Recep Tayyip Erdoğan, "Suriye'den Libya'ya, Doğu Akdeniz'den Kafkasya'ya kadar her yerde dostlarımızın, kardeşlerimizin yanında yer almaya devam ediyoruz. Aleyhimizde yürütülen karalama kampanyalarına rağmen bu tutumumuzu sürdürmekte kararlıyız. 35 yıldır bölücü terörle mücadele eden bir ülke olarak küresel güvenliğe en büyük tehdit olan terörizm konusunda ilkeli, tutarlı bir tutum sergiledik." dedi.
Erdoğan, 12. Halifaks Uluslararası Güvenlik Forumu'na gönderdiği video mesajda, çevrim içi de olsa foruma katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
İki gün boyunca yapılacak tartışmaların verimli ve başarılı geçmesi temennisinde bulunan Erdoğan, fikirleriyle toplantıya katkı sunacak tüm katılımcılara teşekkür ederek, kritik bir dönemde önemli bir gündemle gerçekleştirilen forumun hayırlı olmasını diledi.
Uluslararası toplumun, 21'inci yüzyılın en büyük küresel imtihanıyla karşı karşıya olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"1 milyon 375 bin insanın hayatına mal olan koronavirüs salgını, maalesef yayılmaya devam ediyor. Her ne kadar bu salgın öncelikle sağlıkla ilgili olsa da sonuçları itibarıyla hayatımızın hemen her alanını etkiliyor. İş gücü piyasasından ticarete, kişisel ilişkilerden kamu güvenliğine kadar pek çok alanda salgının artçı sarsıntılarına şimdiden şahit oluyoruz. Son günlerde kimi ülkelerde tırmanan sokak olaylarının gerisinde, ırkçılıkla beraber salgının ortaya çıkardığı adaletsizliklerin de olduğuna inanıyorum. Dünya genelinde 1,4 milyona yaklaşan can kaybını, sadece Kovid-19 virüsünün ölümcül etkisine bağlamak son derece yanlıştır. Bu tablolun oluşmasında küresel sistemin artık çözüm yerine sorun üreten yapısının da payı vardır. Ortak geleceğimizi tehdit eden bu kriz karşısında, uluslararası toplum maalesef gerekli dayanışmayı halen gösteremiyor. Özellikle küresel sistemin çeperinde yer alan, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin salgınla mücadelede kaderlerine terk edildiğini görüyoruz."
"AŞILAR, KAYITSIZ ŞARTSIZ TÜM İNSANLIĞIN ORTAK İSTİFADESİNE SUNULMALIDIR"
Türkiye olarak salgının ilk günlerinden itibaren uluslararası toplumla iş birliği içinde hareket ettiklerini dile getiren Erdoğan, Birleşmiş Milletler'in yanı sıra NATO, Dünya Sağlık Örgütü, G20, MİKTA, Türk Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve diğer uluslararası platformlardaki çabalarda ön saflarda yer aldıklarını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdiye kadar din, dil, ırk ayrımı yapmadan 156 ülkeye ve 9 uluslararası kuruluşa destek olduklarına dikkati çekerek, "Tüm bunları çıkar veya menfaat beklediğimiz için değil; 7,5 milyarlık büyük insanlık ailesine karşı sorumlu olduğumuzu hissettiğimiz için yaptık. Paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne inanan bir millet olarak yardım çalışmalarımızı aralıksız devam ettiriyoruz." dedi.
Geçen günlerde, aşı geliştirme çalışmalarında önemli mesafe katedildiğine yönelik sevindirici haberler aldıklarını aktaran Erdoğan, "Uğur Şahin ve Özlem Türeci isimli Türk doktorların da katkı yaptıkları bu gayretlerin, tüm insanlık için bir 'müjde' niteliğine bürünmesi, ancak bu çalışmaların rekabet konusu yapılmaması halinde mümkün olabilir. Hangi ülkede üretilirse üretilsin, kullanıma hazır hale getirilecek aşılar, kayıtsız şartsız tüm insanlığın ortak istifadesine sunulmalıdır." ifadelerini kullandı.
"ULUSLARARASI TOPLUM, TARİHE KARA BİR LEKE OLARAK ACI TECRÜBELERDEN DERS ÇIKARAMAMIŞTIR"
Uluslararası toplum tarafından terk edilmiş olma düşüncesinin, birçok ülkeyi içe kapanmaya ittiğini gördüklerini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu durum, ne yazık ki ırkçılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi ciddi toplumsal marazlara ivme kazandırıyor. Terör örgütleri, salgının bazı ülkelerde ortaya çıkardığı otorite boşluğundan istifadeyle yeniden palazlanma teşebbüsüne giriştiler. Özellikle aşırı sağcı yapılar, salgının sebep olduğu ekonomik zorlukları istismar ederek, kendilerine zemin oluşturmaya çalışıyor. Milyonlarca vatandaşı yurt dışında yaşayan ve pek çok insanını ırkçı teröre kurban vermiş bir ülke olarak bu gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz.
Son günlerde çok daha yüksek sesle dillendirdiğimiz samimi uyarılar, hem vatandaşlarımızın hem de yüz milyonlarca Müslüman kardeşimizin hissiyatını yansıtmaktadır. Zira Holokost'tan Bosna'ya, Ruanda'dan Myanmar'a, insanlığa karşı suçların işlenmesinde, önce nefret söyleminin ayak sesleri duyulmuştur. Ancak uluslararası toplum, her biri tarihe kara bir leke olarak geçen bu acı tecrübelerden gereken dersleri çıkaramamıştır. Sadece vatandaşlarımızın değil, tüm uluslararası toplumun güvenliği için de bu konuda inisiyatif alınması gerekiyor."
"Geldiğimiz aşamada şu noktanın anlaşıldığına inanıyorum. Hepimiz güvende olana kadar hiçbirimiz güvende değiliz." diyen Erdoğan, "Hiçbir ülkenin, günümüz dünyasında güvenlik meselelerine coğrafi uzaklık-yakınlık merceğinden bakma lüksü yoktur. Dünyanın küresel bir köye dönüştüğü, mesafelerin anlamını yitirdiği böylesi bir dönemde artık Avrupa'nın kaderi Afrika'nınkinden, Kuzey Amerika'nın kaderi de Güney Amerika'nınkinden bağımsız değildir. Gelişen teknoloji ve ulaşım imkanları, hiç olmadığı kadar bizi birbirimize yaklaştırıyor, beraber çalışmaya, sorunlarımıza ortak çözümler bulmaya icbar ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
"DÜNYANIN EN ELİ KANLI TERÖR ÖRGÜTLERİYLE AYNI ANDA MÜCADELE EDİYORUZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün küresel istikrarı tehdit eden krizlerin çoğunun Türkiye'nin yer aldığı bölgede yaşandığına işaret ederek, "Türkiye olarak, DEAŞ'tan PKK-YPG'sine, FETÖ'den DHKPC'sine kadar dünyanın en eli kanlı terör örgütleriyle aynı anda mücadele ediyoruz. Uluslararası toplumun yüzleştiği yeni sınamalar ve tehditler karşısında güvenilir bir NATO müttefiki olarak kritik sorumluluklar üstleniyoruz. Terör tehditlerinin bertaraf edilmesi, ihtilafların önlenmesi ve istikrarın güçlendirilmesi noktasında elimizden gelen çabayı gösteriyoruz." diye konuştu.
Bölgedeki tüm sıkıntılarda Türkiye'nin tavrının daima sorunun değil çözümün parçası olmaktan yana olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu bakışla Suriye'den Libya'ya, Doğu Akdeniz'den Kafkasya'ya kadar her yerde dostlarımızın, kardeşlerimizin yanında yer almaya devam ediyoruz. Aleyhimizde yürütülen karalama kampanyalarına rağmen bu tutumumuzu sürdürmekte kararlıyız. 35 yıldır bölücü terörle mücadele eden bir ülke olarak küresel güvenliğe en büyük tehdit olan terörizm konusunda ilkeli, tutarlı bir tutum sergiledik. Gerektiğinde şehitler verme pahasına Suriye'de yuvalanan terör örgütlerine karşı başarılı harekatlar gerçekleştirdik. Bu operasyonlar sayesinde 8 bin 200 kilometrekareden fazla alanı terörden arındırdık. Attığımız adımlar sayesinde 411 binden fazla Suriyeli kardeşimizin gönüllü ve güvenli bir şekilde memleketlerine geri dönmesini sağladık. DEAŞ'ın alan hakimiyetini sonlandırırken, PKK/YPG terör örgütünden kaynaklı tehdidi de önemli ölçüde bertaraf ettik. İdlib'deki mevcudiyetimizle yeni bir insani trajedinin ve büyük bir göç dalgasının önüne geçtik."
Erdoğan, bugüne kadar 8 binden fazla yabancı terörist savaşçı yakaladıklarını ve ülkelerine geri gönderdiklerini belirterek, "Bunun yanında çatışma bölgeleriyle bağlantılı olduğunu tespit ettiğimiz 100 bin kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. Yakalayıp yabancı güvenlik birimlerine teslim ettiğimiz teröristlerin bugün elini kolunu sallayarak terör eylemi yapabilmesi, elbette düşündürücüdür. Türkiye, sadece PKK ve DEAŞ'la mücadelesinde değil, yabancı terörist savaşçılara karşı mücadelesinde de maalesef yalnız bırakılmıştır." dedi.
Türkiye'nin Suriye kaynaklı düzensiz göç yükünün neredeyse tamamını tek başına omuzlamak zorunda kaldığını belirten Erdoğan, yaklaşık 9 yıldır 3,6 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye'ye verilen sözlerin de hiçbirinin yerine getirilmediğini söyledi.
Türkiye'nin hiç kimsenin, hiçbir ülkenin toprağında, egemenliğinde, içişlerinde gözü olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Biz öncelikle kendi milli güvenliğimizi,
kendi vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamaya ve bunları sağlam noktada değerlendirmeye, ardından da bölgemizin ve gönül coğrafyamızın istikrar, huzur ve iç barışına katkı sunmaya çalıyoruz." dedi.
Dağlık Karabağ meselesinin bu noktada önemli bir örnek olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Azerbaycan toprağı olan bu bölge, Birleşmiş Milletler ve AGİT kararlarına rağmen yaklaşık 30 yıl boyunca Ermenistan tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Sorunu çözmek amacıyla oluşturulan MİNSK Grubu eş başkanları ise işgali sonlandırma noktasında şimdiye kadar maalesef hiçbir adım atmamıştı. Rusya Federasyonuyla ortak çabalarımız sayesinde varılan anlaşmayla hem sıcak bir çatışmayı bitirdik, hem de 30 yıldır buzdolabında bekletilen bir sorunun çözümüne katkı sağladık." diye konuştu.
"BUGÜN LİBYA'DA SİYASİ ÇÖZÜM UMUTLARI YEŞERMİŞSE, BUNDA TÜRKİYE'NİN CİDDİ KATKISI BULUNUYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya'daki krizin başından beri, ihtilafın sadece siyasi diyalog yoluyla çözülebileceğini savunduklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Libya Milli Mutabakat Hükümeti'ne sağladığımız eğitim ve danışmanlık desteği, ülkenin daha fazla iç savaşa sürüklenmesini engelledi, Birleşmiş Milletler öncülüğündeki siyasi sürecin önünü açtı. Bugün Libya'da siyasi çözüm umutları yeniden yeşermişse, bunda Türkiye'nin zamanında yaptığı müdahalenin çok ciddi katkısı bulunuyor. Sahada kalıcı ateşkesin tesisi ve kapsayıcı siyasi sürecin ilerletilmesi konusunda Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, tüm taraflarla eşgüdüm halinde çabalarımızı sürdürüyoruz. Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun çalışmalarını da destekliyoruz."
"Doğu Akdeniz'deki her türlü gelişmenin yükünü taşıyan ülkemizin, doğal kaynaklar söz konusu olduğunda yok sayılmasına elbette rıza gösteremezdik." diyen Erdoğan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin provokasyonlarına rağmen, Doğu Akdeniz meselesinde daima sabırlı, soğukkanlı davrandıklarını anlattı.
Erdoğan, Avrupa Birliği'nin, "birlik içi dayanışma" adı altında, Doğu Akdeniz'de hem Türklerin haklarını, hem de Kıbrıs Türkleri'nin menfaatlerini korumak için kararlılıkla yürüttükleri arama ve sondaj faaliyetlerine dair ithamlarının tarihle, hukukla, gerçeklerle bağdaşmadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kıbrıs Türkleri'ne yönelik izolasyonlara son verilmesi ve Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarının hakkaniyetli paylaşımı yönündeki çabalarımızı aynı kararlılıkla sürdüreceğiz. Diğer taraftan, diyalog ve diplomasiye kapımızı hiçbir zaman kapatmadık, kapatmıyoruz. Kıbrıs Türkleri'nin de katılacağı bir Doğu Akdeniz konferansı düzenlenmesi önerimiz, sorunu diyalogla çözme irademizin tezahürüdür. Türkiye, Ege'de ve Doğu Akdeniz'de mevcut sorunların aşılması için her zaman yapıcı tutum sergilemiştir. Nitekim, geçtiğimiz aylarda NATO Genel Sekreteri'nin girişimiyle ülkemiz ile Yunanistan arasında NATO çatısı altında gerçekleştirilen ayrıştırma görüşmelerine başından itibaren aktif ve samimi biçimde katılım gösterdik, katkı sağladık. Ayrıca, Yunanistan ile Ege sorunlarının ele alındığı ve sonuncusu 4,5 yıl önce gerçekleştirilen İstikşafi Görüşmeler sürecinin yeniden başlatılması hususunda mutabakata vardık."
"TÜRKİYE'Yİ DİPLOMASİDE DAR BİR ÇERÇEVEYE HAPSETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Coğrafi bakımdan Afro-Avrasya ülkesi olan Türkiye'yi diplomaside dar bir çerçeveye hapsetmek, yanlış olduğu gibi mümkün de değildir." diyerek, şunları kaydetti:
"Bizim ne Doğu'ya, ne de Batı'ya sırtımızı dönme gibi bir lüksümüz olabilir. Avrupa ile ilişkilerimizi geliştirirken, Asya'yı ve Afrika'yı asla ihmal etmiyoruz. Rusya'yla son dönemde derinleşen iş birliğimizi, Amerika'yla köklü bağlarımızın alternatifi olarak görmüyoruz. Bilhassa 68 yıldır üyesi olduğumuz NATO içindeki konumumuza büyük önem atfediyoruz. Türkiye'nin sınırları aynı zamanda NATO'nun sınırlarıdır. Günümüzde de, NATO'nun yüzleştiği yeni sınamalar ve tehditler karşısında güvenilir bir müttefik olarak kritik sorumluluklar üstleniyoruz. Afganistan'da, Kosova'da, Irak'ta, Karadeniz'de, Akdeniz'de ve diğer coğrafyalarda İttifak'a sağladığımız ciddi katkılarla, külfet paylaşımında büyük bir yükü omuzladık. Bu gerçeğin, dar siyasi saiklerle gölgelenmesine ve sorgulanmasına müsaade etmeyiz. Biz hem ülkemizin hem de müttefiklerimizin hak ve çıkarlarını gözetirken, aynı hassasiyeti ve dayanışma ruhunu müttefiklerimizden beklememiz de tabiidir."
Erdoğan, Türkiye'nin, uluslararası güvenlik ve istikrara yönelen tehditler karşısında kararlı biçimde mücadelesini sürdürme iradesine sahip olduğunun altını özellikle çizmek istediğini dile getirdi.
Forumun gündeminde yer alan, birbirinden önemli konu başlıklarında ortaya koyacakları fikirlerin, barış ve güvenlik arayışlarına katkı sağlamasını temenni eden Erdoğan, çalışmalarında başarılar dileyerek sözlerini sonlandırdı.