Odağımda kadının yaşam savaşı var
İzmirli oyun yazarı, yönetmen ve akademisyen Doç. Dr. Birgül Yeşiloğlu Güler, “Kadınların acılarını gördükçe onların savaşçı ruhunu oyunlarımda yansıtmak istiyorum. Hafızamda yer eden mekanlar ve tamamlanmayı bekleyen ‘ucu açık sözler’, yazarlıktaki en önemli çıkış noktam...” dedi
- Pazar
- Giriş Tarihi: 02 Ağustos 2020
Bu kez sorularımın ucundaki sanatçı; başarılı bir yazar, yönetmen ve akademisyen olmanın ötesinde çok sevdiğim bir arkadaşım, okuldaşım... İzmir'in ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin yetiştirdiği en sağlam kalemlerden... 'Tiyatro yazarlığı'nı meslek olarak seçen, oyunları sahnelenen, öğrenciler yetiştiren Doç. Dr. Birgül Yeşiloğlu Güler... Hayatın üstesinden başarıyla gelmenin sınırları sadece yaptığı işlerle sınırlı değil sevgili Birgül'ün...
O aynı zamanda harika bir eş ve yetişkin bir kız annesi... Kadınlara sokakta korkusuzca yürümenin bile çok görüldüğü bir toplumda, farklı alanda birçok işi başarıyla yürütmenin zorlu ama zevkli yolculuğunu anlattı bize...
AKADEMİSYEN VE YAZAR
● Güzel Sanatlar'daki öğrencilik yıllarında hayallerin neydi?
Sevgili Bülent, bildiğin gibi Güzel Sanatlar öğrencisi olmak sonsuz hayal kurabilmektir... Okuldayken en büyük hayalim, oyunlarımı sahnede görmekti. Ama asıl önemlisi çağımızın nabzını tutan oyunlarımın sahnelenmesiydi. Şu an bu hayalimin gerçekleştiğini görüyorum.
İkinci hayalim ise akademisyen olmak, gençlere yaratıcılık ve tiyatro sanatı ekseninde katkı sağlamaktı.
Önce Atatürk Üniversitesi'nde, sonra Uludağ Üniversitesi'nde, şimdiyse Akdeniz Üniversitesi'nde bu düşümü gerçekleştiriyorum.
KARŞITLIKLAR BİRLİĞİ
● Akademisyenlik, yazar olarak üretkenliğini nasıl etkiliyor, ikisini bir arada götürmenin zorluğu ve avantajları neler?
Bu soru için sana özellikle teşekkür etmek isterim. Yanıtımın gelecekte akademisyenliği düşünen genç kalemler için işlevsel ve yol açıcı olacağını düşünüyorum... Akademisyenlik bir yazar olarak bana hiçbir zaman dezavantaj oluşturmadı.
Açıkçası kalemimi her zaman besledi ve güçlendirdi. Elbette kolay olmadı... Eğer bir akademisyenseniz her gün kendinizi güncellemek ve akademik hayatın zorunluluklarını yerine getirmek zorundasınız. Bu şu demek; akademisyenlik sizi hızlı bir devinime sürükler. Yazarlık ise tam tersine sizin dış ritminizi zayıflatarak iç deviniminizi artırır. Birinde sürekli hareket halinde olurken, diğerinde ise daha az hareket daha çok düşünce ve elbette daha çok duygu... Akademisyenlik ve yazarlık birbirini hem itekleyen ama aynı güçle de birleştiren iki kuvvettir...
KADINA HAYAT DAHA ZOR
● Kadın olmak, başarıyı yakalamada ekstra güçlüklerle mücadele etmeyi gerektiriyor mu?
Yüksek lisans tezimi Cumhuriyet Dönemi kadın yazarlarımız ve onların kadın eksenli oyunları üzerine yaptım. 22 yaşında, stajyer doktor olan bir kız çocuğu annesiyim ve 26 yıllık evliyim. Anne olmanın en az yazar olmak kadar beni yücelttiğini düşünüyorum. Bu duygunun aynısını evliliğim için de hissediyorum ancak belirtmem gerekir ki bu topraklarda yaşayan binlerce hemcinsim için durum aynı değil... Her gün en az bir kadına yönelik şiddet ya da cinayet haberini duyuyoruz...
Ülkemde içimi kanatan bu kadın sorunsalına bir kadın yazar olarak kayıtsız kalamayacağım çok net... Bu nedenle tüm oyunlarımın odağına kadın olma zorluğunu ve eril toplumun kadın kimliği üzerindeki baskısını yerleştiriyorum.
Adana Devlet Tiyatrosu'nda oynanan 'Pembe Panduflu Aşk' adlı komedimde bile bir kadının isterse dünyayı yerinden oynatabilecek kadar güçlü olduğunu anlatıyorum.
'Kadınlar Konuşursa' oyunumda biri Suriyeli mülteci, diğeri bir konsomatris, öbürü eski bir Yeşilçam aktristi olan, gerçek yaşam hikayelerinden yola çıktığım kadınları anlatıyorum. Kadın olmanın, savaşçı bir ruha sahip olmayı gerektirdiğini düşünüyorum.
'Fare Kapanı' oyunumda yine gerçek iki kadın karakterden esinlenerek, Srebrenitsa katliamının yaşandığı Yugoslavya iç savaşında kadının cinsel istismar ve işkence altında bile onuruyla ayakta kalma mücadelesini aktardım. Kadın ve anne olarak başarıyı yakalamada maalesef birçok güçlükle mücadele etmeniz gerekiyor.
● Oyunlarını sahnede görmek ve alkışlar neler hissettiriyor?
Bu konuda şanslı bir yazarım.
Oyunumu ilk kez sahnede öğrenciyken görmüştüm. 1991 yılıydı... Sevgili Mehmet Büyükağaoğlu rejisini yapmıştı. Nur içinde yatsın... Prömiyer gecesi her ne hissettimse, şu anda da halen her prömiyerimde aynı duyguları hissediyorum. Oyunumu sahnede gördüğüm andan itibaren artık o benim olmaktan çıkıyor ve seyirciye ait olmaya başlıyor.
Salondan çıkan her seyircinin oyunumdan bir parçayı götürdüğünü görmek beni mutlu ediyor. Metni yazarken oluşturduğum mülkiyet duygusu tamamen sıfırlanıyor.
4 OYUNU SAHNELENECEK
● Önümüzdeki dönemde sahnelenecek oyunların hangileri?
Halide Edip Adıvar'ın hayatını anlattığım, dört element üzerinden yola çıkarak kurguladığım "Halide'nin Dört Mevsimi" oyunum prova aşamasında. Sanırım yıl sonuna doğru İstanbul'da perde açacak.
İstanbul'da perde açmayı bekleyen bir oyunum da Sabahattin Ali uyarlaması...
Kuyucaklı Yusuf romanı ve Değirmen öyküsünden yola çıkarak yazdığım oyun aynı zamanda Devlet Tiyatroları'nın repertuarına girdi... Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde provaları başlayacak oyunum ise 'Hesaplaşma'... Özbekistan'dan Pembe Panduflu Aşk'la ilgili bir teklif aldım. Bu oyunum halen Adana Devlet Tiyatrosu'nda ve Kuzey Kıbrıs'ta sahneleniyor...
'Kadınlar Konuşursa' oyunum da sahnelenme yolunda... 2 Nisan'da prömiyer yapması planlanan 'Değirmen' ise pandemide perde açamadı.
Halen de beklemede...
● Bundan sonrası için mutlaka gerçekleştirmeyi istediğin hedefin ya da bir hayalin var mı?
Ödüllü ve akademisyen bir yazar olarak en önemli hedefim tiyatromuzun gelişimine katkı sunacak metinler yazmak ve bunları yurt dışına taşımak... Oyunlarımın başka dillere çevrilmesi için birçok teklif aldım.
Bunları en doğru şekilde değerlendirmek, tiyatromuza değer katmak istiyorum. Ayrıca birkaç ciddi reji projem var. Bir de zaman darlığından dolayı bir türlü tamamlayamadığım romanımı bitirmek istiyorum.
BİR ASANSÖRDE HER GÜN 8 SAAT
● Hangi konular seni yazmaya itiyor?
Aykırı görüntüler ve havada asılı kalmış cümleler beni çok etkiliyor. Ayrıca mekanlar olmazsa olmazım. 'Kadınlar Konuşursa' oyunumun çıkış noktası yolda gördüğüm, üzerinde 'Kimsesizler mezarlığı' yazan bir yön tabelasıydı... Ve bir gün kendime söylediğim bir cümlede hayat buldu. Kimdir kimsesiz olan? Yine 'Hesaplaşma' oyunum... Onda da küçük bir saatçi dükkanı ilgimi çekmişti. Bir gün sokakta bir adam diğerine 'saat kaç' diye sordu. Saatine bakan adam 'bilmiyorum' dedi ve ekledi 'saatim durmuş'. İşte o an düşündüm bir saatçi dükkanında saatler çalışmasa ne olurdu? 'Pembe Panduflu Aşk'ı da aynı yöntemle yazdım. İstanbul'da bir gökdelende çalışan asansör görevlisinin görüntüsü yazma isteğimi tetikledi. Günde 8 saat bir asansörün içinde yaşıyorsunuz ve tek göreviniz asansöre binenlere 'hoş geldiniz, kaçıncı kat' diye sormak... Asgari ücretle yaşamaya çalışan o asansör görevlisini güçlü bir kadın karaktere dönüştürdüm. Üç metrekarelik bir alanda hayalleri sonsuz bir kadın neyi başaramaz ki? Böylece Mualif Kabuletmez'i yarattım...
YAZMAK VE YÖNETMEK
● Yaptığın işlerin en çok hangisinden daha çok keyif alıyorsun?
İlki yazmak. İkincisi ise en az onun kadar bana haz veren, yönetmek... Reji yapmayı çok seviyorum. Repliklerin hayat bulması, bir metnin ete kemiğe bürünmesi mucizevi bir olay. Bu nedenle ikisini aynı değerde görüyorum. Sırf bu yüzden yüksek lisansta oyunculuk eğitimi aldım. İkinci doktoramı, daha doğrusu sanatta yeterliliğimi de reji üzerine yapıyorum.
Bülent GÜRLÜK