Usta tiyatrocu Ali Poyrazoğlu, Sabah Gazetesi yazarı Tuba Kalçık'a açıklamalarda bulundu. Geçen yıl 50 yıllık arşivi yanan sanatçı, o dönem tiyatro dünyasından destek görmediğini, kendisini ilk arayan kişinin ise Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy olduğunu söyledi...
İşte Tuba Kalçık'ın o yazısı...
Yıllardır biriktirdiğiniz koleksiyonunuzun büyük bir kısmı yangında kül olmuştu. Kalanları toparlamak için neler yapıyorsunuz?
Çok önemli eserler gitti yangında. Tablolar, kukla ve maske koleksiyonum, dekorlarım, kostümlerim, afişlerim hepsi kül oldu... Kuklalarımın büyük kısmı, 18. ve 19. yüzyıla ait Osmanlı kuklalarıydı. Para biriktirmedim, sanat eseri biriktirdim ama hepsi gitti. Maddi zararı önemsemiyorum, tiyatrocuyum, aynen de devam edeceğim. Seyircilerimden büyük destek geliyor; sakladıkları afişleri ve fotoğrafları bana gönderiyorlar. Kukla hediye alan dostlarım var. Dekorlarım ve kostümlerim gittiği için çok üzülmüyorum, hepsini yeniden yaptırıyorum. Ama Kobay oyunumun dekoru gittiği için çok üzüldüm. Neyse ki Barış Dinçel bana dekorun aynısını yapacağını söyledi. Bu sene oyunu yine sahneleyeceğim.
BENİM İÇİN DURMAK YOK
Yangın sonrası sizi çok kişi arayıp, destek olmak istedi mi?
İlk arayan Kültür Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy oldu. "Ne yapabiliriz? Bakanlık olarak elimizden geleni yaparız" dedi. Tiyatro dünyasından üç-dört kişi hariç kimse aramadı. Niye arayamadıklarını onlara sormak lazım. Tiyatrocuların çoğu aramadı ama beni ikinci olarak İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer aradı. Benim için durmak yok. Yine koleksiyon için parça toplamaya devam ediyorum. Tiyatro oyunlarımı sürdürüyorum.
Tavrınızı her zaman açıkça ortaya koyan bir sanatçısınız. Tarafsız kalmamak gerektiğini de açıkça dile getiriyorsunuz...
Böyle olmak gerekiyor. Gazeteler, dergiler niye çıkıyor? Neden haber programları yapılıyor? Çünkü düşünüyoruz, geçmişi bugüne, bugünü de geleceğe bağlamak için. Ot gibi yaşayamayız. Yaşadığın çağın tanığı olup, anlamaya çalışacaksın. Tiyatro ile bunu da yapmaya çalışıyoruz. Seyirciler de oyunu izlerken bir yandan güler, düşünür, bir yandan da sorgular. Mühim olan kayıtsız kalmadan sorgulamak. Mesela yaşadığımız çağda en önemli konu çevre sorunudur. Dünyadaki bilim insanları, 'Eğer siyaset ve ekonominin etkisiyle çevre katliamları devam ederse, iki yıl sonra gezegenimizi büyük bir kabus bekliyor' diyor. Dünyadaki doğa katliamlarına son verilmeli. Bunun için tüm insanlık duyarlı olmalı...
BODRUM GÜRÜLTÜYE TESLİM
Yıllardır yazlarınızı Bodrum'da geçiriyorsunuz. Son zamanlarda Bodrum sorunlarıyla anılır oldu. Siz neler söylemek istersiniz?
Bodrum'a yazları kapasitesinin çok üstünde insan geliyor. Deli gibi beach'ten gece kulübüne, oradan başka yere koşturan bir grup var. Trafik sorunu da çok büyük, İstanbul'u geçti. Bodrum'da bitmeyen bir su sorunu var. Aynı zamanda çok da pahalı. Anlaşılabilir bir durum değil. Bodrum gece küplerinden dolayı gürültüye teslim oldu. Bodrum'a 'eğlence yeri' diyorlar ama sabah erken kalkıp işe gidenler var, okula gidenler var, yaşlılar var, hastalar var. Tatile gelenler burada yaşayanları teslim almış vaziyette. İnsanların huzuru kalmadı. Bodrum kimliğini ve marka değerini yitirdi. Yeniden toparlamak lazım. Sadece su, trafik veya gürültü sorunu da yaşanmıyor.
Sokak köpekleri saldırgan şekilde sokaklarda dolaşıyor. Hayvanlar kısırlaştırılmıyor da... Doğanın dengesi bozulduğu için koskoca domuzlar sokaktalar. Çöp kutuların başında, mahallerde dolaşıyor. İki defa saldırıya maruz kaldım. Gece sokağa çıkmaya korkuyoruz. Evimin bahçesine domuzlar gece girip bahçeyi talan etmişler. Önümüzdeki sene Bodrum'a gelmeyeceğim. Bodrum'daki bu kontrolsüzlük, trafik sorunu, aşırı pahalılık, susuzluk beni bezdirdi. Ben bütün sene çalıyorum, dinlenmeye geliyorum. Artık dinlenemiyorum. Hazirandan ağustos sonuna kadar cehennem gibi bir yer haline geldi Bodrum. Önümüzdeki seni Karadeniz'in kıyısında tatil yapacağım. Bodrum'a gelip deli gibi koşturanlara Bodrumlular diyor ki: 'Burası nadir güzellikte bulanabilecek Ege kasabası. Huzur içinde tatil yapmak değilse derdin, acelen varsa Bodrum'a neden geliyorsun?'
BİZİM MESLEKTE MEŞHUR OLMAK ÖNEMLİ DEĞİL
Son yıllarda dizi oyuncuları bir anda popüler oluyor, bir anda kayboluyorlar. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Acaba gerçekten bu kadar popülerler mi? Sokağa inip sormak lazım. Kaç kişi ismini biliyor?
Bir söz vardır: "Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak" diye. O gün geliyor, sosyal medyada meşhur oluyor ama sonra da unutuluyor. Bizim meslekte meşhur olmak önemli değil. Mühim olan imzanı atabilmek, farklı ses çıkarabilmek ve sürekliliktir. Ben 50 yıldır sahnelerdeyim. Tiyatro takım oyunudur, takımın başını çekiyorum. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nun izleyicilerini kumbaraya para biriktirir gibi biriktirdim. Seyircinin güvendiği bir tiyatroyuz. Verdikleri paraya değecek ve yeni şeyler öğreneceklerini bilerek izlemeye geliyorlar.
Bunu sağlamak için de çok emek verdim, çalıştım. Seyircilerim benim kardeşim, meslektaşlarımdır. Beni bugüne seyircilerim taşıdı, iyi ki varlar. Ben kendimi sürekli yenileyen, geliştiren bir tiyatrocuyum. 17 yaşımda tiyatro oyunlarını Türkçe'ye çevirmeye başladım. Bugüne kadar birçok oyunun çevirisini yaptım. Yani, mesleğe başladığım ilk günden beri durmadan her dalda çalışıyorum. Seyircilerime hep söylüyorum, yaşamınıza sahip çıkın. Kaçayım, gideyim demek yerine yaşama sıkı sıkıya sahip çıkılmalı. Gençlerimiz de kendini her açıdan donanımlı yetiştirmeli. Kısa yoldan yükselme peşinde olmadan, emek vererek kendilerini geliştirmeliler.
AKM'NİN ELEŞTİRİLECEK BİR YANI YOK
AKM'de de oyunlar sahneliyorsunuz. Neler söylemek istersiniz?
AKM çok güzel, modern bir bina. Yeni halini çok beğeniyorum. Eleştirilecek ya da tartışılacak hiçbir yanı yok. Çok da iyi yönetiliyor. Geçen sezon AKM'deydim. Bu sezon da devam edeceğim. Ben Türkiye'nin her yerinde tiyatro oynayan, konferans veren, seminerler yapan, çok disiplinli bir sanatçıyım. Aynen böyle devam edeceğim.
UYGARLAŞAMAMIŞ INSANLAR SOSYAL MEDYADA BULUŞUYOR
Sosyal medya ortamından her kesimden insan şikayet ediyor. Siz neler söylemek istersiniz?
Sosyal medyayı haberleşmek amacıyla kullananlar da var, başka şeyler için kullananlar da. Uygarlaşamamış insanların içlerindeki linç hevesini ortaya koyduğu bir yer haline geldi. Fikirlerini paylaşmak başka, insanları linç etmek başka. Davete gidince sofraya pislememek lazım. Ne yazık ki pisleyenlerden dolayı bu hale geldi. Asıl tehlike insanların kendi gibi düşünmeyenleri linç etme kültürünün yaygınlaşması. Sosyal medyada fikirlerini yazacağın zaman vicdanını da yanı başına alarak paylaşım yapmalısın. Yoksa holigan olursun.