar ölüm kalım mücadelesi veren Türkler, bu toprakları yurt yapana kadar binbir güçlükle karşılaştı. Ama yılmadılar. Batıda Bizans İmparatorluğu doğuda ise Moğolların zulmü ile karşılaşan Türkmen beyleri, soydaşları için savaşmaktan da vatan idealinden de hiç vazgeçmediler. Çünkü Türkler için vatan ve toprak sadece bir kara parçası ve idealden çok daha fazlasını ifade etmiştir. Türk milleti, tarih boyunca kendi topraklarının, kendi halkının huzur ve refahı için değil, bölgesi, komşuları ve ümmeti için de barış istemiştir. Bu yüzdendir ki birçok Türk beyi ve padişahının ömrü at sırtında geçmiştir. Bugün hala Türkiye'nin Kızıl Elma yolculuğu ülke birliği ve sınır güvenliğinin sağlanması için Ortadoğu'nun karmaşa ve savaş ortamının barış ve huzura kavuşması için sürmektedir. Türkiye, yanıbaşındaki Suriye'de 10 yıla yakın süredir devam eden iç savaşın sonlanması için tüm dünyadan daha çok elini taşın altına koyup, savaş mağduru Suriyelilere kapılarını açtı. Dünyanın gözleri önünde binlerce masum sivilin katledilmesine sessiz kalmadı.
SURİYE DAVASINA SAHİP ÇIKTI
Başta Başkan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere devletin tüm kadroları birlik içinde Suriye davasına sahip çıktı. Silahların gölgesinde yaşam mücadelesi veren Suriye halkının yanında durdu. Bölgede huzuru sağlamak için hem ulusal hem de uluslararası birçok platformda türlü girişimde bulunuldu. Diplomasinin tıkandığı anlarda da devreye Türk Silahlı Kuvvetleri girdi. Bölgeye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Harekatlarıyla huzur getirme çabası Mehmetçik'in katkılarıyla halen sürüyor. Türkiye'nin Suriye'de güvenli bölge kurmak Fırat'ın batısında askeri hamlelerle sağlanan huzurun doğusuna da taşınması için yeni bir harekat planı hazırlıkları da devam ediyor. Çünkü savaşın yıkıcı etkilerini bölgede en iyi bilenler Türk halkıdır.
ZULME KARŞI DİK DURDULAR
Anadolu topraklarının her bir karışını vatan yapana kadar çok savaşıp, çokça zulüm gören Türkler, atalarından zulüm karşısında yıkılmamayı, zalime eğilmemeyi öğrendiler. "Vatan güneşin doğduğu yerden battığı yere kadardır" diyen Oğuz Kağan gibi bir atanın torunları olarak geldikleri Anadolu'da Bizans zulmüne son veren Türk beyleri, bu topraklarda kendi hakimiyetlerini kurarken bir kez bile olsun zulme başvurmadılar. Adım adım sevgiyi, hoşgörüyü yayarak ilerlediler. Bu yolda ilerlerken de "Kızıl Elma bir yer değildir, Kızıl Elma her yerdir" diyen bir başka atanın hedefini kendilerine şiar edindiler.
SULTAN ALPARSLAN'DAN MALAZGİRT ZAFERİ'NE
Sultan Alparslan'ın yıllarca rüyalarını gördüğü, hayalini kurup hedefine koyduğu kızıl elması Diyar-ı Rum yani Anadolu'ydu. Bu hedefe ilerlerken sadece Türk'ün değil İslam ümmetinin de bu topraklarda hüküm sürmesi gerektiğine inanmıştı. İslam'ın her karanlığı aydınlatan bir güneş gibi Anadolu'nun karanlığına da doğmasını yürekten istemişti. Ve zafer inananların oldu... Malazgirt Ovası'nda bir cuma günü dualarla düşmanın karşısına çıkan Selçuklu ordusu, onlar için Allah yolunda sadece bir engel olan Rum imparatoru ve askerlerini perişan etti. Kızıl Elma'ya, Anadolu hedefine savaş meydanının muzaffer komutanı olarak ulaştı Sultan Alparslan. Yeni hedefler, yeni kızıl elmalar vardı artık Türk'ün önünde. Bu zaferden sonra mazlumların umudu olmaya devam etti Selçuklu ordusu da...
MAZLUMLARIN ORDUSU ZALİMLERİ YENDİ
Malazgirt'e sadece göğsündeki imanla çıkan yiğit alpler, kendilerinden sayı olarak çok üstün olan Doğu Roma İmparatorluğu'nun askerlerini mağlup ettiler. Bu zaferden sonra Sultan Alparslan'a sığınan İmparator Romen Diyojen, bir esir gibi yaşayacağını, işkencelere maruz kalacağını düşünürken, Alparslan'ın merhametiyle karşılaştı. Onu affeden Selçuklu'nun muzaffer komutanı, aynı zamanda onu kendi halkından hiçbir zaman görmeyeceği Türk'ün merhametiyle de tanıştırmıştı.
YARIN: DEĞİŞMEYEN İSTİKAMET