20 yaşındaki E.E. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği bölümünde okuyordu. Öğrencilik zordu. Maddi açıdan ailesine yük olmamak için akşamları bir eğlence mekanında garsonluk yapıyor, aldığı parayla eğitim masraflarını karşılıyordu. 2010 yılının Kasım ayıydı. 21 Kasım gecesi her zamanki gibi yine çalışmış, yorgun argın eve dönecekti. İş arkadaşı olan İ.O.D. ile birlikte sabah saat 04.00 civarı işten çıktılar. Alsancak Hocazade Camisi'nin karşısındaki otobüs duraklarına gidip otobüs beklemeye başladılar. Hava soğuktu ve çok yorgundular.
BİR ARAÇ YAKLAŞTI
Otobüsün bir an önce gelmesini beklerken akıllarına otostop çekmek geldi. Uzaktan gördükleri kabinli kamyonete el kaldırdılar. E.E. ve İ.O.D. önlerinde duran aracın sürücüsünün nereye gideceklerini sorması üzerine "Bornova" cevabını verdiler. Evet, çok şanslıydılar. Bu araç da Bornova'ya gidiyordu ve sürücü ile yanında oturan arkadaşı onları gidecekleri yere kadar bırakacaklarını söylemişti.
İLK YUMRUK DARBESİ
E.E. biraz da yanındaki arkadaşı İ.O.D'nin varlığına güvenerek bindi otomobile. Yol boyunca sohbet etti arabadaki 4 kişi. Sıradan başlayan yolculuk, otomobilin, Bornova Çevreyolu çıkışındaki köprü ayaklarında durmasıyla ürkütücü bir hal almaya başladı. İki gencin neden durduklarını sormalarına fırsat vermeden ilk yumruk İ.O.D'nin yüzüne indi. E.E. korku içinde araçtan inmeye çalıştı ama ikinci yumruk da E.E'nin yüzündeydi. E.E'nin gözü önünde dövülen İ.O.D. otomobilden aşağı atıldı. Sonra ise otomobil, yakındaki ıssız bir otoparka çekildi. Burada dövüp tecavüz ettikleri E.E'yi Bornova metro istasyonuna yakın bir yere bırakıp kaçtılar. Kaçarken de tehditler savurmayı ihmal etmediler: "Eğer bir şey söylersen seni bulur ve öldürürüz."
METROYA KADAR YÜRÜDÜ
Korku ve acı içindeki E.E. zar zor da olsa kalktığı yerden topallayarak Bornova metro istasyonuna ulaşmayı başardı. Sabahın çok erken saatleriydi. Birazdan buradan insanlar geçecek ve ona yardım edecekti. İstasyonun önünde yarı baygın ve darp edilmiş halde oturan E.E'yi fark eden bir yolcunun bağırışlarıyla diğer vatandaşlar da genç kız için seferber oldu. E.E. daha sonra hastaneye kaldırıldı.
PLAKASI HALA AKLINDAYDI
Hastanede kendine geldiğinde başına gelen o korkunç olayı polislere anlattı. İ.O.D'yi dövüp otomobilden atan, E.E'ye de tecavüz eden o iki tecavüzcünün bilmediği bir şey vardı. E.E. o aracın plakasını aklında tutmuştu. Polis çok geçmeden bu plaka sayesinde aracın sahiplerine ulaştı. Dolmuş şoförü oldukları öğrenilen Ali Yavaş ve Gökhan Muşmula gözaltına alındı. Onlar ifadelerinde E.E. ile para karşılığı birlikte olmak için anlaştıklarını öne sürse de tecavüz bulguları bunun tam tersini gösteriyordu. İki tecavüzcü tutuklandı.
20'ŞER YIL CEZA ALDILAR
Muşmula ve Yavaş hakkında İzmir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Ali Yavaş ve Gökhan Muşmula, 14'er yıl 2'şer ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme temyiz aşamasını da dikkate alıp sanıkları tahliye etti. Avukatların kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay, cezayı az buldu ve kararı bozdu. Yeniden yapılan yargılamada sanıklar toplam 20'şer yıl 3'er ay 22'şer gün hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklandı.
BİR BEDELİ DAHA VAR
Evet, belki o tecavüzcüler, genç bir kızı ömrünün sonuna kadar taşıyacağı bir tramvayla baş başa bırakıp kaçmayı başaramamış ve cezadan kurtulamamıştı. Ama bu yeterli değildi. Şimdi 29 yaşında olan E.E'nin yaşadığı ruhsal sıkıntının ve manevi kayıpların bir bedeli olmalıydı. E.E. avukatı Can Canberk ile birlikte hukuk mücadelesini sürdürmeye karar verdi; Muşmula ile Yavaş'a 150 bin TL'lik manevi tazminat davası açtı. Bu davayla amaçları ne maddi menfaat elde etmek ne de zenginleşmekti. Ve o dava da geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Mahkeme, Yavaş ve Muşmula'nın genç kıza 90 bin lira manevi tazminat ödemesine karar verdi.
'YAŞADIKLARININ HESABI SORULMALIYDI'
Tazminatı az bulan E.E. avukatı Can Canberk aracılığıyla kararı temyiz etti. Canberk temyiz gerekçesini şöyle açıkladı: "Davayı açarken benzer olaylar nedeniyle mağdur olan bireylerin salt ceza yargılaması ile değil manevi olarak da yaşadıklarının hesabını sorabileceğini göstermek istedik. Ayrıca mahkemelerin benzer olaylarda ciddi tazminata hükmetmeleri durumunda caydırıcılık unsuru olabileceğini düşündük. Bunu istinaf dilekçemizde de ayrıntılı olarak izaha çalıştık."
Hacer ÖNOĞLU ÜLGER