Şarkı söylemek gösteri sanatı şarkıyı yaşamak musikidir
İzmir’de musiki günleri yeniden başladı. İlk program ise Selim Öztaş’a aitti. Gazetemizin yazarı Mehmet Demirci, ‘Güz gülleri gibiyim, hiç bahar yaşamadım’ şarkısının yazarı Selim Öztaş’la musiki üzerine çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi
- Özel
- Giriş Tarihi: 12 Aralık 2017 16:39
- Güncelleme Tarihi: 12 Aralık 2017 16:46
MEHMET DEMİRCİ
Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'nün güzel bir kültür ve sanat etkinliği var: İzmir'de Musiki Günleri. 8 yıllık geçmişi olan bu program bir buçuk senelik kesintiden sonra, Rektörlüğe Prof. Dr. Erdal Çelik'in atanmasıyla yeniden başladı. Bu yeni dönemde ilk program Selim Öztaş'a aitti. 16 Kasımdaki bu konser Sabancı Kültür Sarayı'nın tıklım tıklım dolu salonunda icra edildi.
EŞİYLE AYNI SAHNEDE
Selim Öztaş ve ses sanatçısı eşi Neşe Öztaş programlarında çok hoş bir ikili oluşturur. Seviyeli esprilerle ve anlamlı hareketlerle o kadar mutlu ve örnek bir aile tablosu çizerler ki, bu son konser arasında onlarla konuştum, bir söyleşi için randevu aldım.
Üçkuyular semtindeki Selim Öztaş Musiki Kulübü'ne gittim.
Devam etmekte olan prova bitince oturup konuştuk.
Önce besteleriniz hakkında sorayım...
-Ben bu çağda yaşıyorum ve bu çağın insanına hitap ediyorum, onun için bestelerim klasik değil, çağdaştır. Günümüz insanının algılayabildiği bir tarz. Ben hesap adamıyım mekteb-i hendese (mühendislik) mezunuyum klasik tarz müzikle günümüzün hesabı farklı. Klasik tarzda da beste yapabilirim, ama alıcısı var mı?
Güfteler hep kendinize ait.
- Evet, merhum Avni Anıl'ın tabiriyle ben "güfte bestekarı"yım. Mesela Avni Anıl besteleyeceği bir şiiri alır, günlerce üzerinde durur, adeta onu özümserdi. Ondan sonra da müziklendirirdi. Zaten o vakte kadar eser bir şekil alırdı. Ben o şekilde çalışmıyorum. Ben sözü ve müziği birlikte ele alırım.
'İLHAM HER ALANDA VAR'
Önce size melodi mi gelir, yoksa sözü yazar, üzerine müzik mi giydirirsiniz?
- İlham her alanda var. Önce insanın beyninde "tık" diye bir şey yanar. Ondan sonra bunu geliştirmeye başlar. Bazan sokakta ağlayan bir çocuk veya bir kedi insanı etkiler. Mustafa Nafiz Irmak yazmış, "Kanaryam güzel kuşum/ Ben sana vurulmuşum" diyor. Sözünü ettiği bildiğimiz kanaryadır, sevgiliyi falan kastetmiyor. Kanaryası hastalanmış, ona yazmış.
Önce proje hakkında bir ilham gelmesi lazım. Bu bazen söz, bazen nağme olabilir. Yani önce bir kıvılcım olması lazım.
Mesela "Güz Gülleri"...
Sonbahardı, hava soğuktu, elime gülü aldım, sanırım kendimi onunla özdeşleştirdim, sözleri dökülmeye başladı: "Güz gülleri gibiyim, hiç bahar yaşamadım."
'ŞARKIYI KENDİM İÇİN YAPARIM'
Güftelerinizle epeyce uğraşır mısınız?
-Tabii, ben bir yıldan önce bir şarkıyı tamamladığımı hatırlamıyorum.
Onun hazırlanması, işlenmesi, demlenmesi lazım. Mesela şu anda yarım şarkılarım var, belki araya uygun bir kelime bulamamışımdır.
Ben çok verimli bir bestekar değilim, ille şarkı yapayım diye uğraşmıyorum.
Güz gülleri çok meşhur oldu, var mı başka böylesi?
-Ben ticari piyasaya Güz Gülleri'nden başka bir şarkımı vermedim, onu da iki solist okudu ve üzerime yapıştı. "Ne olursun yanımda kal" adlı hicaz şarkım da 1995'te ödül almıştı. Benim için tanınmış olmak veya olmamak önemli değil.
Ben şarkıyı kendim için yaparım.
Eşinizle sahnede çok hoş bir görüntü veriyorsunuz. Ben buna hayranım. Bu bir mizansen midir, işin gerçeği nedir?
-Neşe (Öztaş) ile bizim sanata bakış açımız aynıdır. Dünya görüşümüz de çoğunlukla beraberdir.
ÖRNEK BİR AİLE
Bunu biraz açar mısınız?
-Musikiye bakışımız, bundan aldığımız zevk aynı. Ben musiki sanatını taşımak istiyorum, bunu taşımayı çok seviyorum. Adım kalırmış, kalmazmış hiç umurumda değil. Bu sanatı taşımak benim için bir görevdir, ben bunu faydaya çevirebilirdim. Musikiyi icra eder, egom tatmin olurdu, paramı da kazanırdım, cebim dolardı. Ama ben musiki sanatını taşımayı seviyorum. Neşe Hanım da aynı düşüncede. Neşe Hanım'a milyon verseniz bir yere ekstra olarak gitmez, zevk almaz ondan. Ama gelin bize icrada bulunun derseniz, koşa koşa gelir, masrafını da kendi karşılar. İkimizin musikiye bakışımız aynı.
Dünya görüşünüzün de uyduğunu söylediniz.
-İkimizin de muhafazakar tarafları var. Yani Neşe Hanımla farklı değiliz.
'MUHAFAZAKARIM'
Muhafazakarlıkla neyi kastediyorsunuz?
-Bu tutuculuk demek değil. Bize ait şeyleri, kendi değerlerimizi korumak gerekir. Yenilikçilik iyi ama öyle olur olmaz yeniliklerin peşinde koşmamak gerek.
Ben tarafım, Türk müziği icra ediyorum, kendi sanatımın taraftarıyım.
Batı müziğine saygı duyarım, ama sevgimi ona veremem.
Konserlerinizin bir özelliği müzikli ve sözlü olması. Sahnede epeyce konuşuyorsunuz. Dinleyiciyle de bütünleşiyorsunuz. Nasıl oldu bu iş?
- Ben yıllarca radyoculuk yaptım, yönettim, okudum. Radyo programcılığının bir hesabı kitabı var. Şarkı okuruz, ardından sohbet ederiz. Sohbet 3 dakikayı geçerse dinleyici radyoyu kapatır. Ben sahnede bu tarzla kendimi daha iyi anlatabiliyorum. Dinleyicilerin de ilgisini çekti ve hoşuna gitti. Salonumuz daima dolar. Bundan hoşlananlar geliyor. Sahnedeyken dinleyicinin algısını takip ederim.
Dikkatin zayıfladığını görünce bir espri yapar güldürürüm. Ayrıca dinleyiciye musiki kültürüyle ilgili bir şeyler aktarırım. Musiki hayatın içindedir, yaşanası bir şeydir. Şarkı söylemek gösteri sanatı, şarkıyı yaşamak musikidir.