İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan dünya düzeninin değiştiği, sınırların yeniden çizildiği, ülkelerin kaderinin yeniden belirlendiği bir konjonktür dünyaya hakim iken 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan Başbakan seçildi. Mevcut dünya düzenin yöneticileri ve onların Türkiye içerisinde bulunan işbirlikçilerinin en büyük korkuları kendi kabuğuna çekilen, kendi kültür coğrafyası ile bağı kesilen, kendi kültürüne ve inancına yabancılaşan hatta düşmanlaşmaya başlayan Türk milletinin içinde bulunduğu narkozdan uyanması idi.
HÜKÜMETİN ÜZERİNE GİDİLDİ
Bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan'ın seçildiği günden itibaren "Cumhuriyet Mitingleri" adlı dev gösteriler, "Orduda Teğmenler rahatsız" başlıklı haberlerle medyanın dillendirdiği darbe tehdidi, dünyada ilk ve tek olarak iktidar partisine karşı Anayasa Mahkemesi'nde açılan "Kapatma davası", eşi başörtülü olduğu için seçtirilmeyen Cumhurbaşkanı, Gezi Olayları, FETÖ kumpasları ve 15 Temmuz darbesi, Londra merkezli döviz operasyonları, kritik teknoloji ve silah sistemlerinde uygulanan tüm ambargolarla hem Hükümetin hem de Türk milletinin üzerine amansızca abandılar.
BATI DÜNYASI İYİCE SIKIŞTI
Erdoğan, 20 yıl Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız ve güçlü bir ülke olması, Türk milletinin ülke içerisinde milli ve manevi değerleri ile yaşayabilmesi ve en önemlisi bu günlerde Batı kültürünün işgal etmeye çalıştığı kadim Türk kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için tüm saldırılara, operasyonlara göğüs gerdi. Daha önceki siyasetçiler gibi kenara çekilmedi, "Kefenimi hazırlayarak bu yola çıktım" diyerek mücadele etti. Türkiye Cumhuriyeti devletini bölgesel bir güç haline getirerek Doğu Avrupa-Kafkasya-Ortadoğu- Asya-Afrika ekseninde "Küresel Denge Merkezi" olarak konumlandırdı. Bu bölgelerde çıkarı ve planı olan tüm devletlerin ve devlet dışı güç odaklarının hamle yapmadan önce, "Türkler ne diyor ve Türkler ne yapacak" sorusunu sormadıkları tek bir konu kalmadı. Türkiye bölgesinde uyguladığı milli çıkarlarını önceleyen politikalarla ABD ve küresel güçlerin planlarını bozdu ve geciktirdi. Bu gecikmenin her geçen gün artan maliyeti, Batılılar için taşınması zor hale geldi. Türkiye'de 14/28 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen seçim hem Türkiye'nin hem de tüm dünyanın kaderini yakından ilgilendirmekteydi. Bir tarafta tüm Batılı ülkelerin desteklediği Millet İttifakı diğer tarafta tüm Müslümanların ve sömürülen devletlerin desteklediği Cumhur ittifakı seçimlerde yarıştı. Erdoğan liderliğindeki Cumhur İttifakı seçimleri bir kez daha kazandı. ABD-ÇİN mücadelesinde zaman açısından iyice sıkışan Batı dünyası ya Türkiye ile uzlaşacak ya da Türkiye ile son bir mücadeleye girişecek.
HER AÇIDAN KABUL GÖRDÜ
Anayasa gereği son kez aday olan Cumhurbaşkanı Erdoğan bu seçimlerde 15 bakanını ve Cumhurbaşkanı yardımcısını milletvekili adayı yaptığı bir seçim stratejisi uyguladı. Meclis'te mutlak bir sayısal üstünlük elde etti. Bunun yanı sıra Meclis'teki Batı destekli muhalefetin karşısına, devleti ve sorunları bilen son derece tecrübeli bir kadro ile çıkmayı sağladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkeyi Türkiye Yüzyılı olarak adlandırılan dönemin başlangıcında yönetecek ve tüm dış saldırıları göğüsleyecek ilk Kabine kadrosunu parti içi siyasetten uzak, liyakatli, devlet kurumları içerisinden yetişmiş, tecrübeli ve başarılı isimlerden oluşturdu ve bu kabine her açıdan Türk milletinin büyük çoğunluğu tarafından kabul gördü.
KÜRT KÖKENLİ 4 BAKAN
Yeni kabineyi incelediğimizde en önemli görevlere; Cumhurbaşkanı yardımcısı, Hazine ve Maliye Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olmak üzere 4 Kürt kökenli bakanın atanması, bu ülkede Türk-Kürt ayrımının olmadığının ve Kürtlerin bu ülkenin asli unsuru olduğunun en büyük göstergesidir. Cumhurbaşkanı'nın atadığı yeni kabine üyelerini 3 ayrı grupta sınıflandırmak gerekir.
BÜROKRAT KÖKENLİ OLANLAR
1'inci grupta bürokrat kökenli 7 bakanı görmekteyiz. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz 15 yılı aşkın başta DPT olmak üzere kamuda çalışan ve buna ilave olarak kesintisiz 16 yıl milletvekilliği yapan, tam bir görev adamıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı olarak 13 yıldır MİT Başkanı olan Hakan Fidan'ı atayarak önümüzdeki 5 yıllık süreçte Türkiye'yi bekleyen çetin uluslararası mücadelenin farkında olduğu ve bu konuda gereken her şeyi yapmaya hazır olduğu mesajını tüm dünyaya vermiştir.
32 YILLIK TECRÜBE SAHİBİ
İçişleri Bakanlığı'na atanan Ali Yerlikaya, 32 yıllık tecrübeli bir bürokrat olup 2007 yılından beri kesintisiz olarak Şırnak-Ağrı-Tekirdağ-Gaziantep-İstanbul'da valilik yaptı. İçişleri Bakanı'nın gündemindeki en önemli konu PKK/ YPG ve FETÖ terör örgütleri ile mücadeledir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bakanlık içerisinden bir isim atayarak siyasi tartışmalardan uzak, terörle mücadeleye odaklanmış bir anlayışla vatandaşın huzur ve güvenliğinin sağlanması yönünde tercihte bulunmuştur.
DÜNYANIN HER YERİNDE
Asker kökenli Milli Savunma Bakanı atanmasının olumlu sonuçlarını gören Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler'i Milli Savunma Bakanı olarak atayarak bu uygulamayı sürdüreceğini göstermiştir. Türkiye Yüzyılı'nda bölgesel güç iddiasında olan Türkiye'nin güçlü, dünyanın her yerinde harekat yapabilen, hibrit savaş yöntemlerinden biri olan terörle mücadeleyi ülke sınırları dışında da sürdürebilen, güncel teknolojiye sahip silahlarla donatılmış bir orduya ihtiyacı bulunmaktadır. Milli Savunma Bakanı olan Yaşar Güler Türk Ordusu'nun kabiliyet ve ihtiyaçları hakkındaki bilgisi ile bu süreci yönetecek en iyi isim olarak gözükmektedir.
YOLLAR KONUSUNDA SIÇRAMA
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu Karayolları Genel Müdürlüğü'nde 1989 yılında çalışmaya başlamış ve 2018 yılında Karayolları Genel Müdürü olarak atanmıştır. 32 yıllık bürokratik tecrübesi bulunmaktadır. Bakanlığın son 20 yılda yaptığı çalışmalar sonucunda otoyol ve bölünmüş yol ile neredeyse her ilde bulunan havaalanları konusunda Türkiye büyük sıçrama yapmıştır. Yeni bakanı bekleyen en önemli konular hızlı tren ile yolcu ve yük taşımacılığının yapılacağı demir yolu hatları ve denizcilik sektörü için liman inşaatlarıdır.
EĞİTİM KALİTESİ ARTACAK
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin 22 yıl çeşitli üniversitelerde akademisyen ve idareci olarak çalışmış, 2 yıl Gençlik ve Spor Bakan Yardımcılığı ve 5 yılda Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı yapmıştır. 20 yıl önce; 10.331.645 olan öğrenci sayısı ikiye katlanarak bugün 19.155.928'e ulaşmış, 373.303 olan öğretmen sayısı üçe katlanarak 1.139.000'e ulaşmış, 280.257 olan sınıf sayısı üçe katlanarak 749.454'e ulaşmıştır. AK parti döneminde eğitimde okulların ve dersliklerin fiziki durumda, öğretmen sayısında ve ücretsiz ders kitabı sağlanması ve okulların tam gün olması konusunda yakalanan olağanüstü başarı, kültürümüzü ve değerlerimizi yansıtan bir müfredat oluşturulmasında aynı derecede yakalanamamıştır. Öğrencilerin yıl içindeki sınavlarının en az bir tanesinin il müdürlüğü tarafından merkezi olarak yapılması kuralı sadece ö��rencinin değil, okul idarelerinin ve öğretmenlerin başarısının ölçülmesi amacıyla yönetmeliklere konulmasına rağmen halen uygulanmamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi kültürüne ve değerlerine sahip nesilleri yetiştirecek müfredatın hazırlanması, eğitimin kalitesinin daha da artırılması için tecrübeli ismi bakan olarak atamıştır.
EN ÇOK O TAKİP EDİLECEK
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak atanan Prof. Vedat Işıkhan 32 yıllık akademisyenlik hayatı içerisinde özellikle; çalışma hayatı, iş sağlığı ve güvenliği, işçi hakları, çocuk işçiliği ile mücadele, sosyal politika, sosyal sorunlar, sosyal hizmet, sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, dezavantajlı gruplar, endüstri ilişkileri, sendikalar, aktif yaşlanma, yaşlı bakım sigortası ve emeklilik sonrası sorunlar üzerine çalışmalar yapmıştır. 2018 yılından beri Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar kurulunda yer alan Işıkhan, bu konuda Türkiye'de kabul görmüş isimlerden biridir. Emeklilerin ve çalışanların en çok takip ettiği bakanlardan biri olacağı hiç şüphe götürmeyecektir.