MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti;
Yeni yüzyıl Türkiye için emsalsiz fırsatlarla doludur. Milli birlik ve beraberlik içinde bu fırsatları yakalayacağımız düşüncesindeyim. Fakat milletimizin hassasiyetleri üzerinde oynama yapanlar, tahrip etmek için çaba harcayanlar çok tehlikeli provokasyonları birer birer sahneye sürmektedir. Muhalefetin umut bağladığı, siparişle siyaset yaptığı, bölücülerin ve teröristlerin kukla olarak hizmet ettiği Joe Biden'ın Amerika Birleşik Devletleri başkanlık yarışından çekilmesi, bölgesel ve küresel zeminde etkileri olacak bir gelişmedir.
"AÇILAN KİLİDİN KAPATILMASIYLA TERÖR ÖRGÜTÜ NEFES ALAMAYACAK"
Sayın Cumhurbaşkanımızı ve iktidarını devirme planı yapanların kendileri tasfiye olmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nin tazyikiyle güney sınırlarımız boyunca kurulmak istenen terör devletinin bağlantı noktaları, yol haritası, ana güzergahı kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mücadelesi ve iktidarın dirayetiyle bertaraf edilmiştir. Açılan kilidin kapatılmasıyla mücavir bölgelerde hiçbir terör örgütü nefes dahi alamayacaktır. Sürekli operasyon stratejisi Allah'ın izniyle başarıyla ulaşacak terörün ve bölücülüğün kökü kazınacaktır. Buna rağmen Mersin'de halay çekip İmralı canisi lehine slogan atan bir avuç şehir eşkiyası ile Diyarbakır'ın sözde Kürdistan olduğunu ileri süren DEM'li hainler şımarıklıklarının ağır sonuçlarına inşallah katlanacaklardır. Doğu ve Güneydoğu'daki bazı il ve ilçelerde fiili durum yaratmak için belediye hizmetlerinin şer hedefler uğruna seferber edilmesi, bölücülüğü sokağa taşıma gayretleri son günlerde hızlanmıştır. Bu azgınlaşmış tahrikleri dikkatle ve yakinen takip ettiğimiz herkesçe bilinmelidir.
"CHP'NİN ŞİFRELERİ PKK'NIN ELİNDE DEM'İN KULLANIMINDADIR"
Türkiye'nin bölünmesi hususunda kapalı devre işbirliği halinde olan ve siyasi ortaklık kuran Cumhuriyet Halk Partisi ile DEM ateşle oynadığı malumlarınızdır. Tam bu günlerde CHP Genel Başkanı'nın "Kürtler ben eşit hissetmiyorum." diyorsa onlar eşit hissedene kadar hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz açıklaması yakından tanıdığımız bölücü bir ağızdır. DEM'lenen CHP milli güvenliğimize zarar vermektedir. DEM'lenen CHP Cumhuriyet Halk Partisi demokrasimize leke sürmektedir. DEM'lenen CHP milli birlik ve kardeşlik hukukumuzun kundaklamaktadır. Terörist Demirtaş ile ziyaretçi kuyruğuna girenlerin profili çeşitlenen Sarosçu Kavala'ya siyasi geleceğini bağlayanlar ne milliyetçilikten ne de milli onurumuzun muhafaza teminininden bahsetmeleri söz konusu değildir. CHP'nin şifreleri PKK'nın elinde DEM'in kullanımındadır. Türk milleti köksüz ve kötü niyetli müfritleri görmektedir. Bu nedenle emperyalizmin içimize kadar yuva yapmış piyonları muhakkak çuvallayacak alayının birden oyunları bozulacak mahçubiyet ve mağlubiyet akıbetleri olacaktır.
"DEZENFLASYON SÜRECİ HER GEÇEN GÜN TESİRİNİ GÖSTERMEKTE "
Karamsar tablolar çizenler, kötümser telafuz ve telkinlerle vakit geçirenler gerçek manada Türkiye'nin gücünü ve Türk milletinin gürbüz iradesini kavramaktan aciz düşenlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı'nın tarihin en ağır ekonomik krizinin yaşandığını iddia etmesi yalnızca ağır bir bühtan değil aynı zamanda ülkesine ve milletine itibar etmeyen bir siyasetçinin delisavmasıdır. Halbuki Türkiye ekonomisi güven verici adım ve hamlelerle istikrarlı ve umut uyandıran bir yükseliş kulvarındadır. Dezenflasyon süreci her geçen gün tesirini göstermekte büyüme, istihdam, ihracat, yatırım, üretim ve cari fazla hedefleri iyimser beklentileri kamçılamaktadır.
Uluslararası kredi derecelendirme şirketlerinin ekonominin pozitif ivmesini teyit etmesi ayrıca değerli ve sevindirici bir gelişmedir. Azalan dış finansman ihtiyacıyla birlikte artan uluslararası rezervler ekonomik dengelemeyi tetiklemektedir. Türkiye ekonomisi en kötü kötü senaryoların engellemelerine takılmadan hızla ilerleme kaydetmektedir. Toplumun her kesimi büyümenin nimetlerinden elbette istifade edecek özellikle istismar edilen emeklilerimiz hak ettikleri sosyal ekonomik ve insani seviyeye kavuşacaklardır. Milliyetçi Hareket Partisi'nin ve Cumhur İttifakı'nın ortak gayesi budur. Kaldı ki ülkenin bekasıyla milletin refahı en üst düzeyde tesis edilecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı'nın her çiftçiye bedava traktör vaadiyle yoksul ve geliri olmayan vatandaşlarımıza tam altın sözü hem aldatma hem de popülizmin ve demagojinin batağına saplanmış bir siyasetçinin kuyruklu yalanı olarak şu an bile hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Elbette dar ve orta gelirli muhtaç ve yoksul vatandaşlarımıza her desteğin verilmesi sosyal devlet anlayışının bir mecburiyetidir. Aynı şekilde emeklilerimizin, memurlarımızın, işçilerimizin, esnaflarımızın, çiftçilerimizin ekonomik ve hayat standardının yükseltilmesi siyasi ve manevi sorumluluk listesinde ilk sıradadır.
Ancak Cumhuriyet Halk Partisi'nin siyasi ve ekonomik temelli söz ve eylemleri esasen çelişkiler yumağıdır. Dişe dokunur ve sadıra şifa hiçbir plan, proje ve teklif ihtiva etmemektedir. CHP'nin tek yaptığı bol keseden atıp tutmaktır. Üstelik parti içi gerilim ve hesaplaşmalar CHP yönetimini sürekli zora sokmakta, gündemi değiştirme hevesi de kursaklarında kalmaktadır. Krizlerin kulislerin ve kutuplaşma dalgalarının partisi Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Bu kimliksiz ve köşesiz partinin siyasi kozmik odası işgale uğramış, güvenlik duvarları yıkılmış, karar ve irade bünyesi çoklu organ yetmezliğiyle komaya girmiştir. Yumuşama dayatması altında Türkiye'nin Türk siyaset ve demokrasi sisteminin ilkelerinden uzaklaşması gene yumuşama dedikodu altında ihanetin ve melanetin aklanma ve temize çıkarma uğraşları stratejik bir tuzak olarak karşımızdadır.
Politikasızlık içinde kıvranan rotasını kaybeden istikametinden şaşan Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin yumuşama veya normalleşme çağrıları zemzem diye ikram edilen baldıran zehrinden başka bir şey değildir. Nitekim Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı'nın Kıbrıs sorunun çözümünü vatan toprağında pay vermekle mümkün olacağını söyleyen eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'yı ziyaret etmesi akıl tutulması olduğu kadar 50. yıl kutlamalarına gölge düşüren bir aymazlıktır. Yunanistan Başbakan'ının Güney Kıbrıs'ı ziyareti sırasında Türk askeri ve Türkiye'nin garantörlüğünün olmayacağı bir çözümden bahsetmesi Cumhuriyet Halk Partisi'nin Kıbrıs'ta aradığı ve arzuladığı normalleşme hezeyanının bizzat somut karşılığıdır. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin milli tezlerimizi ve üzerinde oynama yapılamayacak egemenlik çıkarlarımızı müdafaada vahim nitelikli tenakuz ve çarpıklık içinde olduğu besbellidir.
"KIBRIS SADECE ÜZERİNDE HAYAT SÜRÜLEN BİR ADA DEĞİLDİR"
Kıbrıs Barış Harekâtı'nın 50. yıl dönümü münasebetiyle Kıbrıs Türk halkıyla kucaklaşmak, hasret gidermek, ortak bir gelecek etrafında kenetlenmek kuşkusuz milli bir heyecan yaratmıştır. Türk milleti tek yürek halinde Kıbrıs davasına inanmakta ve arkasında durmaktadır. Kıbrıs Türklüğünün zulümden ve zulmetten kurtuluş gününde soydaşlarımızla beraber olmak bu kutlu günde kabaran milli coşkuya şahit olmaktan şahsım adına büyük bir memnuniyet duyduğumu bilvesile açıklamak boynumun borcudur. Kıbrıs sadece üzerinde hayat sürülen bir ada değil, Türk milletinin tarihi ve şehitlik kardeşlik varoluş anıtıdır. Kıbrıs, muhterem ceddimizin göz nuru, gönül yurt olması yanısıra siyasi stratejik kültürel ekonomik jeopolitik miras ve müktesebatı ile bölgenin ve küresel sistemin kilit taşıdır. Bu nedenle tüm dikkatlerin odağı Kıbrıs'tır.
"GİRİT'TE NE YAPILDIYSA KIBRIS'TA DA AYNISI PLANLANMIŞTIR"
Öteden beri açık veya gizli hesaplaşmaların medeniyetler ve milletlerarası devam ede gelen seri ve sert mücadelelerin ağırlık merkezi Kıbrıs'tır. Kıbrıs Türklüğünün egemenlik haklarını ve tarihi emanetlerini göz ardı eden yok sayan hatta imhası için fırsat kollayan karanlık çevrelerin tahrikleri tacizleri ve tuzakları hiç bitmemiştir. On yıllar boyunca çözümsüzlüğün çözüm olarak dayatılması, kurulan müzakere masalarının ve makul uzlaşma vasatının tahrip edilmesi boşuna değildir. Çünkü Kıbrıs'ta barış huzur ve refah ikliminin tesisinden ödü kopanlar vardır ve bunların oyunları kesintisiz şekilde sahne almaktadır. Kıbrıs Türklüğünün onuruyla milli kimliğiyle dahası varoluş haklarıyla birlikte bağımsız yaşama gayesine tahammülsüzlük gösterenlerin nasıl bir yanlışa düştükleri her türlü izahtan varestedir. Girit'te ne yapıldıysa Kıbrıs'ta da aynısı planlanmıştır.
"KIBRIS TÜRK'TÜR, TÜRK'ÜN YURDUDUR"
Şayet Türkiye'nin 50 yıl önce müdahalesi olmasaydı, Kıbrıs Türklüğü, Hocalı'da, Kerkük'te, Doğu Türkistan'da ve Gazze'de yaşanan dramların, acıların ve insani felaketlerin aynısıyla karşılaşması mukadderdir. Sanmasınlar ki Taşkent, Taşpınar, Sinde, Günyeli, Yuvalı, Paşaköy, Kanlı Noel, Limasol, Gazimağusa, Geçitkale, Muratağa, Sandallar, Atlılar katliamlarını unuttuk. Sanmasınlar ki bebeklerimize, çocuklarımıza, kadınlarımıza, masum ve mazlum soydaşlarımıza yönelik kanlı saldırıları hafızamızdan çıkardık. 50 yıl önce, Ada'dan yükselen çığlıklara, kardeşin kardeşe feryat içindeki çağrılarına sessiz ve seyirci kalamazdık.
"ADA'NIN İLHAKINA HEVESLENENLERİN HAYALLERİ AKDENİZ'E GÖMÜLMÜŞTÜR"
Türkiye, Zürih ve Londra antlaşmalarından kaynaklanan garantörlük hakları temelinde 20 Temmuz 1974 sabahı "Ayşe'yi tatile, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerini de Kıbrıs"a gönderdi. Bu askeri çıkarma Kıbrıs Türklüğünün hürriyetini, can ve mal güvenliğini, asayiş ve barış özlemlerini temin hedefini esas almıştır. O günlerden bugünlere, düşmanca muamelelerin, insanlık dışı eylemlerin failleri ortadadır.
Yakıp yıkan, kırıp döken, vurup öldüren EOKA çetelerine karşı beklenen, yolu gözlenen Türkler gelerek soydaşlarına hayat verdi. Husumet cephesinin beli kırılmış, Osmanlı şamarı yüzlerine inmiştir. Ada'nın ilhakına heveslenenlerin hayalleri Akdeniz'e gömülmüştür. Bu harekat çiğnenmek ve öğütülmek istenen Kıbrıs Türklüğünün dirilişine ve ölü toprağını silkeleyip atmasına muzaffer bir hizmettir. Kıbrıs'ta işlenen vahşi cinayetlere, yapılan baskı ve zulümlere sözde medeni ülkeler tepkisiz kalırken, hatta alttan alta körüklerken, Türkiye haksızlığa boyun eğmemiş, soydaşlarımız çaresiz ve kimsesiz bırakılmamıştır. 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Türkünün gözyaşları silindi, ağıtlar dindirildi.
Beşparmak Dağları'na istiklal şerefinin ebediyen çıkmayacak izleri şehit kanlarıyla kazındı. Kıbrıs'taki ebedi Türk varlığı nice kahramanlıklarla yazıldı. Mehmetlerimizle Mücahitlerimiz ele ele vererek eziyetlere, çilelere, işkencelere, saldırılara ve suikastlara cesaretle direniş sergilemişlerdir. Kıbrıs Türklüğü bir yanda hürriyetine kavuşurken diğer yanda Türk milleti adaya barışın hakim olmasıyla ilgili kesin tavrını ve tarafını göstermiştir.
Güney Kıbrıs'ı ziyaret eden Yunanistan Savunma Bakanı'nın, 50'nci yıl kutlamalarını karalamak için 'Kıbrıslı Türklerin utanç şenlikleri' iftirası atması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığından rahatsızlığını telaffuz etmesi kabalık, korkaklık, su katılmamış küstahlık olarak değerlendirilmelidir. 50. yıl kutlamalarına 'utanç şenlikleri' demek bir müstevlinin hezeyanı, bir utanmazın hesap hatasıdır.
20 Temmuz Barış Harekatı, Kıbrıs Türklüğüne karşı yapılan soykırım teşebbüslerini sonlandırmış, EOKA'cılara bedel ödetmiş, Kıbrıs'ın bir Helen adası olmasını engellemiş, Kıbrıs Türkü'nün varlığını güvence altına alarak müteakiben 50 yıllık barış ve istikrar döneminin kapısını açmıştır. Bundan dolayı Türk düşmanları huzursuzdur, sancılıdır, uykuları kaçmıştır.
"KIBRIS'TA EŞİT HAKLARA SAHİP İKİ HALK VARDIR"
Kıbrıs Türklüğü duruşu, haklı mücadelesi, uluslararası hukuk kapsamındaki tanınma çabalarıyla ve Türkiye'nin sonuna kadar desteğiyle muhasımlarını çileden çıkarmaya devam edecek. Bir Yunan şarkıcının İzmir Çeşme'de Türk bayrağına ve Atatürk posterine karşı sergilediği saygısızlık ile egemenliğimiz altındaki bazı adalarda fiili durum yaratılması sabrımızı zorlayan ilkel ve istilacı ahlaksızlığa bir başka örnektir.
Bu kafa yapısıyla iyi komşuluk hukuku ilişkisi kurmanın ne kadar mümkün ve muhtemel olduğunun ayrıca ele alınması gereklidir. Kronikleşen ve düğümlenen Kıbrıs sorunu, başından itibaren çözümden ürkenlerin, haksızlığa ve hukuksuzluğa çanak tutanların eseridir.
1978'de Amerikan-Kanada planıyla başlamak üzere, malum sorunun halline ilişkin pek çok siyasi ve diplomatik mesai harcandı. Her seferinde çözümü sabote eden, mutabakata yanaşmayan Rum tarafı olmuştur.
Kıbrıs Türklüğünü azınlık mertebesine indirmek isteyenler kaotik atmosferden beslenen anarşik zihniyet ve zorbalardır. İki devletli vizyona kapalı duranlar, bununla yetinmeyip Kıbrıs Türklüğünün müktesep haklarını ve eşit statüsünü yok sayanlar artık bizim gündem konumuz, muhatabımız ve ciddiyetle konuşulacak muadilimiz değildir. CHP Genel Başkanı'nın, Kıbrıs'ta federasyon tezine ve AB sürecine aynen döneceklerini iddia etmesi Rumların değirmenine su taşıma gafletidir, çatlak bir sestir ve esef verici bir savrulmadır. Kıbrıs'ta eşit haklara sahip iki halk vardır. Kıbrıs'ta egemen iki devlet bulunmaktadır.
"KIBRIS TÜRK DEVLETİ MUHAKKAK TANINMALIDIR"
18 Temmuz 2024'te TBMM'de kabul edilen, "Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50'nci Yıldönümü" başlıklı tezkerede, "Kıbrıs Türk devletinin uluslararası toplumun bağımsız ve eşit egemen bir üyesi olarak hak ettiği yeri alması daha fazla tehir edilemez" açıklaması tarihi önemdedir. Bunun dışında bütün seçenekler müzakere ve mutabakat dışıdır. Bu gerçekler hilafına adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm ortamının yeşermesi hayal ötesi bir beklentidir. Ağır yaptırımlarla, haksız kısıtlamalarla, mesnetsiz ambargolarla Kıbrıs Türklüğünün taviz verip pes etmesini düşünenler inanıyorum ki yanıldıklarını er veya geç anlamak zorunda kalacaklardır. Eşitlik temelinde çözümden kaçmak bir defa çözümsüzlüğü siyasi strateji görenlerin hem tahakkümü hem de vurgun yemiş mantığıdır. Kıbrıs Türklüğünün eşit statüsüyle egemen eşitliği mutlaka teyit ve tescil edilmelidir. Uluslararası toplum Kıbrıs Türk halkının mahkum edildiği hukuk dışı ve insan haklarına aykırı izolasyonlara derhal son vermelidir. Kıbrıs Türk devleti muhakkak tanınmalıdır. Bunun dışında her öneri, her temenni ölü doğmaya müstahaktır.
Barış ve hürriyet üzerine bina edilen Kıbrıs Türk devleti ümit ediyorum ki, günü ve saati geldiğinde dünya çapında tanınacak, uluslararası toplumun eşit ve bağımsız bir üyesi olduğu tasdik edilecektir. Artık başkaca bir alternatif kalmamıştır.
2022'nin kasım ayında, KKTC'nin Türk Devletleri Teşkilatı'nda ve Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi'nde gözlemci üye statüsü kazanması, "uluslararası sistemde tanınması açısından ciddi bir adım" olmuştur. Bu adımın daha da ilerletilmesi, daimi üyelikle perçinlenmesi önümüzdeki en sıcak gündem konusu olmalıdır. Kıbrıs Türklüğü Türk dünyasının ayrılamaz parçasıdır.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'A TEŞEKKÜR
Bu hususta yoğun çaba gösteren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Türk Devletleri Teşkilatı'nın diğer üye ülkelerinin liderlerine teşekkür ediyorum. Geçen mayıs ayında Gambiya'nın başkentinde düzenlenen 15'inci İslam İşbirliği Teşkilatı Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde Kıbrıs Türklüğünün resmi olarak temsil edilmesi çok ciddi bir gelişmedir. Unutulmamalıdır ki Kıbrıs Türk'ü asla yalnız değildir, asla kimsesiz değildir, asla yetim değildir.
Ana vatan Türkiye, Kıbrıs Türk vatanını her şart altında bağrına basmaya, anıda olduğu gibi acıda ve sevinçte de bir olmaya, ortak bir gelecek ülküsü etrafında tek nefes olmaya her zaman olduğu gibi yine hazır ve kararlıdır. Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerine birlikte ulaşılacaktır.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın 2021'de Cenevre'de muhataplarıyla paylaşılan çözüm vizyonu egemen eşitliğin ve eşit statünün tezahürü için tek çare, tek çıkar yoldur. Bizim de iki devletli çözüm vizyonuna desteklerimiz tamdır.
Adada iki halkın çıkarını ve varlığını, aynı zamanda eşit egemenlik haklarını müzakere etmekten kaçan ve kaçınan bir anlayışın barışa hizmeti düşünülemez. Kıbrıs'ın huzuru demek Doğu Akdeniz'in huzuru demektir. Bu huzur ortamı içinde, Akdeniz'in potansiyel yer altı kaynaklarının adaletli ve hukuk temelli paylaşımından başka bir seçenek de bize göre yoktur. Kıbrıs'ın refahı bölgenin yükseliş ve toparlanışı demektir. Şartlar ne olursa olsun Türkiye, KKTC ile güçlü dayanışmasını sonuna kadar azimle sürdürecek, dostluk ve kardeşlik köprülerini titizlikle koruyacaktır.
"KIBRIS'IN TAMAMINDA HAK İDDİA EDENLERİN ULAŞACAĞI HİÇBİR YER YOKTUR"
20 Temmuz 1974'ün kutlu iradesi her zaman yaşayacaktır. Yükselen Türkiye, aynı şekilde yükselen KKTC anlamına gelecektir. Çünkü bizim iki devletimiz olsa da milletimiz tektir, adı da Türk'tür. Adanın ve tarihin gerçeklerinden tamamıyla kopuk, maksimalist, dürüstlükten uzak ve şımarık bir anlayışla Kıbrıs'ın tamamında hak iddia edenlerin ulaşacağı hiçbir yer yoktur. Güney Kıbrıs'ı İsrail'in lojistik merkezi haline getirme çabaları, Rum yönetiminin Yunanistan'la dayanışma içinde Larnaka'da deniz üssü kurma girişimleri istikrarsızlık ortamını tırmandırmaktan ve Gazze katliamına destek vermekten başka bir anlam taşımayacaktır. Bu yanlışın faili olanlar samimi değildir. Umudum bu vahim skandaldan geri dönülmesidir.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de kurduğu tarih, kültür ve stratejik üssü her türlü mütecaviz emele cevap niteliğindedir ve gerekirse askeri olarak da tahkim edilmelidir. Çözüm yollarını tıkayarak alınacak bir mesafe, ulaşılacak bir hedef yoktur. Verilen sözde durmak bir erdemdir. Kıbrıs Türklüğü erdemlidir, sözü de senettir. Egemen eşitlik temelinde yapılacak müzakereleri reddedenlerin, Kıbrıs Türk devletiyle Türkiye'nin alternatifsiz olmadığını bilmelerinde yarar vardır.
Bahçeli, Kıbrıs Türklüğünün 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı'nı kutlayarak, 50 yıl evvel adada Enosis barbarlığına karşı ayağa kalkan ve bu vesileyle sönmeyecek bağımsızlık meşalesini yakan şehitlere, dehşet verici saldırılarla hayattan kopartılan Kıbrıslı Türklere, Kıbrıs davasının yılmaz müdafisi merhum Dr. Fazıl Küçük ile merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a rahmet diledi.
"20 Temmuz 1974'te, hiçbir tereddüde düşmeden, küresel tehdit, telkin ve tesirlere aldırmadan adaya barış ve huzur getirmek, Kıbrıs Türklüğüne can simidi uzatmak maksadıyla doğrudan doğruya müdahale kararı alan 37'nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin haysiyet ve hamiyet sahibi üyelerini saygıyla anıyorum. Tarihi karar ve mesajımızı tekraren haykırıyorum: Kıbrıs Türk'tür, Türk'ün yurdudur, her zaman da böyle kalacaktır." diye konuştu.
"BİDEN'IN GİDİŞİ BİR MÜJDEDİR, NETANYAHU'NUN DA GİDİŞİ İKİNCİ MÜJDE OLACAKTIR"
Bahçeli, toplantının ardından bir gazetecinin "ABD seçimleri nasıl sonuçlanırsa Türkiye-ABD ilişkileri daha sağlıklı hale gelir?" sorusuna, "Biden'ın gidişi bir müjdedir, Netanyahu'nun da gidişi ikinci müjde olacaktır." yanıtını verdi.
TBMM'de komisyonda görüşmeleri devam eden sahipsiz hayvanlarla ilgili düzenlemeye ilişkin soru üzerine Bahçeli, "Türk milleti hayvanları sever, köpekleri dost kabul eder. O sebepten dolayı köpeklere karşı uygulanacak her türlü yanlışın karşısında durur. MHP de üzerine düşeni yapacaktır, hiç kimse merak etmesin. Köpeklere dost olanlar, köpekleri dost zannedenler sokaklara dökülerek, köpekleri taşlamaya devam etmesinler. Onlar çünkü Cenabıallah'ın bir yaratığıdır." dedi.
"BİZİM HEDEFİMİZ ADALETTİR, KENDİLERİ MUHATABIMIZ DAHİ DEĞİLDİR"
Toplantı sırasında Bahçeli, bir dosya göstererek şunları kaydetti:
"Bazı çevreler 2024 yılının içerisinde MHP'ye karşı çok büyük haksızlıklar, iftiralar, yalanlar, hakir görmeler, küçük görmeler, suçlamalarda bulunmuşlardır. Bunların toplamı 154 kişidir. MHP olarak basın mensuplarına, değerli kardeşlerime bu gerçeği hatırlatmak isterim. Sizlerle çok zaman beraber oluyoruz ama televizyonlarda ayrıldığımız şahsiyetler var. Onları kabul etmekte zorlanıyoruz ama yakın takip altındayız. Şu görmüş olduğunuz liste kimin, hangi gün, hangi saatte, hangi programda nasıl konuştuklarını, kimlerle konuştuklarını, MHP'ye hangi hakaretleri yaptıklarının toplamıdır. Bu dosya elimizdedir, günü geldiğinde bu dosya eyleme de geçecektir. Eylem hukuki nitelikli olacaktır.
'Bizi hedef gösteriyorlar' saçmalığından da korkaklığından da kendilerini kurtarsınlar. Onlarla muhatap olmayı dahi kabul etmeyiz. Ama hukuk zemininde mutlaka hesaplaşacağız. Bizlere her türlü hakareti yapıyorlar, saldırıyorlar, iftira ediyorlar, olayları olduğundan fazla abartıyor ve saptırıyorlar. Konuşulmaması gerekenleri konuşmaya mecbur ediyorlar. Bütün bunları dikkate alarak sizler cevap verdiğiniz takdirde, 'Bakınız bizi hedef gösteriyor.' diyorlar. Bizim hedefimiz adalettir, kendileri muhatabımız dahi değildir."