Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Tataristan Kazan ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
Öncelikle dün TUSAŞ'ın Kahramankazan'daki yerleşkesine yapılan hain terör saldırısında şehit olan 5 kardeşimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Türkiye'nin huzuru, güvenliği, savunması için çalışan TUSAŞ ailesine ve aziz milletimize "geçmiş olsun" diyorum. Alçak saldırıyı gerçekleştiren, biri kadın 2 terörist ölü olarak ele geçirilmiştir. Dün geceden itibaren saldırının cevabı kat kat fazlasıyla verilmeye başlanmıştır. Saldırıya yönelik adli soruşturmanın yanı sıra, istihbarat ve güvenlik birimlerimiz de kapsamlı çalışma yürütmektedir. Terörle mücadelemizi uhdemizde bulunan tüm imkanları kullanarak, çok boyutlu bir şekilde sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Terörün karanlık ve kanlı gölgesinin ülkemizin üzerinden tamamen çekildiği, aydınlık, huzurlu, güvenli bir Türkiye'yi inşa etme hedefimize mutlaka ulaşacağız. Savunma sanayiimiz inşallah bunun amiral gemisi olacaktır. Hainlere inat daha fazla çalışacağız, daha fazla üreteceğiz. Büyüyen, güçlenen, haksızlık ve hukuksuzluklara cesaretle itiraz eden Türkiye'den rahatsızlık duyanları, başarılarımızla daha fazla rahatsız edeceğiz.
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin'in davetine icabetle BRICS Zirvesi'ne katılmak üzere gerçekleştirdiğimiz Kazan ziyaretimizi tamamladık. Bu sabah yapılan genişletilmiş liderler oturumunda Ortadoğu'daki İsrail saldırganlığı başta olmak üzere, küresel, siyasi ve iktisadi meselelere dair tutumumuzu anlattım. Ayrıca ev sahibi Sayın Putin başta olmak üzere, zirveye katılan liderlerle ikili görüşmeler yapma fırsatım oldu. Bu çerçevede Venezuela Devlet Başkanı Sayın Maduro, Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Mirziyoyev, Vietnam Başbakanı Sayın Pham Minh Chinh, Kongo Cumhurbaşkanı Sayın Sassou Nguesso ile bir araya geldik. Diğer liderlerle de ayrıca birebir görüşmelerim oldu. Bu temaslarımda İsrail'in bir an önce durdurulması için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, farklı platformlarda yürüttüğümüz çabalara destek istedim. Karşılıklı saygı ve kazan-kazan formülüyle BRICS'le ilişkilerimizi geliştirme noktasında neler yapılabileceğini ele aldık. Önemli kısmı bizim gibi G20 üyesi olan BRICS ülkeleri dünya yüzölçümünün yaklaşık yüzde 30'unu, nüfusunun yüzde 45'ini kapsıyor. Küresel petrol üretiminin yüzde 40'ı, mal ihracatının yüzde 25'i, ticaretin 5'te 2'si de yine BRICS ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Sadece bu veriler bile BRICS platformunun ekonomik açıdan önemini göstermektedir. Türkiye de kendi menfaatleri ekseninde BRICS ile iş birliğini önümüzdeki dönemde de ilerletme arzusundadır.
TUSAŞ'a yönelik hain saldırı ile ilgili son bilgileri merak ediyoruz. Zamanlaması açısından bakıldığında ne dersiniz? İlk açıklama ve bilgilere göre saldırı terör örgütü PKK tarafından yapılmış görünüyor. Dolayısıyla TUSAŞ'ın seçilme amacı sizce nedir? BRICS toplantısı ve üyelik başvurusu nedeniyle dış bağlantılı olma ihtimali konusunda bir istihbarat var mı? İsrail' in bu saldırının arkasında olduğuna ilişkin iddialar da gündeme geldi, bir bulgu var mı?
Bu terör saldırısında TUSAŞ gibi güzide bir kuruluşumuzun seçilmiş olması manidardır. Teröristler sadece bir kuruluşu değil, Türkiye'nin huzur ve güvenliğini hedef almışlardır. Kahramanlarımız canları pahasına TUSAŞ'ımızı, yani Türkiye'nin aydınlık geleceğini savunmuşlardır. Maalesef hain saldırıda şehitler verdik, 5 şehidimiz, bunun yanında çok sayıda yaralımız bulunuyor. Başımız sağ olsun. Yaralılarımıza Allah'tan acil şifalar diliyorum. Hem bu gözünü kan bürümüş canilerle mücadele edeceğiz, bu konuda durmak yok, hem ülkemizi müreffeh geleceğe taşıma azmimizden asla taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Nitekim Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız İbrahim Kalın dün akşam bu saldırının sonrasında hemen Ankara'ya döndü ve bütün gelişmeleri yerinde bizzat takip etti. Bizler de Tataristan'dan bu gelişmeleri takibe devam ettik. İstanbul'da bulunan Milli Savunma Bakanımız Yaşar Güler, hemen İstanbul'dan Ankara'ya geçti. Ankara'daki Cumhurbaşkanı Yardımcım Cevdet Yılmaz, İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya anında hadiseye müdahil oldular. Bütün güvenlik güçlerimiz anında teröristlere müdahale ederek, çok kısa zamanda saldırıyı gerçekleştiren kadın teröristi etkisiz hale getirdiler. Terörist kendi kendini bildiğiniz gibi öldürmüş oldu. Bu terör saldırısının Suriye'den bir sızma hareketi şeklinde gelişmiş olduğunu özellikle öğrenmiş bulunuyoruz. Buna yönelik de tüm gece boyunca 40 ayrı noktaya operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlarla da teröristlere çok çok ağır bedeller ödetildiği de ortada.
Türkiye, terörle mücadelesinde büyük mesafe aldı. Bundan sonra terörle mücadele nasıl devam edecek? "Terörsüz bir Türkiye inşa edelim" demiştiniz, bu nasıl olacak?
Terörle mücadeleden kesinlikle taviz vermemiz mümkün değil. Bu, kararlılıkla devam edecek ve terörü kaynağında yok etme politikamızı yine aynen sürdüreceğiz. Bundan da taviz söz konusu değil. Teröre sebep olan siyasi ve toplumsal nedenlerden finansal kaynaklara, dış desteklere kadar geniş bir yelpazede mücadele stratejisi belirledik. Bu stratejiyi çok boyutlu ve daha kapsamlı bir şekilde devam ettireceğiz. Şunun bilinmesini isterim, teröristler kukladır, bunlar taşerondur. Bizim hedefimiz terörsüz bir Türkiye'dir. Bundan taviz vermeyeceğiz, veremeyiz. Hedefimiz tam bağımsız, bir, bütün ve müreffeh Türkiye'dir. Kesinlikle şu andaki hükümetimizin "laf ola beri gele" şeklinde bir anlayışı söz konusu değildir. Biz terörü tamamen kaynağında kurutmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun kaynağı Suriye mi, Suriye… O zaman oradaki kaynak neyse biz orada gereğini, dün akşam yaptığımız gibi yaparız. Bundan sonraki süreçte de aynen bu şekilde bu kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Birliğimize saçılan nifak tohumlarını temizlemek, bu ayrık otlarını ayıklamak ve hepimizin olan bu vatanı aydınlık yarınlara hep birlikte taşımak zorundayız ve taşıyacağız. Bundan da taviz söz konusu değil. Bölgemizdeki gelişmeler bu gerçeği bir kez daha önümüze koymuştur. Ayrışan değil, kucaklaşan Türkiye idealine doğru kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz.
PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG ile mücadele ne durumdadır? Bununla birlikte Amerika'nın bölgeden çekilmesine yönelik tartışmalar uzunca bir süredir devam ediyor. Eğer böyle bir şey olursa PKK Suriye'de himayesiz kalır ve tasfiye edilir, böyle bir değerlendirmeniz var mı?
Terör örgütü PKK'nın Suriye'deki kolu olan PYD/YPG özellikle terk edilmeye, yalnız bırakılmaya mahkumdur. Amerika bu terör örgütünü bir süre kucağında taşır, ama o süre dolunca da bunları kendi başına bırakmak zorunda. Suriye'deki istikrarsızlıktan faydalanan terör örgütünün, bazı Batılı ülkelerin himayelerine girmek için gösterdikleri gayret boşunadır. Bu ilanihaye devam etmez. Amerika'nın bölgeden çekileceği yönündeki tartışmalar, hatırlayın uzun zamandır sürüyor. Çekilmenin taktiksel olacağı, stratejik bir çekilme olmayacağı da tartışmaların uzamasıyla zaten ortaya çıktı. Amerika'nın bölgedeki terör örgütlerini kendi çıkarları ve İsrail'in güvenliği için kullandığı artık bilinen bir gerçek. Amerika bölgede İsrail'e her türlü araç, gereç, mühimmat tüm destekleri veriyor mu, veriyor. Para veriyor mu, veriyor. Bizim gözümüz de, kulağımız da topraklarımızın yanı başında yaşanan bütün gelişmelere açıktır ve bunlardan da taviz veremeyiz. Biz kendi topraklarımızın korumacısı, onların hamisi olacağız. Suriye'den veya farklı yerlerden bize herhangi bir sızma hareketi olabileceğini her an düşünmek durumundayız. Onun için de bütün güvenliğimizi ona göre almak durumundayız. Biz bölgedeki tüm terör örgütleriyle mücadelemizi kendi milli çıkarlarımız, sınırlarımızın güvenliği için sürdürüyoruz. Buna devam edeceğiz.
BRICS Zirvesi'ne katılarak önemli temaslarda bulundunuz. Şunu sormak istiyorum, Türkiye'nin BRICS'e üyelik başvurusu kamuoyunda duyulduktan sonra başlayan bir yön değişimi tartışması, soru işareti vardı. Siz de önceki açıklamalarınızda "BRICS'e katılma isteği NATO'ya alternatif değil" vurgusu yapmıştınız. Kazan Zirvesi sonrasında gelinen noktayı sormak istiyorum, Türkiye'nin durduğu yeri nasıl değerlendirirsiniz? Bir de Türkiye Kazan Zirvesi'nden ne tür sonuçlarla ayrılıyor?
BRICS yükselen ekonomilerin özellikle bir arada olduğu büyük bir platform. Bu gerçeği görmek durumundayız. Türkiye olarak BRICS ile ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. BRICS üyesi ülkelerle ikili olarak zaten uzun yıllara dayalı ilişkilerimiz, birlikteliğimiz söz konusu. BRICS de diğer platformlar ve uluslararası oluşumlar da bizi ekonomik açıdan güçlendiren unsurlardır. Bunları da biz görmezden gelemeyiz. Hem Doğu hem Batı ülkesi olduğumuzu sürekli anlattık. Türkiye'nin BRICS ile iş birliğini ilerletmesi, ekonomik ortaklıklarımızın sayısını artırmayı karşılıklı saygı çerçevesinde bu dayanışmayı sürdürmemiz, "kazan-kazan" esasına göre hem BRICS ülkelerinin hem de ülkemizin çıkarınadır. Nitekim başta dönem başkanı olarak Sayın Putin olmak üzere yaptığımız ikili görüşmeler, bunları çok açık net ortaya koyuyor. Bu anlayıştan birilerinin bize yapmış olduğu telkinlerle vazgeçemeyiz. Kendi kararımızı kendimiz vermek suretiyle yolumuza devam edeceğiz.
BRICS Zirvesi'nde "alternatif finans sistemi" dillendirildi. Sizin bu konudaki görüşlerinizi evvelden beri biliyoruz zaten. ABD Başkan adaylarından Donald Trump geçtiğimiz günlerde "Doları rezerv para birimi olmaktan çıkaran ülkelerin mallarına yüzde 100 vergi getirilebileceği" tehdidinde bulundu. Bu durumda mevcut finans sistemine alternatif bir finans sistemi hayata geçirilebilir mi?
Burada amacımız mevcutları birbiriyle yarıştırmak değil. Bizim yerli ve milli paralarımızla yolumuza devam etmemiz lazım. Sayın Trump, Amerika Birleşik Devletleri'nin başında bulundu. Bu tür bir görüşü olabilir. O zaman da biz kendileriyle finans sektörüyle ilgili tüm konuları görüştük. Bunları kendileriyle paylaştık. O zaman ne için buna müdahale etmediler? Yerli ve milli paralarla hangi ülke ile bu adımı atabiliyorsak atarız. Burada amacımız 'kazan-kazan' esasına dayalı olarak finansal sektörü ayağa kaldırmaktır. Bu konuda Amerika olsun, Batı ülkeleri olsun herkes adımını buna göre atacak olursa biz de kazanırız, onlar da kazanır, Amerika da kazanır. Biz yıllardır milli paralarla ticaret politikasını savunuyoruz. Bu, ikili ticaretin döviz baskısından kurtarılmasını sağlar. Ülkelerin ticari faaliyetlerine başka ülkelerin müdahil olmasının önüne geçer. Milli paralarla ticaret aynı zamanda özgür ticarettir. Aynı şekilde ödeme sistemlerinde çeşitliliğin olmaması da finans piyasalarının şoklara karşı kırılganlığını artırıyor. Dolayısıyla alternatif bir finans ve ödeme sistemi hem uluslararası ticareti kolaylaştırır hem de çeşitlendirir.
İtalya, İspanya gibi bazı ülkeleri dışarıda tutarsak Batı'nın İsrail'in Gazze'deki uyguladığı soykırıma ve Lübnan'da yaptığı katliama sessiz kaldığını görüyoruz. Sizin BRICS Zirvesi'nde yaptığınız ikili görüşmelerde diğer ülkelerin yaklaşımı nasıldı? Bu konuda ne düşünüyorlar ve Batı'dan hangi noktada ayrışıyorlar?
Bu zikrettiğiniz ülkeler bu konuda gerçekten kararlı. Onlar Filistin'e destekten taviz vermiyor. Biz bundan sonraki süreçte de gerek İspanya gerek İrlanda gerekse Norveç ve Slovenya gibi ülkelerle bu dayanışmamızı sürdürme kararlılığındayız. Birlikte adım atarsak güç kazanabiliriz. Batı maalesef kendini İsrail'e karşı borçlu hissediyor. Mesela Almanya Nazi döneminde yaşananlar nedeniyle kendilerini İsrail'e karşı sorumlu görüyor. Bazı Batılı ülkelerin de tutumu aynı şekilde. O dönemde Avrupa Yahudilerine karşı Nazi yönetiminin yaptıklarına sessiz kaldıkları için bir borç ödeme yöntemi olarak İsrail'in soykırımına sessiz ve tepkisiz kalıyorlar. Yani Batı, bir anlamda borcu borçla kapatmaya çalışıyor. Fakat şimdi de Filistinlilere karşı borçlanıyorlar, bu dönemin Nazileri haline gelen İsrail'e kol kanat gererek torunlarına utanç verici bir geçmiş bırakıyorlar. BRICS üyelerinin de Filistin'in haklı davasına ve İsrail'in hedefindeki Lübnan'a daha fazla destek vermelerini, İsrail saldırganlığına yüksek sesle "dur" demelerini bekliyoruz.
Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail'e silah satışını durdurmasına yönelik bir girişim başlatmıştınız. Ardından İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'yle de bu durumu görüştüğünüzü biliyoruz. İspanya, İrlanda ve Fransa'dan da buna yönelik bir açıklama gelmişti. Yine BRICS üyelerine de bu girişimi desteklemeleri çağrısında bulundunuz. Bu konuda bir ittifak politikası uygulamak ve benzer ülkeleri bir araya getirerek, ülkeleri İstanbul'da toplamak noktasında bir gelişme olur mu?
İsrail'i durdurmak, onların bebekleri, çocukları, anne ve babaları öldürmesinin önüne geçmek için silaha erişimin önünü kesmemiz şart. Şu an itibariyle Amerika ve Almanya başta olmak üzere birçok ülke maalesef verdikleri silahlarla İsrail'in katliamını sürdürmesine destek oluyor. Biz de Birleşmiş Milletler çatısı altında bu soruna bir çözüm olması, İsrail'e kapsamlı bir silah ambargosu konulması için girişim başlattık. Bu çağrımıza destek verenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Umarız 'İnsanlık İttifakı' olarak bu girişimimizi başarıya ulaştırır ve kalıcı barış için bir kapı aralarız. Ateşe benzin dökenlere inat bu yangını söndürmek için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. İsrail'e karşı silah ambargosu çağrımızın İtalya, İspanya, İrlanda ve Fransa gibi ülkeler tarafından da yapılmış olması, konunun giderek daha fazla gündeme geldiğini gösteriyor. Demek ki sadece biz değil, pek çok ülke İsrail'in pervasızca, orantısız güç kullanımından rahatsız. Ama gelinen aşamada Türkiye'nin başını çekeceği ülkelerin, insan hakları ve uluslararası hukuk konularında daha güçlü bir ses çıkartması gerekiyor. Diplomatik zeminin güçlendirilmesi, alternatif bakış açıları geliştirilmesi ve uluslararası baskının artırılması için ne gerekiyorsa yapılmalı ve insanlığa kasteden bu terör devleti durdurulmalıdır.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la görüşme, temas bir süredir konuşulan bir başlık. Acaba Sayın Putin'le bu görüşmeniz sonrasında yeni bir gelişme, yeni bir durum beklenebilir mi?
Biz, sürecin en başından bu yana hep Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasından ve komşumuzda kalıcı, adil, kapsayıcı bir barış ve huzurun tesisinden yana olduğumuzu vurguluyoruz. Terör örgütleriyle ayrımsız mücadele anlayışımızda sınırlarımızı korumanın yanında bu tutumumuzun da payı vardır. Bölgemiz bir ateş çemberine dönmüş durumda ve her geçen gün maalesef bu çember daralıyor. Suriye yönetiminin Türkiye ile samimi ve gerçekçi bir normalleşmenin kendilerine sağlayacağı faydaları anlayarak adımlarını ona göre atması temel beklentimizdir. Umarım önümüzdeki dönemde bu konuda yapıcı bir adım görür ve Türkiye-Suriye normalleşmesini inşa ederiz. Çünkü o bölgedeki istikrarsızlık bir bataklığın sinekleri topladığı gibi terör örgütlerini, kirli emelleri olanları oraya biriktirdi. Onları dağıtmanın yegane yolu o bataklığı kurutup orayı gül bahçesine çevirmekten geçer. Rusya'nın Suriye yönetimi üzerindeki etkisi herkesin malumu. Sayın Putin ile tüm bu konuları, bizim durduğumuz noktayı, beklentimizi konuştuk. Sayın Putin'e, Beşar Esad'ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması çağrımız oldu. Sayın Putin, Esad'a bu adımı atması için herhangi bir çağrıda bulunur mu? Onu da zamana bırakıyoruz.
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz misafirinizdi. Türkiye'ye yönelik silah ambargosunun kaldırılmasına ilişkin beklentiler vardı. Basın toplantısında onların kaldırılmasına dönük çok net konuşmadı. Sadece Deniz Kuvvetlerine yönelik bir satış mevzusu konuşuldu ama o hep vardı. Onun dışına taşacak mı? Eurofighter'a izin verilecek mi? Bunları çok açık söylemedi. Siz kendisinden daha açık garantiler aldınız mı, izleniminiz nedir?
Kendisiyle yaptığımız ikili görüşmede Eurofighter konusunda olumlu adımlar atılabileceğini, gerek İngiltere gerekse Almanya'nın bu işe sıcak baktığını gördük. Şu an itibariyle de ilgili bakan arkadaşlarımız karşılıklı olarak görüşmelerini sürdürecek. Olay sadece Eurofighter ile sınırlı değil. Bunun dışında Deniz Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleriyle ilgili birçok alanda parça, makine alımları da buna dahil. İkili görüşmede olumlu yaklaşımları kendisinden aldık. Biz savunma sanayii konusunda ihtiyaçlarımızı attığımız adımlar sayesinde büyük oranda kendimiz karşılıyoruz. Ancak bazı kalemlerde zamana ihtiyacımız bulunuyor. Bu kalemleri de öncelikle müttefiklerimizden karşılama yoluna gidiyoruz. Bu süreç ne zaman tamamlanır uçakların temini aşamasına ne zaman geliriz onu zaman gösterecek. Umarız çok uzun sürmez.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rusya heyetiyle yaptığınız görüşmeye dair biraz daha detaylı bilgi vermeniz mümkün mü? Ukrayna Savaşı'nda ateşkes arayışları ve Türkiye'nin arabuluculuk misyonuna dair yeni bir konu gündeme geldi mi? Bir de Putin de bu savaşı bitirmeye dönük yeni bir irade gözlemlediniz mi?
Amerika'da Türkevi'nde Ukrayna Devlet Başkanı Sayın Zelenski ile yaptığım görüşmede olduğu gibi, Sayın Putin'in de daimi ateşkesin sağlanması noktasında bir arayışının olduğunu gördük. Bunu zaten Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Bey ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov İstanbul'da yaptıkları görüşmelerle teyit ettiler. Karadeniz Tahıl Koridoru'nun canlandırılması, mayınların temizlenmesi konularının yanı sıra, dün akşam Sayın Putin ve heyetiyle yaptığımız görüşmede de esir takaslarıyla alakalı beklentilerin olduğunu gördük. Şu anda bu esir takaslarına yönelik adımları da yakın takibe almış bulunuyoruz. Biz sorunların diplomasi yoluyla çözülmesi konusunda elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Arzumuz bir an önce iki ülke arasında barış için müzakereleri başlatmak, hayırlı neticeye ulaşacak yolu açmaktır. Buna muvaffak olmak için yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz. Savaşın kazananı, barışın ise kaybedeni olmayacağını vurgulamaya devam ediyoruz. Bu savaş elbet bitecektir, bizim gayretimiz daha fazla kan ve gözyaşı akmadan tamamlanması içindir.
Son dönemde Türkiye'de özellikle savunma sanayii destekleme fonunun artırılması noktasında birtakım tartışmalar yaşandı. Hava savunma sistemleri konusu bu kapsamda tartışıldı. Dün Putin ile görüşmenizde S-400'ün yeni fazı ve özellikle Türkiye'nin kurmaya başladığı Çelik Kubbe Hava Savunma Sistemleri ile ilgili ortak hareket edilmesi gibi bir durum söz konusu oldu mu?
Demir Kubbe ile bizim Çelik Kubbe projemizi birbirine karıştırmamız gerekiyor. S-400 konusuna gelince o zaten farklı bir adım. S-400'ün diğer fazıyla alakalı 'acaba birileri ne der?' diye bizim bir düşüncemiz yok. Onun kararını Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak biz veririz. Bu konuda hükümetimiz oturur, değerlendirmelerini yapar, kararını verir. Ama dediğimiz gibi Çelik Kubbe adını biz koyduk. Çelik Kubbe adını biz koyduğumuza göre bunun takvimini de biz belirleyeceğiz. Adımını da vakti saati geldiğinde savunma sanayii ile atarız. Bu konuda Türkiye'nin muhalefet partisi veya muhalifleri acaba ne diyor? Bütçe meselesinde muhalefet çılgına döndü. 'Niye şuradan para alıyorsunuz? Niye buradan para alıyorsunuz?' dediler. Biz kaynaklarımızı kendimiz temin ederiz ve bu kaynakları temin ettiğimiz zamanda da adımlarımızı atarız. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kaynak temini noktasında herhangi bir sıkıntının içinde değildir. Vakti saati geldiğinde adımını atar, kaynaklarını üretir ve Çelik Kubbe'sini de yapar. Burada önceliğimiz kendi ihtiyaçlarımızın eksiksiz karşılanmasıdır. Savunma sanayiinde geldiğimiz noktaya nasıl aşama aşama ulaştıysak, daha ileri hedeflerimize de sağlam adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz.
Bir taraftan Çin'den gelen milyar dolarlık yatırımların haberlerini yapıyoruz, bir taraftan "Çin Dünya Ticaret Örgütü'ne Türkiye'yi şikayet etti" şeklinde haberler geliyor. Ankara-Pekin ilişkileriyle ilgili vizyon nedir? Ben Nisan'da gittiğimde Çinli yetkililer "biz Sayın Cumhurbaşkanını ülkemize bekliyoruz" demişlerdi. Nereye doğru evrilecek Çin'le ilişkimiz?
Çin ile geçmişten bugüne uzanan bağlarımız bulunuyor. Birbirlerini etkileyerek gelişmiş iki büyük uygarlığın mirasçılarıyız. İlişkilerimizi bu bağlar üzerine inşa ediyor, köklü yeni bağlar oluşturmak için çalışıyoruz. Çin dünya siyasetinde de ticaretinde de son derece etkin bir ülke. Stratejik ortaklık düzeyindeki ilişkilerimizi geliştirmek için yeni adımlar atabiliriz. Çinli dostlarımızla ikili ticaret hacminin artırılmasından, yatırım potansiyellerine kadar birçok başlığı zaman zaman ele alıyoruz. Biz Çin'den yakın zamanda bir ziyaret bekliyoruz. Ondan sonra da biz iade-i ziyareti yaparız. Sanıyorum bu çok uzun bir zaman almayacak. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bize bir ziyaret gerçekleştirecek, ardından da biz kendilerine bir ziyaret yapacağız.