Başkan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti grup toplantısında konuştu. Erdoğan, yolsuzluk operasyonu sonrası yaşananları değerlendirdi, "Heybedeki büyük turplar daha dökülmedi!" dedi. Erdoğan, yolsuzluğun farklı kollarının olduğunu da belirterek, 'Ahtapot' benzetmesi yaptı. Erdoğan, dosyanın ilerleyen süreçlerinde herkesin büyük yolsuzluğun uzandığı yeri daha net şekilde göreceğini söyledi.
Başkan Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
81 vilayetimizin her karışında bütüm mahalle ve köyleride 1 ay boyunca bir gönüle daha girmek, bir yaralı kalbe daha dokunmak için koşturan yol arkadaşlarıma özellikle siz milletvekillerine şükranlarımı sunuyorum. Grup toplantısında yapacağımız istişare ve değerlendirmelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
AK Parti'de eski diye bir kavrama yer yoktur. Partimizin temsilcisi olduğu kutlu davaya bağlılığını ifade eden herkes ebedi ve ezeli AK Partilidir.
Bize yönelik husumetlerin bir kısmı da soygun çarkını bozmamızdır. 23 yıl boyunca en büyük tepkiyi bunlardan gördük. Bu yağmacıların kuyruk acısı hala dinmedi.
"TÜRKİYE EKONOMİSİNE YÖNELİK SABOTAJIN HESABI SORULACAK"
Demokrasimize yapılan saldırıların milli iradeye yönelik ihanetlerin sebebi hukuk önünde tek tek sorulmuştur. Bundan sonra da Türkiye ekonomisine yönelik sabotajın hesabı yargı önünde sorulacaktır. İhanete bulaşanlar eninde sonunda adalete hesap verecekler. Ülkeyi ve milleti ateşe atacak kadar gözü dönmüşleri asla unutmadık, unutmuyoruz.
Yanan otobüslerin, çalışmayan merdivenlerin suçu vatandaşa yükleniyor. Vergilerden aktarılan kaynaklar, hizmet yerine birilerinin şahsi çıkarları için kullanılıyor. Heybedeki büyük turplar ortaya saçıldığında bırakın milleti, kendi yakınlarının yüzlerine bakamayacaklar. Bilgi ve belgeleri getirenleri hepsi bizzat CHP'lidir.
Elbette siyasetçi olarak, herkes gibi insanların da değişeceğini kabul ediyor, örneklerini de bizzat görüyoruz. Ama aynı zamanda kuzu postuna bürünmüş sırtlanları, sureti haktan gözüken fitnecileri, kuşağındaki hançeri sırtımıza saplamak için yanımızda, yöremizde dolaşan riyakarları da çok ama çok iyi biliyoruz.
Şu noktaya dikkatlerinizi özellikle çekiyorum. Biz meseleye Hoca Ahmed Yesevi'den, Yunus'tan, Mevlana'dan, Hacı Bektaş-ı Veli'den, Hacı Bayram-ı Veli'den ve daha nice gönül sultanlarından aldığımız ilhamla bakıyoruz. Bu kadim öğreti bize, ülkemizdeki 85 milyonun tamamını, insanlık aleminin de ulaşabildiğimiz kadarını kucaklamakla mükellef olduğumuzu söylüyor. Hukuktaki masumiyet karinesi gibi, siyasette de beyan karinesi esastır. AK Parti'nin kapısını çalıp selam veren herkesi içeriye buyur etmekle mükellefiz. Hatta sokak sokak, ev ev dolaşıp insanları bu çatının altına davet etmek, en başta gelen vazifemizdir. Bize gelen insanlara da Allah'ın onlara soracağı soruları değil, ülkeyi yönetmekle sorumlu bir siyasi teşekkülün mensuplarının soracağı soruları yöneltmek mecburiyetindeyiz. Yani partimizi teşrif eden kişilere inancını, kökenini, meşrebini, günahını sevabını değil; ihtiyacını, beklentisini, sıkıntısını sorup, bunların çözümü için gayret göstermekle sorumluyuz.
Bu asli görevimizi asla ihmal etmeden, geçmişten bugüne yaşadıklarımızı da hafızamızdan silmeden geleceğe doğru en güçlü şekilde nasıl yürürüz? İşte bunun arayışında olacağız. AK Parti Meclis Grubunun üyeleri olarak sizlerden, bu bakış açısını asla kaybetmemenizi istiyorum. Bunları her daim zihninizde ve kalbinizde canlı tutmanızı özellikle rica ediyorum.
Günlük hadiselerin hercümerci içinde bizi biz yapan vasıflarımızı ihmal etmeyecek, kaçınılmaz bir gerçek olan konjonktürün gereğini yaparken asıl rotamızdan kesinlikle sapmayacağız. Bizim ülkemize kazandıracak daha çok eserlerimiz, projelerimiz, yatırımlarımız, daha çok hizmetlerimiz var. Bunları hayata geçirmek için önce Allah'a, sonra da milletimize ve milletimizin bize vereceği güçlü desteğe güveniyoruz. Sizlerden bu doğrultuda çok daha fazla gayret, çok daha yoğun çalışma bekliyorum.
Uzunca bir süredir dile getirdiğimiz, bazılarının rahatsız etse de yaşanan gelişmelerin hakikatin ta kendisi olduğunu gösterdiği bir tespitimiz var. Türkiye'nin kaderiyle AK Parti'nin ve Cumhur İttifakı'nın kaderi iç içe geçmiş, bütünleşmiş, yekvücut olmuştur. Son dönemde yaşanan gelişmeler, bu tespiti bir kez daha ve çok çarpıcı şekilde ispatlar niteliktedir. Bakın, Cumhur İttifakı olarak Türkiye Yüzyılı vizyonuyla 2023 seçimlerini kazanıp Cumhurbaşkanlığını aldık ve Meclis'te çoğunluğu sağladık. Ancak geçen yıl yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde arzu ettiğimiz neticelere ulaşamadığımız gibi, hiç olmayacakmış gibi kayıplarla da karşı karşıya kaldık.
Türkiye bir anda adeta belediyeler bağlamında 1989-1994 yılı dönemine geri döndü. Şehirlerimiz ve oralarda yaşayan on milyonlarca insanımız, eser ve hizmet namına hiçbir çalışma göremedikleri gibi üstüne bir de hakaret işitiyorlar, oy verdiklerinden hizmet bekledikleri için aşağılanıyorlar. Yanan otobüslerin, çalışmayan merdivenlerin, aksayan hizmetlerin suçu bile seçmene, İstanbullu kardeşlerimize yükleniyor. Belediyelere, milletimizin dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerle aktarılan kaynakların eser ve hizmet yerine birilerinin şahsi hırsları ve çıkarları için kullanıldığı ortaya çıkıyor. Bilhassa İstanbul'un Büyükşehir'i ve kimi ilçe belediyeleriyle yolsuzluk, hırsızlık, irtikap konusunda, affınıza sığınarak söylüyorum, yamyamlığın kitabını yazdığı anlaşılıyor.
Üniversite sınavını kazanan yüz binlerce gencin hakkının yenildiği, usulsüz diplomayla başlayıp bütün şehri adeta bir ahtapot gibi saran rüşvet ve haraç çarkıyla devam eden rezilliklerin boyutu son operasyonla beraber gün yüzüne çıkmış oldu. Güya yakıt tankeriyle taşınan milyonlarca liralık sebze meyveden, İstanbul halkının en mahrem bilgilerinin üç beş milyon dolar için yabancılara peşkeş çekilmesine, tutarı yüz milyarlarca lirayı bulan hırsızlıklardan, basında ve sosyal medyada halkın parasıyla beslenen tetikçilere varıncaya kadar her türlü gayrimeşruluk, her türlü hukuksuzluk var. Öyle ki İstanbul'un CHP'li belediyelerindeki yolsuzlukları dizi yapmaya kalksanız, Brezilya dizilerinden daha fazla malzemeyle karşılaşırsınız. Üstelik bunlar, henüz heybede duran büyük turplar ortaya dökülmeden, CHP'nin bizzat içinden gelen belge ve bilgiler ışığında güvenlik güçlerinin ve yargının elde ettiği suçlar. Heybedeki büyük turplar ortaya saçıldığında bunların, bırakın milleti, kendi yakınlarının suratlarına bakacak yüzleri dahi kalmayacak.
Ortada bunca yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, alavere dalavere, sahtekarlık varken; hakkı, hukuku, adaleti dilinden düşürmeyen CHP yönetimi iddiaları aydınlatmak yerine ucuz siyasete yönelmeyi tercih etti. Yargının iddialarının hiçbirine cevap veremeyen CHP yönetimi, insanları sokağa döküp ülkede kaos çıkarmaya çalışarak skandalı örtbas etme çabasına girişti. Dikkat buyurunuz. Çalana değil, yakalayana kızıyorlar. Görevini yapanları değil, yolsuzluğa bulaşanları savunuyorlar. Belediye başkanlarının kurduğu haraç ve rüşvet düzeninin bedelini sokaklara döktükleri seçmenlerine ödetmeye kalkıyorlar. İşbirliği yaptıkları marjinal örgütlerin yol açtığı rezaletleri sahiplenerek girdikleri tehlikeli yolu iyice içinden çıkılmaz hale getiriyorlar. Daha da ötesi, bütün bunların faturasını bize, şahsımıza, hükümetimize ve partimize keserek gerçekleri ters yüz etmeye çalışıyorlar.
Şu gerçeği tüm milletimin bilmesini, anlamasını istiyorum. Yolsuzluğu yapan, rüşveti alan, paraşütle diploma sahibi olup yüz binlerce gencin hakkını yiyenler CHP'li. Bu paraların bir kısmını siyasi ajandaları için kullanan, bir kısmını da kurdukları suç örgütü üzerinden şirketlerine aktaranlar, onlar da CHP'li. Soruşturma başlayınca hem emniyette hem savcılıkta itirafçılık sırasına girenler CHP'li. Soruşturma derinleştikçe savcılığa yeni belge ve bilgi yağdıranlar CHP'li. Suç örgütünün medyada ve sosyal medyada kullandığı tetikçilerden, trol ordularından yılan, yorulan, bıkanlar CHP'li. Kurultayda şaibe var diyerek mahkemeye şikayette bulunanlar CHP'li. Dönen dolapları, alınan rüşvetleri, yapılan hırsızlıkları ekran ekran dolaşıp anlatanlar CHP'li. Ama suçlu AK Parti. Yazıklar olsun. Ya Allah aşkına, biz, böyle bir iç hesaplaşmanın neresinde olabiliriz? Sizin paylaşım kavganız sebebiyle başlayan yargı sürecini, niye bize mal ediyorsunuz? Partiniz içindeki ihbarcılık yarışına niçin bizi karıştırıyorsunuz?
Son olayda da, tıpkı filmlerde olduğu gibi soyguncular birbirine girmiş, suç ortakları birbirini satmış, gidip polise ve yargıya ihbar etmiştir. Şu an bunun artçı sarsıntılarına şahit oluyoruz. Herkes gibi biz de güvenlik güçlerimizin ve yargının görevini yapmasını, yürütülen soruşturmanın neticelenmesini, mahkemeler tarafından suçlu bulunanların cezalandırılmasını bekliyoruz. Yürütmenin başı olarak, elbette her kurumun işini en iyi şekilde yapmasını gözetiyoruz. "Cumhur'un Reisi" olarak; tabii ki vatandaşımızın hakkının, hukukunun, evladının boğazından kısarak verdiği kaynakların üç-beş haydut tarafından gasp edilmemesi için her türlü adımın atılmasını sağlıyoruz. Fakat bunları yaparken, Anayasa'nın bize verdiği yetkilerin, görev ve sorumlulukların dışına asla çıkmıyoruz.
Buradan, başta muvazeneyi iyice yitiren CHP Genel Başkanı olmak üzere, CHP yönetimine şunu hatırlatıyorum: Seviyeyi ne kadar düşürürseniz düşürün, boşuna… Macun bir defa tüpten çıkmıştır. CHP'deki iç savaş sebebiyle de olsa, yolsuzluk çarkınız deşifre olmuştur. Pisliklerin üzerini örtemezsiniz. Dolayısıyla sağa sola çamur atmayı bırakın. Partiniz içindeki bilek güreşinde bizden destek alma hinliğini terk edin. Ağzı bozuk müptezellerle, sokakları terörize etmekten artık vazgeçin. Bodoslama daldığınız çukura bizi ve milletimizi çekmeye çalışmayın. Şayet kendinize zerre kadar saygınız varsa, biraz dürüst olun, şeffaf olun. Sadece koltuklarınızı borçlu olduğunuz para babalarına değil, millete karşı da sorumluluklarınızın olduğunu unutmayın.
Yaşananları, meşhur Rus yazar Soljenitsin'e atfedilen bir ifade çok güzel anlatıyor: Yalan söylediklerini biliyoruz. Yalan söylediklerini biliyorlar. Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar. Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz. Ama hala utanmadan, arlanmadan yalan söylüyorlar. Evet, hem belediyelere çöreklenmiş suç örgütünün mensupları, hem de CHP yönetimi bile bile millete yalan söylüyor. Evet, gerçekleri bile bile milletin karşısında rol yapıyor, tiyatro oynuyorlar. Evet, yapılan hırsızlıkları bile bile insanları kandırmaya çalışıyorlar.
CHP'liler, hadi bizim söylediklerimizi siyasi saiklerle dikkate almıyorlar, diyelim. Tam da adeta yaşanan son hadiseleri anlatan CHP'nin merhum Genel Başkanlarından Deniz Baykal'ın 2005 yılındaki Olağanüstü Kongre konuşmasındaki tespitlerine, herhalde bir itirazları olmaz. Ne diyor merhum Baykal: "Siyasette dürüstlük" diyor. "Önce ahlak" diyor. "Helal-haram korkusu" diyor. "Kanuna karşı çıkacaksın, ahlaka karşı çıkacaksın, hakka karşı çıkacaksın, yetimin hakkına karşı çıkacaksın, her babayiğidin harcı mı bu" diyor. "CHP'de bir daha İSKİ benzeri skandallar olmayacak" diyor. "Yolsuzluklara karşı mücadelenin savcısı da olurum, polisi de olurum" diyor. "Gürültüyle gerçekleri bastıramazsınız" diyor. "Bu kadar çamura bulaşmış bir belediye başkanını taşımak mümkün değildir" diyor. "Sen o paranla kimi ayarlarsın bilmiyorum, ama, CHP'yi ayarlayamazsın" diyor. "Yüksek Disiplin Kurulu üyemize içi para dolu rüşvet çantası gönderdiler" diyor. Velhasıl diyor da diyor… Kime diyor? Bir kısmı halen partide siyaset yapan CHP'lilere diyor. Tüm bunları kime söylüyor? CHP'lilere söylüyor. Peki, CHP'li yöneticiler, ortaya dökülen onca rezaletten sonra, Sayın Baykal'ın bu sözlerini, bugün hiç mi üzerlerine almıyorlar? 20 yıl sonra aynı sahnelere şahit olmaktan hiç mi utanmıyorlar? Yazık…İnanın çok yazık…
Türkiye'nin ana muhalefet partisinin içine düştüğü bu içler açısı hal, bizi hem üzüyor, hem öfkelendiriyor. Hale bakın, kalkıyor tüm medya gruplarını tek tek isim vererek şikayet ediyor. Bizi dünyaya şikayet ediyor. Benim Hazine ve Maliye Bakanımı aynı şekilde şikayet ediyor. Sen kimsin? Her şeyden önce senin gramın ne? Sen nasıl olur da Bakanımı şikayet etmeye kalkarsın. Hepsinden öte bu marjinal grupları Şehzadebaşı'na toparlayıp orada Şehzadebaşı Camii'nin yanındaki kabristanı adeta yerlebir ediyorlar. Ey Özgür Özel, heralde senin de bir gün kabrini bu şekilde hazırlayacaklar ve senin de kabrini birileri gelip ya kazar ya yıkar. Bu nasıl iştir? Bu kabristanları yıkmanın kime ne faydası var? Bunu hangi hakla nasıl yapıyorsunuz? Hepsi tarih, hepsi eser olarak muhteşem eserler ve bu eserleri ne yazık ki bu ahlaksızlar, bu edep yoksunu namussuzlar orada gelip yıkıyorlar. Bunlara eyvallah etmek mümkün değil. Orada tarih yatıyor. O tarihi eserleri bu şekilde yıkmaya yeltenmek yenilir yutulur bir iş değil. Onun için de şu anda biz yargımızla da bu işin üzerine gidiyoruz ve bu eylemlere katılanların da tespitini yapmak suretiyle bu yüzü maskeli olan teröristleri tespit edip onların da üzerine gideceğiz.
Türkiye'nin ana muhalefet partisinin marjinal sol örgütlerin, millete hakaret eden ağzı bozuk tiplerin, belediyeleri soyup soğana çeviren haramilerin oyuncağı haline gelmesi, bizi gerçekten rahatsız ediyor. CHP'nin genel başkanının polise taş atan, molotof atan, baltayla saldıran, ecdat yadigarı camilerimize hürmetsizlik eden soysuzlara kol kanat germesi, milletimiz gibi bizi de rencide ediyor. Şimdi çıkmışlar, pazartesi akşamı İstanbul'da yaşanan alçaklıkla ilgili nedamet cümleleri kuruyorlar. Laf cambazlıklarıyla, kelime oyunlarıyla, sosyal medyadan ahlakçılık yaparak, güya, küfürbazlarla aralarına mesafe koymaya çalışıyorlar.
Bu siyaset tüccarlarına bugün şunu sormak mecburiyetindeyim: İyi de, daha düne kadar millete küfür eden kişileri, protokolde baş köşeye oturtan, siz değil miydiniz? 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde ağzı bozuk tipleri kahramanlaştıran, siz değil miydiniz? Filistin'e destek mitingine katılan insanlarımıza saldıran vandalları savunan, siz değil miydiniz? Gezi olaylarında, çapulculara "çiçek çocuklar" diyerek sahip çıkan, siz değil miydiniz? Banka soyguncusu eşkıyaları yıllarca gençlere rol model olarak sunan, siz değil miydiniz? Mehmet Selim Kiraz savcımızın katillerini övenlere kucak açan, siz değil miydiniz? 85 milyonun karşısına çıkıp, yargı mensuplarımızı hem de evlatlarıyla, hem de ailesiyle tehdit eden, siz değil miydiniz? Cumhur İttifakı ortağımıza ve onun saygıdeğer genel başkanına dil uzatan, siz değil miydiniz? Milletin inancıyla, değerleriyle, kültürüyle kavgalı marjinal tipleri, partinizde karar mercilerine getiren, siz değil miydiniz? AK Partiye oy veren herkesin imha edilmesini söyleyebilecek kadar sefalet çukuruna batmış alçaklara akıl hocalığı yaptıran, siz değil misiniz?
Kusura bakmayın… Pazartesi akşamı yaşanan namussuzluğu zehirli dilinizle, siz hazırladınız. Millete hakaret edenlere, sırf AK Parti karşıtı, diye siz prim verdiniz.Siyasete nefret söylemlerini siz soktunuz. Bu milletin fertlerini yıllarca birbirine siz düşürdünüz. Bugün, güya rahatsız olduğunuz kötülüğü siz sıradanlaştırdınız. CHP yönetimi olarak, "siyaset yapıyoruz" bahanesiyle, bu kötülüğü yıllarca siz meşrulaştırdınız, siz yaygınlaştırdınız. Şunu bir defa açık ve net söylemek durumundayım: Pazartesi akşamı meydana gelen soysuzluk, CHP yönetiminin, ısrarla ve inatla sürdürdüğü nefret siyasetinin bir sonucudur. Bundan kaçamazlar, bundan kendilerini ayrı tutamazlar. Yaşanan bu alçaklığın en büyük sebebi CHP yönetiminin tükenmişliğidir.