Son dakika: Başkan Erdoğan'dan 'Uluslararası Göç Konferansı'nda dünyaya net mesaj
Son dakika... Başkan Erdoğan, Dokuz Eylül Üniversitesi'nin "Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi" başlıklı uluslararası konferansa katıldı. Başkan Erdoğan, "Mağdur durumdaki bu insanlara kendi vatandaşımıza hangi hizmeti veriyorsak, hiçbir karşılık beklemeden hizmete sunduk. Bütün bunlarda çıkar hesabı, reklam olsun diye değil, inancımızın, imanımızın, kültürümüzün gereği olarak yaptık. Bu süreçte ülkemize verilen sözlerin çoğunun tutulmadığını gördük. İsim vermeyeceğim, hepinizin çok iyi tanıdığı bildiği liderler bunlar. " dedi.
- İzmir
- Giriş Tarihi: 22 Şubat 2021 18:51
- Güncelleme Tarihi: 22 Şubat 2021 19:36
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
Göç önümüzdeki 20 yılın projeksiyonu ve ötesi temasıyla düzenlenen konferansın başarılı geçmesini özellikle temenni ediyorum. Göç alanında uzmanları bir araya getiren 9 Eylül Üniversitesi'ni tebrik ediyorum. Konferansın mültecilerin statüsü hakkında Cenevre Sözleşmesi'nin 77. yıldönümünde tertiplenmesi bu buluşmaya ayrı bir anlam katıyor. Konferansa yurt içi ve yurt dışından iştirak eden tüm akademisyenlerimize ve uzmanlarımıza şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
EGE'DE YAŞANAN İNSANİ DURUMLARI UNUTAMAYIZ
Her sene milyonlarca insan savaşlar, iç çatışmalar, istikrarsızlık, kıtlık, terör ve yoksulluk gibi sebeplerle evlerini terk ediyor. Dünya genelinde göçmenlerin sayısı 272 milyona, mültecilerin sayısı 26 milyona yaklaşmıştır. Dünya nüfusunun yüzde 3'ü göçmen olarak hayatını sürdürmektedir. Bu insan hareketliliğiyle zaman zaman içimizi acıtan pekçok manzara ile karşılaşıyoruz.
Geride bıraktığımız dönemde kadın ve çocuk olmak üzere 30 bine yakın göçmen Akdeniz'de hayatını kaybetti. Sahra Çölü'nün kızıl kumları milyonlarca göçmene mezar oldu. Aylan bebek başta olmak üzere Ege'de yaşanan insani durumları unutamayız. Azgın dalgalara meydan okuyan bu mazlumların, özellikle botlarının nasıl kasten batırıldığını gayet iyi hatırlıyoruz. İnsanlık Ege ve Meriç'te de sınıfta kalmıştır.
Sadece 2020 yılında Ege'de 9 bine yakın geri itme vakası yaşandı. Avrupa'ya sığınan onbinlerce Suriyeli çocuğun nerede olduğu, kimler tarafından kaçırıldığı bilinmiyor. Bu meselede asıl yükü taşıyan gelişmekte olan ülkelerdir. Kabul ettikleri birkaç yüz mülteciyi reklam malzemesi olarak kullananlar, insan hayatıyla ilgili bu kriz karşısında sorumluluk üstlenmiyor. BM Yüksek Komiserliği'nin verileri bu gerçeği çok yalın bir şekilde ortaya koyuyor.
TÜRKİYE GÖÇ OLGUSUNA ASLA YABANCI DEĞİLDİR
2020 yılında dünyada üçüncü ülkelere yerleştirmeyi bekleyen 1 milyon 440 bin mülteciden sadece 39 bin 500'ü 25 batı ülkesine yerleştirilebilmiştir. Türkiye sayıları 4 milyonu bulan insanlara ev sahipliği yapmıştır, yapmaktadır. Türkiye ile Yunanistan sınırında mültecilere Yunan güvenlik güçleri tarafından açıkça zulmedildiği utanç verici sahneler yaşandı. Türkiye göç olgusuna asla yabancı değildir. Asırlardır doğudan batıya, kuzeyden güneye insan hareketliliğinin merkezinde biz yer alıyoruz.
Engizisyondan kaçan museviler başta olmak üzere inancı, rengi, kültürü dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalan milyonlarca insana biz kapımızı açtık. 'Tahtımı, tacımı veririm ama devletime sığınan mazlumları asla vermem' diyen bir devlet geleneğine biz sahibiz. Kafkasya'daki kardeşlerimizle Balkanlar'daki soydaşlarımız başları dara düşünce hep bizim topraklarımızı sığındı. Nazilerin gardirine uğrayanlara bizim ülkemiz sahip çıktı.
OBAMA GÖREVDE İKEN BİR GECE ŞAHSIMI ARADI...
Hem Halepçe katliamı hem de 1. Körfez Savaşı'nda Irak'tan kaçan binlerce Kürt kardeşimize kapılarımızı açtık. Kırım, Ahiska, Bulgaristan'dan göç eden soydaşlarımızı yine biz bağrımıza bastık. Sınırlarımıza gelen hiç kimseyi etnik kimliği, dini, kültürü, meşrep ve mezhebi sebebiyle geri çevirmedik. Suriye'de tarihi sorumluluğumuzu milyonlarca muhacire ev sahipliği yaptık. Suriyeli Türkmenlere sahip çıktığımız gibi Kobanili Kürt kardeşlerimize, özellikle sayın Obama görevde iken bir gece şahsımı aradı ve Kobani'deki Kürtlerin zor durumda olduğunu bu konuda özellikle kapılarımızı açma noktasında destek istedi.
Dedim ki, 'şu anda bunlar nasıl'. Bana verdiği cevap 'ölümle karşı karşıya'. Peki ne yapacaksınız? Aldığım cevap şu, 'Biz uçaklarla gerekirse her türlü mühimmatı indireceğiz'. Yapacağınız bu operasyona katılamam. Çünkü o operasyonun ötesini görüyorum. Ciddi bir savaş sözkonusuydu. Nitekim öyle oldu. Binlerce, onbinlerce Kürt kardeşimiz o operasyonda öldü. Onbinlerce Kobanili Kürt şu anda hala bizim ülkemizde. Biz onlara kapımızı kapamadık.
Halep'teki Arap kardeşlerimize biz sahip çıktık. Müslümanlar yanında Hristiyanlara, Ezidilere, Süryanilere kapılarımızı sonuna kadar açtık. Şu anda yeni gelişmeler. Suriye'nin kuzeyinde bakıyorsunuz Amerikalı general, çok ilginç, diyor ki, 'biz şu anda PKK/YPG/PYD ile beraberiz'. Bu nasıl NATO'da ittifak? Bunların mültecilere sahip çıkmak gibi dertleri yok. Hala bunlar terörle beraberler, teröristlerle beraberler. Biz de terörle ve teröristlerle mücadelemizi her yerde sürdürüyoruz, bundan sonra da sürdüreceğiz. Dostlar, dostluğunu icra ettiği müddetçe biz de gönlümüzü açarız. Ama etmezlerse bugüne kadar ne yaptıysak bundan sonra da onu yaparız.
REKLAM OLSUN DİYE DEĞİL, İMANIMIZIN KÜLTÜRÜMÜZÜN GEREĞİ OLARAK YAPTIK
Mağdur durumdaki bu insanlara kendi vatandaşımıza hangi hizmeti veriyorsak, hiçbir karşılık beklemeden hizmete sunduk. Bütün bunlarda çıkar hesabı, reklam olsun diye değil, inancımızın, imanımızın, kültürümüzün gereği olarak yaptık. Bu süreçte ülkemize verilen sözlerin çoğunun tutulmadığını gördük. İsim vermeyeceğim, hepinizin çok iyi tanıdığı bildiği liderler bunlar. İdlib'te, Suriye'nin kuzeyinde briket konutlar yapalım dedik. 'Ne kadar yaparsınız' diye sorduğumuzda, 'ne kadar yapalım' dediler. Biz 50 bin 100 bin yapacağız bunun bir kısmını da siz üstlenin dedik. İnanır mısınız 50 dereden su taşıdılar verdikleri sözü tutmadılar. Şu an 52 bin konut yaptık.
Aramızdaki dostlar notlarını alırlarsa, bu 50 bin briket konutta bu insanlar yaşasın istedik. Şu depremde bile burada konteynırlarla yine depremzedeleri misafir ediyoruz. AB Yunanistan'a 100 bin sığınmacı için, 3 milyar Avro destek verirken, Türkiye'deki 4 milyon sığınmacı için elini taşın altına koymadı. Biraraya gelip konuştuğunuzda kesinlikle hep yalan, yalan, yalan. Doğru konuşmuyorsunuz. 18 Mart mutabakatında 6 milyan Avro aradan geçen süreye rağmen halen tam olarak gönderilmedi. Uluslararası basın kuruluşları bile bu gerçeği yeni yeni görmeye başladı. Uluslararası medyada yayınlanan habere göre Suriyeli mültecilere sahip çıkan tek devlet Türkiye'dir.
Muhtemel katliamların önündeki yegane engel de Türkiye'nin bu bölgede askeri varlığıdır. Biz paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne inanan, dünyayı iyiliğin değiştireceğine iman eden insanlarız. Bizim böyle bir farkımız var. Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik ortamı iyileştikçe, ülkemizdeki Suriyelilerin güvenli ve gönüllü olarak ülkeye dönüşleri hızlanıyor. Ülkemizden 420 bin sığınmacı geri döndü.
GEREKEN ADIMLARI ATMAKTAN ÇEKİNMEYİZ
Suriye'deki istikrarsızlıktan beslenen bölücü terör örgütünün son günlerde güvenli bölgelere yönelik terör eylemlerini arttırdığını görüyoruz. PKK, YPG'nin kalleş saldırıları sebebiyle bir ay içinde onlarca masum sivil ve çocuk hayatını kaybetti. Nasıl daha önce gerektiğinde kimseye bakmadan terör yuvalarını imha etmişsek, saldırıların devam etmesi halinde diğer bölgelere gereken adımları atmaktan çekinmeyiz. Göçle kurulan bizzat ataları göçmen olan toplumların göç meselesine salt güvenlik odaklı bir anlayışla yaklaşmaları büyük bir çelişkidir.
Göç olgusuna geniş bir perspektifle bakılması gerekiyor. Suriye bağlamında yaşananlar bize duvarları yükseltmenin, sınırları dikenli tel ile çevirmenin, hatta botları batırmanın çare olmadığını göstermiştir. Bu tür politikalar göçe kaynaklık eden sorunların derinleşmesine, yeni göç dalgaların oluşmasına sebep olacak. Göç meselesinin üstesinden yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı ile gelineceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır.
Koronavirüs salgını ise göçmenlerin sıkıntılarını arttırmış, kırılgan bir iklim yaşayan bu insanların d urumunu daha da arttırmıştır. Her yıl milyonlarca insanı evlerini, yurtlarını terk etmeye zorlayan sebeplerdir. Bu yüzleşmeye göç meselesinin elbette güvenlik boyutu da olan ama asıl insani, siyasi, sosyal mesele olduğunu kabul ederek başlayabiliriz. Her göç yeni bir buluşmadır. Etnik kimliği, dini, dili, kültürü farklı insanların kucaklaşmasıdır. Göçle ilgili önyargılarımızı bir tarafa bırakarak göçmenlerin gittikleri ülke ve topluma katkıları da görmemiz gerekiyor.
Aynı şekilde ülkemize yerleşen sığınmacılardan da gayretleri ve birikimleriyle bize çok değerli katkılar sunanlar var. Doktor, mühendis, hemşire, mimarlar var. Bunlardan birçok yerde istifade ediyoruz. 1960'dan beri göç veren ve asırlardır göç alan bir ülke olarak göç olgusuna yalnızca güvenlikçi pencereden bakmıyoruz. Yarının büyük ve güçlü Türkiyesini içe kapanarak değil dışa açılarak gerçekleşeceğinin farkındayız. Eğitim, akademi, bilim, sanat, ticarette bu ülkeye katkı sunmak isteyenlere gereken kolaylığı göstereceğiz. Ülkemizde eğitim görmüş, Türkiye ile gönül bağı insanlara yönelik farklı adımlar atacağız. Göç ve göçmenlerle ilgili politikalarımızı olumlu yönde yenilemeye devam edeceğiz.
Özellikle çok açık ve net söylemek zorundayım, o botları şişleyenleri herhalde sizler de en az benim kadar biliyorsunuz. Komşu Yunanistan polisi ve sahil güvenlikleriyle o botları nasıl şişlediğini ve insanların o denizin sularında nasıl öldüğünü biliyorsunuz. Bunu tüm dünyaya anlatıyoruz, ne anlatırsan anlat bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkıyor. Ama yine de anlatmaya devam edeceğiz.