Türkiye 6 Şubat'a, sabah saat 04.17'de merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi olan 7.7 büyüklüğündeki depremle güne uyandı. Ardından merkez üssü Elbistan ilçesi olan 7.6'lık ikinci büyük deprem meydana geldi. Kahramanmaraş'taki 7.7 büyüklüğündeki deprem, uzmanlara göre, 17 Ağustos 1999 Sakarya-Kocaeli ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinin yaklaşık 3.16 katı, 7.6'lık ikinci depremin ise 2.5 katı büyüklüğündeydi. Biz de 6 Şubat sabahı saat 11.30'da yola çıkarak Yeni Asır ekibi olarak, muhabirler Metin Burmalı ile Ercan Akgün ve ulaştırma görevlimiz Utku Girgin ile birlikte felaketin yaşandığı depremin merkez üssü Kahramanmaraş'a gittik. İlk 11 gün boyunca Kahramanmaraş ve Gaziantep gibi depremin etkilediği il ve ilçelerde yaşananları, yaşadıklarımızı size aktarmaya çalıştık.
YOĞUN KAR YAĞIŞI VE TİPİ
İzmir'den 6 Şubat'ta sabahın erken saatlerinde 10 ili ve ilçesini etkileyen ve aynı zamanda depremin de merkez üssü olan Kahramanmaraş'a gitmek için karayolu ile yola çıktık. Önümüzde normal şartlar altında İzmir'den başlayıp, Kahramanmaraş'a uzanan yaklaşık 13 saatlik ortalama bin 100 kilometrelik yol vardı. Ancak yoğun kar ve tipi nedeniyle Kahramanmaraş'a depremin 3'üncü gününde varabildik.
EKİPLER NASIL ULAŞACAK?
Depremin üçüncü gününde ilk durağımız Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesi oldu. 52 bin nüfuslu ilçede yol kenarında gördüğümüz binaların neredeyse tamamında çatlaklar vardı. Depremin yıkıcı etkisi burada da kendisini göstermişti. İnsanlar depremden sonra bulabildikleri yastık ve battaniye gibi eşyalarını araçlarına ya da kendileri için gösterilen barınma noktalarına taşıyordu. Artık Kahramanmaraş'a ulaşmamıza ortalama 76 kilometrelik bir yol kalmıştı. İlerleyişimiz esnasında hep aklımızdaki soru 'Biz bu kadar saattir yoldayız ve bu kadar güç bir şekilde buraya kadar gelebildik acaba arama kurtarma ekipleri veya yardım TIR'ları nasıl ulaşacak?' oldu.
YENİ BİNALAR HASARLI
Kahramanmaraş'a öğlen saatlerinde Onikişubat ilçesinden giriş yaptık. Anladığımız kadarıyla burası yeni Kahramanmaraş olarak adlandırılan, içerisinde çok katlı ve yeni binaların olduğu yerleşim yerlerinden biriydi. Buradaki manzaraya göre binaların çoğu yeni olduğu için yıkılmamıştı ancak ağır hasarlıydı. Onikişubat ilçesindeki Haydar Bey Mahallesi'ne geldiğimizde ilk enkaz bizi karşıladı. Evin yanında konuştuğumuz yaşlı amca, bu binanın 12 katlı olduğunu, içerisinde en az 80-90 kişi yaşadığını ifade etti. O yıkıntı, felaketin boyutunu bize anlatıyordu ancak elimizden bir şeyin gelmemesi bir yandan da bizleri üzüyordu.
Görevimizi bir kenara bırakıp, moloz yığınına dönen apartmanda birilerinin olup olmadığını anlamaya çalıştık. 'Sesimi duyan var mı?' diye bağırdık ancak hiçbir ses alamadık. 12 katlı bina depremde bir anda yıkılıp, tuzla buz olmuştu. Çevreden geçen vatandaşlar da araçları ile durup moloz yığınlarına doğru ses alabilmek için uğraşıyordu ama etrafta ölüm sessizliği vardı. Yolumuza devam ettikçe felaketin boyutu daha da hissedilir hale geliyordu. Kahramanmaraş'ın neredeyse yüzde 80'i ya yıkılmış ya da yıkılmak üzere olan binalarla doluydu. Her yerde aynı tablo vardı. Her sokakta en az 2-3 tane enkaz olduğunu görüyorduk ve ağlamamak için kendimizi zor tutuyorduk.
İZMİR'DEN ÇOK FARKLIYDI
İnsanlar yakınlarının yaşadığı apartmanların enkazlarının başından bir an olsun ayrılmıyordu. 2020 yılındaki İzmir Depremi'nde de görev almıştık. Enkazların olduğu yerlerde günlerce yoğun haber mesaisi harcamıştık ve acı tablolara pek yabancı değildik. Fakat bu seferki çok daha farklıydı. Olduğu yere çöken binalar, ana caddelere doğru devrilen apartmanlar, göçük altında yakınını bulmaya çalışan vatandaşlar, bir şekilde sağ kurtulup da yıkıntıların arasında eşyalarını kurtarmaya çalışanlar, sürekli çalan acı siren sesleriyle bir yerden bir yere gitmeye çalışan ambulanslar, itfaiyeler, polisler...
ÇARESİZLİK VE ENDİŞE
GÖRDÜĞÜMÜZ enkazlarda en az 15 kişilik uzman ekip çalışıyordu. Bunun yanı sıra vinç, kepçe, dozer gibi iş makineleri, hilti, matkap, demir kesme makasları ve bir sürü ekipmanın kullanılması gerekiyordu. Yıkılan bina sayısının binlerce olduğunu göz önüne alırsak bu kadar büyük ölçekte araç, ekipman, arama kurtarma malzemesi ve her noktaya yetecek sayıda ekibin olabilmesi gerçekten de mümkün değildi. Herkesin yüzünde korku, panik, yakınından haber alamamanın verdiği üzüntü, çaresizlik ve yeniden yıkıcı bir deprem daha olacak mı endişesini görmek mümkündü. Sonuçta 9 saat arayla meydana gelen iki büyük afet vardı.
EBRAR SİTESİ'NDEKİ DURUM ÇOK VAHİMDİ
GEZDİĞİMİZ her yerde Hollywood filmlerindeki felaket sahnelerini aratmayan tablolar vardı. Dünyada benzeri olmayan bu felaket, hazırlıksız olan halkımızı derinden vurmuştu. Yaralı olanlar da yakınını, evini, arabasını kaybedenler de korku ve çaresizlik içindeydi. Maraş'ın merkezinde sonradan isminin Ebrar Sitesi olduğunu öğrendiğimiz adrese de gittik. Orada gördüğümüz tablo bambaşkaydı. Durum çok vahimdi. 28 bloktan oluşan, 8'i 10 katlı ve 320 dairenin bulunduğu sitedeki evlerin neredeyse tamamı çökmüştü. Kurtarma ekipleri kadar onlara yardımcı olmak isteyen vatandaşlar da ellerinden geleni yapmaya çalışıyordu.
'İYİ Kİ DEVLETİMİZ BAŞIMIZDA'
Kahramanmaraş'ın ardından depremin yıkıcı etkisinin yaşandığı bir başka şehir olan Gaziantep'e de gitmeye karar verdik. Buradaki enkaz çalışmaları da tüm hızıyla devam ediyordu. Hatta Kahramanmaraş'ta olduğu gibi Gaziantep'teki enkaz alanlarında sadece AFAD, UMKE ve diğer sivil toplum kuruluşlarının arama kurtarma ekiplerini değil, binlerce kilometre uzaklıktan gelen diğer ülkelerin arama kurtarma ekipleri ile görüşme fırsatımız oldu. Bunlardan biri de Kazakistan tarafından gönderilen ekipler oldu. Tam teçhizat Türkiye'ye gelen Kazak ekibin, arama kurtarma köpeğinden, son teknoloji cihazlarla aramalara ön sıralarda yer aldığına şahitlik ettik.
BELEDİYEDEN ÜÇ ÖĞÜN YEMEK
Yine aynı zamanda diğer ülkelerin arama kurtarma ekiplerinin de kendi ülkelerindeki vatandaşlara yardım edercesine canla başla çalıştıklarını gördük. Tabii kendi ülkemizdeki binlerce sivil toplum kuruluşuna mensup arama kurtarma ekiplerinin de canla başla, hatta canlarını tehlikeye atarak kurtarma çalışması yaptığını kaydettik. Hatta bazıları 72 saat boyunca durmadan sadece 1 saatlik uyku ile çalışmaları aralıksız olarak sürdürdüklerini de bizlerle paylaştı.
ÇADIR KENTTEKİ AİLELER
Kentin birçok noktasında AFAD'ın gönderdiği deprem çadırları ile çadır kentler oluşturulduğunu öğrendik. Hemen bu alanlara giderek insanların hem durumlarını hem de depremde neler hissettiklerini öğrenmek istedik. Gaziantep'te de hava sıcaklığı eksi 7-8'lerdeydi ancak hissedilen belki de eksi 20'lerdi. İnsanların bu soğukta çadırda ısınıp ısınamadıklarını merak ettik. Burada rastladığımız ailelerle görüştük. Hepsinin ayrı bir hikayesi vardı. İlk kez anne olmanın heyecanını yaşayan Hatice Yalçınkaya, depreme eşi Mustafa Yalçınkaya ve yeni doğan kızları ile yakalandıklarını, apar topar evden çıktıklarını belirterek, "AFAD'ın Festival Park'ta çadır kurduğunu öğrenince bebeğim ve eşimle birlikte buraya geldik. Yeni doğan bebeğim hasta olmasın diye hemen bize sahip çıktılar, çadır verdiler. Devletimizin bize sahip çıkmasıyla 'Nerede kalacağız, ne yapacağız' korkusunu üzerimizden biraz olsun attık. İyi ki devletimiz başımızda" diye konuştu.
Gaziantep'in Islahiye ilçesi de kötü durumdaydı. Orada da enkaz çalışmaları devam ediyordu. Sonrasında Şehitkamil ilçesine geçtik. Bizi burada en duygulandıran şeylerden birisi de insanların her şeye rağmen birlik ve beraberlik duyguları oldu. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, kendisine bağlı tüm kamu kurum ve kuruluşlarını depremzedelere açmıştı. Buralarda da insanlara 3 öğün yemek dağıtılıyor, her ihtiyaçları karşılanıyordu.
TÜRKİYE BİR VE BERABER
Fırıncıların depremden dolayı doğalgazları kesik olmasına rağmen, kendi imkanları ile aldıkları sanayi tüpleri yardımı ile fırınlarını ısıtıp, halka canla başla ekmek vermelerine de şahitlik ettik. Fırınların önünde metrelerce kuyruklar vardı. Asrın felaketi olarak nitelendirilen depremden sonra yaşadıklarımız, gördüklerimiz hepimizin hafızalarında unutulmaz izler bıraktı. İzmir'e dönerken aklımızda kalan en önemli şey, depremzedelerin her şeye rağmen birlik ve beraberlik mesajı vererek, tüm ülkenin tek yürek olarak depremin vurduğu 10 il için elinden gelen maddi ve manevi yardımları yapmaya çalışması oldu.
METİN BURMALI/ ERCAN AKGÜN