O bir sukulent. Latince adı, Sedum Aplmeri. Bizimkinin adı ise Laika... Sessizce büyüyen özel ilgi istemeyen ama ilgilendiğinizde coştukça coşan bir bitki. Ilıman iklimlerde pencere önlerini, soğuk iklimlerde ise salonları süsleyen sedum, mini mini beyaz çiçekler açan hayat dolu bir canlı. Geçtiğimiz ilkbaharda Sığacık Kale içindeki bir arkadaşımızın kafesine düştü yolumuz. Annesinin evinin önünü çay kahve içebileceğiniz bir dinlence mekanına dönüştürmüşler. Duvarlarına masmavi deniz, sımsıcak güneş resimleri çizmişler. Oturduk çay içtik birlikte.
HABERE İNANAMADIK
'Ne şanslısınız, denize açılan bir sokakta ne şirin bir eviniz var' dedim. Bu sırada gözüm karşı pencereden sarkan sukulentlere kaydı. Tüm pencereyi kaplamışlardı. 'Aman Allahım ne kadar güzeller. Bir yaprak alabilir miyim?' diye sorunca evin önünde oturan yaşlıca bir teyze, "Gel al kızım, istediğin kadar al" dedi. Bir dal kopardım. Sohbete başladık, teyzeye ismini sordum, 'Laika' dedi. Ne kadar değişik ve güzel bir isim dedik. "Cennet Çiçeği" anlamına geliyormuş. Eve götürdüğümüz dalı suya koyup köklendirdik. Sonra da bir saksıya diktik. Küçücük dal, koca bir saksıyı doldurdu. Biz de birçok arkadaşımıza verdik o çiçekten. Laika teyzenin fotoğrafını gazetede görünce gözlerimize inanamadık. Yürüyemediği için tsunamide sel sularına kapılıp hayatını yitirmişti. Şirin sokaklar çamur deryasına bulanmış ve Laika teyzeye mezar olmuştu. Laika teyze Türkiye'de tsunamiden ölen ilk insan olmuş, o güzelim çiçekler annesiz kalmıştı...
PAYLAŞTIKÇA ÖLÜMSÜZLEŞECEK
O gün yaşadığımız küçücük andan bize kalan bu güzel çiçek oldu. Biz ilk günden itibaren Laika koymuştuk sukulentimizin adını. Soranlara da 'Laika' diyorduk. 'Cennet çiçeği', Cennete gitti. Bir parçasını da bize bıraktı. Gazeteden kestiğimiz resmini de koyduk saksının üzerine... Artık evimizin en sevdiğimiz köşesi balkonumuzda eşlik edecek bize onun anısı. Dallarından verdiğimiz evlerde de yaşayacak... Çok ama çok zor bir dönemden geçiyoruz. İnsanlık büyük bir sınavın içinde. Pandemi dolayısıyla birbirimizden uzaklaştığımız bu günlerde depremle yıkılan hayatlar birbirine tutunuyor. Benim küçük Laika çiçeğim daha çok ev gezecek. Ben de onun gibi isteyen herkese vereceğim. Hayatıma dokunduğu küçücük anda, paylaştıkça büyümenin, paylaştıkça ölümsüzleşmenin anlamını öğretti bana. Ben onun hikayesini çocuklarıma anlatacağım... Ben de belki bir gün, paylaşmanın güzelliğini anlatan bir çocuk kitabına dönüştürürüm bu hikayeyi... Benim ismim de böyle ölümsüzleşir. O sahile çıkan sokaktaki evinin önünde hala oturuyor bana göre... Ya da belki Cennet bahçesinden bakıyor artık gelene geçene Cennet çiçeği...
BURCU ILGIN