“Standartları yükseltip gençlerin önünü açacağım”

Ünlü Tenor Murat Karahan yeni yılın ilk günleri itibariyle Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü görevini üstlendi. Genç yaşta Devlet Opera ve Balesi'nin genel müdürlüğüne atanan ünlü tenor Murat Karahan dünya operalarında sayısız başarıya imza atmış bir sanatçı. Aynı zamanda Türkiye'yi Bolshoi (Bolşoy) operasında temsil eden 3. Türk olma sıfatını taşıyan Murat Karahan ile gazetemiz Yeni Asır için bir röportaj gerçekleştirdik.

- Öncelikle genel müdürlüğünüz hayırlı olsun.

Göreviniz süresince özellikle gerçekleştirmek istediğiniz konular nedir? Hedefleriniz neler olacak?

Öncelikle opera ve balede çalışan, mağdur durumda sözleşmeli sanatçı arkadaşlarımız var. Bu arkadaşların günlük yerine aylık maaş almalarını ve özlük haklarını elde ederek insani haklara kavuşmalarını sağlamaya çalışacağım. İlk hedeflerimden bir tanesi sözleşmeli arkadaşlar. İkinci hedefim tüm operalarımızı Dünya standartlarında temsiller verebilmek, icra edebilmek için Türk operasını sanatsal açıdan dünya ve Avrupa standartlarına taşımak. Diğer bir hedefim, operanın içinde bir maaş adaletsizliği olduğunu düşünüyorum. Eşit olmayan işe maaş veriliyor.

MAAŞLAR REVİZE EDİLECEK

Bu konu ile ilgili olarak hedefimde maaş sistemini revize etmek var. Bu yolla da çalışanlarımızın motivasyonunu arttırmak, çalışmaya teşvik etmek istiyorum. Çünkü rekabetin olmadığı yerde gelişim ve üretim olmaz. O yüzden mutlaka bir rekabet ortamının sağlanması gerekiyor. Bunların yanı sıra genç arkadaşların önünü açmak için her şeyi yapacağız. Mutlaka Devlet Opera ve Balesi'nin çıkaracağı her eserde ağabey ve ablalarının yanında başrollere birer tane de genç arkadaşlarımızı yazacağız. Bunu bir kural olarak getireceğiz. Gençler de kasta girecekler. Çünkü gencecik çocuklar hiyerarşiye kurban gidip 5 sene 10 sene atıl kalabiliyor. Sahneye çıkamıyorlar. Onların önünü açacağız.

DESTEK VERİLMESİ ŞART

Dünya çapında çalışmalar yapılacak mı?

Çok önemli hedeflerimden bir tanesi de festivaller. Festivalleri, ülkemizi ve operamızı zirveye çıkaracak, gururu olacak şekilde gerçekleştirmek ve yapmak istiyoruz. Bunlar ülkemizin reklamı için de çok önemli. Yalnız, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde bu tarz festivallerin hepsi büyük firmaların sponsorlukları ile destekleniyor. O yüzden buradan bütün büyük firmalara çağrı yapıyorum. Festivallere destek verin, tüm dünyada marka olacak festivaller yapalım.

- Ülkemizde sanatın gelişmesi sizce neye bağlı?
Türkiye kökleri sağlam bir ülke. Bulunduğumuz beşeri konum çok özel bir kere. Bir tek bugün değil, bin yıl önce de böyleydi bu topraklar. Toprağımız çok bereketli. Ben meslek itibariyle bütün dünyayı geziyorum. Bizimki kadar güzel bir ülke yok. Yurt dışına çıktığımda bakıyorum evet güzel ülkeler ama bizde de çok fazla güzellik var. Onların nesi güzel? Doğayı korumuşlar, eserlerin dokularını, evleri korumuşlar, bir estetik var. Bizim en büyük sıkıntımız estetik. Estetik de sadece sanat eğitimi ile gelişebilecek bir olgu değil. Toplumda estetiği geliştirmek süreç isteyen bir durum. Süreç ile birlikte emek de isteyen bir durum. Toplum olarak estetik algımız geliştikçe sanat da gelişecek diye düşünüyorum.

MELODİ ÇOK ARMONİ YOK

Bir röportajınızda "O Sole Mio" bir İtalyan türküsü. Onlar bu eseri çok seslendirdiler ve şimdi bütün dünya biliyor. Oysa "O Sole Mio" gibi bizde ne türküler var dediğinizi okudum... Gerçekten bizde de bütün dünyanın diline pelesenk olacak türküler var mı?

Olmaz olur mu? Hepsi... Dünyanın en zengin kültürlerinden birine sahibiz biz. Baktığımız zaman mutfağımız zengin, tradisyonlarımız zengin, müziğimiz zengin. Biz çok doluyuz. Fakat bir melodi var, bir de armoni. Bizim kültürümüzde armoni yok. Müzik hep tek sesli olmuş. Melodik yapımız çok zengin, inanılmayacak kadar zengin. Bu birikim ülkemizde kullanılmamış bir hazine gibi duruyor. Yerin altında gömülü altın gibi. Biz işleyemiyoruz. Biraz cesur ve çalışkan olup bunları çıkarıp işlemek gerekiyor.

"Halkı çok sesli müzikle tanıştırmayı amaçladık"

Limak Orkestrası ile Zeki Müren'li Şarkılar projesi bir anda çok ilgi gördü.

Hatta orkestranın Türkiye turnesini yeni tamamladınız. Gösterilen ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

Halkın nabzını tutup doğru eserlerle çıktığınız zaman halk sizi çok çabuk benimsiyor diye düşünüyorum. Zeki Müren projesi bizim insanlarla çoksesli müziği buluşturmak için oluşturduğumuz bir projeydi. Filarmoni orkestrasının, senfoni orkestrasının herkese hitap edebileceğini göstermek amaçlı yola çıktık. Ama bir yola başlamak için bir adım atmak gerekiyordu. İnsanlara o sevdikleri Zeki Müren şarkılarını filarmoni orkestrası eşliğinde dinletmeye karar verdik. Hatta bu konserlere başladığımızda eleştiri alabiliriz diye düşündük. Eleştiri riskini göz önüne alarak da yola çıktık. Yaptığımız işte bıçak sırtı bir durum vardı. Yapılan işte hem klasik müzik var, hem Türk müziği var. Fazla klasiğe gidersek Türk müziğinin dokusunu kaybedecektik. Çok klasik tınlayacaktı. Türk müziğine çok gidersek bu sefer de filarmoninin tınısını kaybedecektik. Ama titiz bir şekilde çalıştık ve kendi dokumuzla üniversal bir çalışma oldu. Opera sanatçısı olmama rağmen daha önce Nazende Sevgilim, Kalamış gibi eserlerin yanı sıra türkülerimizi de seslendirmiştim ve bu çalışmalar da çok beğenilmişti. Biraz oradan da cesaret aldık. Açıkçası amacımız öncelikle insanları çoksesli müzikle tanıştırabilmek.

Neşem YAŞAR