Son dakika: Başkan Erdoğan'dan Necip Fazıl Ödülleri programında önemli mesajlar
Son dakika haberi....Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Necip Fazıl Ödülleri programında önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Bu ödüller kendileri dışında kimseye var olma hakkı tanımayan zorbalara karşı açılmış bir bayraktır." dedi.
- Gündem
- AA
- Giriş Tarihi: 26 Aralık 2021 21:02
- Güncelleme Tarihi: 26 Aralık 2021 22:41
'Necip Fazıl Ödülleri' törenine katılan Başkan Recep Tayyip Erdoğan önemli açıklamalarda bulundu.
Başkan Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) 8'incisi düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin ilim, sanat ve kültür hayatına yön veren eserleri bulunan isimlerle 2 yıllık hasretin ardından tekrar bir araya gelmekten memnuniyet duyduğunu dile getirdi.
Geçen sene pandemi sebebiyle Necip Fazıl ödüllerini kazanan isimlerin açıklandığını, ancak ödül tevcih töreninin yapılamadığını hatırlatan Erdoğan, 2014 yılında başlatılan Necip Fazıl Ödüllerinde 8'inci senenin geride kaldığını söyledi.
Bu 8 yıllık süre zarfında Türkiye'nin kültür, sanat ve ilim hayatına önemli katkılar yapan pek çok saygın isme ödüller verildiğini belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu ödüller vesilesiyle kültür ve sanat erbabımızın emeklerini takdir ve taltif ederken ülkemiz ve milletimiz adına şükran borcumuzu da bir nebze olsun ödemeye çalıştık. Alim, sanatçı, şair ve münevverlerin hayattayken kıymetinin bilinmesinin önemini ödül verilen isimlere baktığımızda bugün daha iyi anlıyoruz. 2014 ve 2017 yıllarında bu kürsüde ödül takdim ettiğimiz iki büyük gönül ve fikir insanını maalesef ebedi aleme uğurladık. Necip Fazıl Saygı Ödülü'ne layık görülen Nuri Pakdil ağabeyimiz ile Prof. Dr. Teoman Duralı hocamızı burada rahmetle yad ediyorum. Arkalarında bıraktıkları eserler dolayısıyla biz onların amel defterlerinin kapanmadığına, istifade edenler olduğu müddetçe de kıyamete kadar kapanmayacağına inanıyoruz. Rabbim mekanlarını cennet, makamlarını ali eylesin. Yine bu vesileyle 80 yıllık çileli ömrü boyunca bu ülkenin düşünce ufkunu genişleten, edebiyatında, sanatında ve estetiğinde derin izler bırakan üstat Necip Fazıl'ı da rahmetle, tazimle, hayır dua ile anıyoruz."
"O BİR DAVA İNSANIYDI"
Necip Fazıl'ın izini süren güçlü bir düşünce ve edebiyat damarının bugün de, Türkiye'de ruhları beslemeye devam ettiğini memnuniyetle gördüklerini dile getiren Erdoğan, bu sene 8'incisi verilen Necip Fazıl Ödüllerinin günden güne daha da büyüyen kökleşen, zenginleşen mirasının en müşahhas nişanesi olduğunu ifade etti.
Erdoğan, "Üstat yılmadı. Üstat, korkmadı, korkutulamadı. Çünkü o bir dava insanıydı ve bir dava insanı olarak da hakimler karşısında 'Artık senden bıktık' dedirtircesine o yoluna devam ediyordu. Verdiği cevap çok asildi, 'Siz burada hancı, ben de bu davada yolcu oldukça bu hana daha çok uğrarım' diyordu. Üstat bu. En basit bir yerde geri vitese takanlardan değildi. Dimdik ayakta yoluna devam edenlerdendi. Vefatının üzerinden geçen 38 yılı aşkın zamana rağmen üstat eserleriyle mücadelesiyle dik ve asil duruşuyla bizlere rehberlik etmeyi sürdürüyor. Bu ödüller aynı zamanda üstadın davasına, mücadelesine, samimiyetle ve sadakatle bağlı kaldığımızın bir göstergesidir. Bu ödüller ayrıca milletimizin ruh kökünü diri ve ayakta tutma çabamızın da timsalidir. Hem Star Medya Yayıncılığın sahiplenmesi hem Kültür Bakanlığımızın desteği hem de jürimizin gayretleri sayesinde Necip Fazıl Ödülleri, kültür sanat dünyamıza yön veren etkinliklerden biri haline gelmiştir. Tabii bu süreç içerisinde de üstadın değerli evlatlarından Mehmet Beye de yine şahsım ve milletim adına çok teşekkür ediyorum." diye konuştu.
Erdoğan, "Bu ödüller kendileri dışında hiç kimseye var olma hakkı tanımayan, fikir ve sanat dünyamızın zorbalarına karşı açılmış bir bayraktır. İlim ve fikir yoksunu bu zorbaların ilk günden itibaren Üstat Necip Fazıl'ı ve Necip Fazıl Ödülleri'ni dillerine dolamalarının sebebi işte budur. Necip Fazıl Ödülleri ile bu zorbaların konforu bozulmuş, yıllardır 'al gülüm ver gülüm' işlettikleri tezgahları dağılmıştır." diye konuştu.
Sadece Atatürk Kültür Merkezi'nin inşaat sürecinde sergilenen rezilliklerin, bu zihniyetin gerçek yüzünün millet tarafından görülmesini sağladığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Necip Fazıl Ödülleri, uzun süredir hasretini çektiğimiz Türkiye merkezli düşünme sürecine de önemli katkılar yapmaktadır. Özellikle genç yeteneklerimizin üretkenliğinin artmasında bu ödüllerin çok önemli payı vardır. Ödüllerimizin gelişim yolculuğunu, gençlerimizi daha fazla sürece dahil eden kuşatıcı bir anlayışla sürdürmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu hassasiyetle hareket edildiğinde Necip Fazıl Ödülleri'nin ülkemizde yeni üstatların neşvünema bulmasına katkı sağlayacağına inanıyorum."
Erdoğan, Türkiye'nin ilim, kültür ve sanat hayatına katkı sağlayan herkesin, bu ülkeye büyük bir hizmette bulunduğunu ifade ederek, bu hizmetlerin tanınması, bilinmesi, bu hizmetlerden daha fazla istifade edilmesi için gayret gösterdiklerini vurguladı.
Başkan Erdoğan, 2014 yılından beri takdim ettikleri Necip Fazıl Ödülleri'ne ilim, sanat ve kültür erbabına yönelik ahde vefanın tescili olarak baktıklarını belirterek, her yıl titiz bir çalışmayla kültür ve edebiyat dünyasının mümtaz isimlerini tespit eden ödül jürisine teşekkür etti.
Ödül jürisindeki hocaların, bu yıl da farklı dillerde 7 kıymetli ismi listeye aldıklarını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Listemizin ilk sırasında şiir ödülü yer alıyor. 2021 Necip Fazıl Şiir Ödülü'nü - az önce de kendisiyle müşerref olduk- Mustafa Aydoğan'a takdim ediyoruz. Dingin, sade ve sabırlı üslubuyla okuyucularının gönlünü çelen Mustafa Aydoğan, lirik şiir geleneğimizin günümüzdeki en içten örneklerine imza atıyor. Eğer yanlış okursam af ola. 'Boşluğa söylerim ben sözümü. Hava yutar onu. Kuşlar geçer ötesinden, berisinden. Yılan sezer, akrep duyar, kurt bilir. İnsan her şeyin az öncesidir.' İşte bunun gibi mısralarla kalp tellerimizi titreten Mustafa Aydoğan kardeşimizi tebrik ediyorum. Hikaye ve roman alanında ise 'Asla Pes Etme', 'Hatırlı Yara', 'Kar Makamı' gibi eserleri edebiyat dünyamıza kazandıran, az önce kendileriyle müşerref olduğumuz Mukadder Gemici'yi görüyoruz. Mukadder Gemici, eserlerinde bu toprakların hallerini, hasletlerini, hatıralarını hikaye ediyor. Onları okurken kimi zaman maziye kanat çırpıyor, kimi zaman uzak kasabalardan birine uğruyorsunuz. Fakat kişileri ve mekanları tasvir ederken, o kadar sahih ifadeler kullanıyor ki okuduğunuzun bir kurgu olduğunu unutuveriyorsunuz. Her bir hikayesiyle okuyucusunu farklı iklimlere taşıyan Mukadder Gemici Hanımefendi'yi de canı gönülden tebrik ediyorum."
"İNSANLIK SON 2 ASIRDA BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜM YAŞADI"
Değişimin hayatın gerçeği olduğunu ancak değişim ile yozlaşma arasında keskin bir fark olduğunu dile getiren Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İnsanlık son 2 asırda kadim değerlerinin örselendiği büyük bir dönüşüm, bir yönüyle dejenerasyon yaşadı. Modernleşmeyle beraber insanın kendi fıtratına, çevresine, hayatı paylaştığı diğer mahlukata yönelik bakış açısı da değişti. 'İnsanı, insanın kurdu' olarak gören hastalıklı yaklaşım altta kalanın canının çıktığı sadece güçlünün ayakta kaldığı bir sistem inşa etti. Afrikalılar başta olmak üzere modern batının dışında kalanlar, bu zihniyetin mensupları tarafından ezildi, hor görüldü, sömürgeleştirildi. Beyaz adam, vahşi toplumlara sözde medeniyet götürme iddiasıyla insanlık tarihinin en büyük katliamlarına soykırımlarına imza attı. Namibya'dan Kongo'ya, Cezayir'den Vietnam'a, Ruanda'dan Bosna Hersek'e kadar pek çok yerde tarihin en vahşi cinayetleri işlendi. Kimi zaman farklı etnik gruplar, kimi zaman farklı dili konuşanlar, kimi zaman da farklı inanca mensup olanlar bu zihniyetin kurbanı oldu. Son 2 asırda yaşadığımız birçok sorunun gerisinde, insanı fıtratından kopararak metalaştıran işte bu mağrur, bu mütekebbir anlayış bulunuyor."
Sadece güçlünün hayat hakkını kutsayan bu yaklaşımın, biçim ve söylem değiştirerek bugün de varlığını sürdürdüğüne işaret eden Erdoğan, "Daha birkaç yıl öncesine kadar Arakan'da şahit olduklarımızı hatırlayın. Akdeniz'de mülteci botlarına yapılan saldırıları hatırlayın. Avrupa sınırına dayanan Suriyeli sığınmacılara yönelik ırkçı eylemler, Müslümanlara ve yabancılara karşı hayata geçirilen faşist düzenlemeler, göç ettikleri Avrupa başkentlerinde kaybolan masum çocuklar, bir avuç zenginin refahı uğrunda köle gibi çalıştırılan emekçiler... İnsanı metalaştıran işte bu zihniyetin günümüzdeki yansımalarından sadece birkaçıdır." diye konuştu.
Başkan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin hem uluslararası ilişkilerde hem ekonomide 'Dünya beşten büyüktür' şiarıyla yürüttüğü mücadele de sömürü ve zulüm üzerine inşa edilen bu düzenin değişmesi içindir. Çünkü biz insanı, insanın kurdu olarak değil şifası olarak görüyoruz. Çünkü insan eşrefi mahlukattır, yaratılmışların en şereflisidir. Yaratılmışların en şereflisi olan insanı değersizleştiren her türlü yaklaşımı reddediyoruz. Çağları aşan mesajlarıyla İslam medeniyetinin modern insanın içinde bulunduğu buhranlara kurtuluş reçetesi sunduğuna inanıyoruz. İlim, hikmet, ahlak ve adalet temelleri üzerine kurulan İslam medeniyeti, dünyayı güzelleştirmeyi ve bütün mahlukat için daha yaşanılabilir hale getirmeyi gaye ediniyor."
Araştırmacı yazar Tahsin Görgün'ün "insanlığın kadim birikimini" işleyen eserlerinin doğunun ışığını bugüne taşıdığını dile getiren Erdoğan, "İslam düşüncesindeki kıymetli eserleriyle fikir dünyasını zenginleştiren Tahsin Görgün hocamızı tebrik ediyor ve bu yılki Fikir Araştırma Ödülü'nü kendilerine takdim ediyoruz. Tahsin hocamızdan tıpkı merhum Üstat gibi batıdan esen sert rüzgarlara karşı doğunun ruhunu harekete geçirecek yeni çalışmalar bekliyoruz." dedi.
"DAVASI İÇİN ÇALIŞTI, TER DÖKTÜ, GEREKTİĞİNDE BEDEL ÖDEDİ"
Necip Fazıl Kıskürek'in, hayatının hiçbir safhasında kendini sadece bir düşünür olarak görmediğini, fikirle eylemi bir araya getirerek hep düşüncesinin kavgasını verdiğini dile getiren Erdoğan, şunları ifade etti:
"Necip Fazıl, dili kesilmiş, kültür birikimi söndürülmüş, eğitim imkanı elinden alınmış Anadolu insanının eksik olan neyi varsa oraya koşturmuştur. Tiyatro ihtiyacı mı doğmuş, Üstat bunu hemen kendi görevi bilmiş. Piyes, tiyatro eseri yazmıştır. Siyer-i Nebi'ye mi gerek duyulmuş? Üstat oturmuş, onu kaleme almıştır. Tarihi şahsiyetleri savunma ihtiyacı mı dolmuş? Üstat çalışmış, emek vermiş, linç edilme pahasına bir tarihçi titizliğiyle kitap yazmıştır. Dergi çıkarmak gerekiyorsa elini taşın altına koymuş, konferans vermek gerekiyorsa İstanbul'dan başlamış, Anadolu'nun yollarına revan olmuştur. Zaman zaman bana da spikerliğini yapmak nasip olmuştur. İstanbul'da, Ankara'da, Anadolu'da vesaire... Fikir ve yazı hayatının her alanında özgün, nitelikli ve adeta coşkun bir ırmak gibi akan eserler vermiştir. İşte Çile'de, Reis Bey'de, Tohum'da, Ulu Hakan'da, Çöle İnen Nur'da, Büyük Doğu'da, İdeolocya Örgüsü'nde, Sahte Kahramanlar'da, İman ve İslam Atlası'nda ve daha nice eserinde hep bu mücadelenin, bu mesuliyet duygusunun derin izleri vardır. O, doğuyu da batıyı da medeniyet kökleriyle birlikte bilen, yorumlayan bir entelektüel olarak hiçbir zaman fildişi kulesine çekilmedi. Bilakis, gerçek bir aksiyon adamında olması gereken samimiyeti, sahiciliği ve cesaretiyle davası için çalıştı, ter döktü, gerektiğinde bedel ödedi."
"ELHAMDÜLİLLAH BU DA BİZE NASİP OLDU VE AYASOFYA AÇILDI"
Bunun rast gele bir ses olmadığını, bunun imanın gür sedası olduğunu dile getiren Erdoğan, "Elhamdülillah bu da bize nasip oldu ve Ayasofya açıldı. Sezai ağabeyin de dediği gibi 'Kaderin üstünde bir kader vardır.' Elhamdülillah ve kaderin üstündeki kaderi hem gördük hem yaşadık ve Ayasofya açıldı." dedi.
Necip Fazıl'ın, kendisinin de içinde bulunduğu kuşağın adeta bir mürşidi, muallimi, kültür ve sanat pınarlarını kurutan aydın vesayetine karşı bir direniş önderi olduğunu dile getiren Erdoğan, "Terörün, şiddetin ve Batı'ya öykünmenin kol gezdiği bir dönemde üstat sadece varlığıyla koca bir neslin kaybolup gitmesine de engel oldu. Üstat Necip Fazıl, hayattaki en büyük gayesinin tarihini, dilini, dinini, aslını bilen fikir Mehmetçikleri yetiştirmek olduğunu söylemiştir. Gençlerin okumasından, araştırmasından, medeniyet değerlerine sahip çıkmasından daima mutlu olmuştur. Biz de her sene üstadın bu hayalini en azından edebiyat alanında gerçeğe dönüştürmeye çalışıyoruz. İlk eser ödülleri ile genç kardeşlerimizi cesaretlendiriyor ve teşvik ediyoruz." diye konuştu.
Erdoğan, Star Yayın Grubu'na bu akşam gerek derece alanların eserlerini gerekse Necip Fazıl'ın eserlerini de birer hediye paketi olarak sunmalarından dolayı teşekkür etti.
"NİTELİKLİ, YÜREĞİMİZE DOKUNACAK YENİ ESERLER BEKLİYORUZ"
Bu yıl "ilk eserler" alanında Safiye Gölbaşı'nın "Serazat", Kadir Daniş'in ise "Kitabü'l Acayip" adlı ilk eseri ile kitap severlerin huzuruna çıktığını belirten Erdoğan, "Anadolu'nun bereketli ikliminde filiz veren bu iki yetenekten gelecekte de çok değerli, nitelikli, yüreğimize dokunacak yeni eserler bekliyorum, bekliyoruz." dedi.
Bu yıl ki Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü'nü İspanya'nın Sevilla şehrinde doğan ve Kurtuba topraklarında hayatını sürdüren, farklı disiplinlerle çalışan ressam Haşim Kabrera'ya takdim ettiklerini aktaran Erdoğan, Kabrera'nın resimlerinin yanında heykelleri ve fotoğrafları ile de ülkesinin en tanınmış isimleri arasında yer aldığını söyledi.
Endülüs denince akla Kurtuba Ulu Cami'nin geldiğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Onun kubbesinde de ayet, o ayette de Allah'ın hangi hükmü var biliyor musunuz? "Ve la galibe illallah". 'Allah'tan başka galip yoktur, tek galip ancak Allah'tır.' Bu, şu anda hala Endülüs'te var. Hala o caminin kubbesini çerçeveleyen ayet. Bunu yaşamak, bunu bilmek bizler için çok çok önemli. Endülüs esintileri taşıyan eserleri hangi ülkede sergilense, büyük bir merak ve ilgiyle karşılanıyor. El emeği eserleriyle olduğu gibi mimarlık, şehirleşme, peyzaj, endüstriyel toplum ve ekonomiye dair özgür fikirleriyle de dikkatleri üzerine çeken Haşim Kabrera aramızda yok ama hanımefendi adına bu hediyeyi aldılar, kendilerine teşekkür ediyorum."
Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün bu yıl eserleriyle Uludağ olan Prof. Dr. Süleyman Uludağ'a verildiğini belirten Erdoğan, "Bunu da doğrusu çok çok isabetli buluyorum. Süleyman Uludağ hocamız, tasavvuf, kelam, felsefe, fıkıh ve edebiyat sahalarında bir çok eserde imzası bulunan mümtaz bir isimdir. İslam düşüncesinin yapısı, İslam'da inanç konuları ve itikadi mezhepler, İslam'da emir ve yasakların hikmeti gibi bir çok kıymetli esere hocamız imza atmıştır. İslami ilimlerin hemen her sahasında araştırmaları bulunan Süleyman Uludağ hocamızı da kutluyor, kendilerine Rabbimden sıhhat ve afiyet içinde uzun bir ömür niyaz ediyorum." diye konuştu.