Savaş, esaret ve sanatla geçen fırtınalı bir ömür
Zengin bir ailede doğdu. İyi okullarda okudu. Üç kıtada yaşayıp, Osmanlı adına önemli ve tehlikeli casusluk görevleri üstlenen Fuad Mensi Dileksiz’in maceralı ve trajik hayatının detaylarını herkes çok ama çok sonra öğrendi
- Pazar
- Giriş Tarihi: 12 Eylül 2021
Hayatta bazı karakterler vardır ki hak etmesine rağmen hayat öyküleri tarihin tozlu sayfalarında unutulup gitmiştir. İşte onlardan biri... Bugün sizlere anlatacağımız Osmanlı'nın korkusuz, gözü kara ve yaman mı yaman casusu Fuad Mensi Dileksiz... Fuad Mensi Dileksiz'in, İzmir Tilkilik'te 1880 yılında başlayan acılarla dolu 85 yıllık hayatı iki evlilik yapmasına ve çocukları olmasına rağmen Tire'de tek başına yaşadığı evinde cansız bedenini ölümünden ancak beş gün sonra yakın arkadaşları dönemin belediye başkanı İsmail Taşlı ve ünlü Ressam Seha Gidel buldu. Tire'deki mezarı ise yıllar içinde ilgisizlikten kayboldu. Araştırmacı Yazar Yılmaz Göçmen'in uzun çabaları sonrası Dileksiz'in mezarı bulunarak yaptırıldı.
AİLESİ SANATI YASAKLADI
Tarihçi Ali Özçelik, Fuad Mensi Dileksiz'in her satırını heyecanla okuyacağınız romanları aratmayacak ibretlik hayat hikayesini mercek altına aldı. Mensi, 10 Nisan 1880 tarihinde, İzmir'in Tilkilik semtindeki Şeyh Mahallesi'nde dünyaya geldi. Varlıklı bir aileydi. Eğitimini, günümüzdeki adı "Atatürk Lisesi" olan İzmir Sultani İdadisi'nde sürdüren Mensi, İzmir'in Fransız Mektebi'nde dil eğitimi görmüştü. Arapça ve Farsça'nın yanı sıra Fransızca'yı da ana dili gibi konuşuyordu. Çocuk yaştan itibaren resim ve heykel sanatına ilgi duyan Fuad Mensi, bu konudaki en şiddetli tepkiyi ailesinden görmüştü.
Tarihçi Ali Özçelik
Muhafazakâr bir yapısı olan Ahmet Nuri Efendi, oğlunun güzel sanatlara olan yeteneğini öfkeyle karşılamış ve Mensi'nin sanatla uğraşmasını da yasaklamıştı. Aile baskısı çok genç yaşında ailesini terk etmesine neden olmuştu. 1904'te Paris'e gitmiş, 1906 yılında Fransa'nın Marsilya şehrinde kendi atölyesini açmıştı. Kısa zamanda eserleri Avrupa'nın çeşitli kentlerinde boy göstermeye başlayan genç ressam, sonra Berlin'e yerleşmişti. Arayışını sürdüren Mensi, Berlin'de geçen ayların ardından önce İtalya'ya, oradan da Yunanistan'a gitmişti.
CUMHURİYET MEYDANI'NDAKİ HEYKELDE İZİ VAR
Fuad Mensi, 1925 yılında, İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa'nın isteği üzerine Pasaport mevkiinde yer alan Atatürk heykelinin yapımı için İtalyan Heykeltıraş Pietro Canonica ile çalışmıştı. Heykelin alçı kalıbını Fuad Mensi hazırlarken tunç kalıbını ise Canonica dökmüştü.
27 BİN ALTINI OSMANLI'YA GİZLİCE ULAŞTIRDI
Kendi anlatımına göre, Trablusgarp Savaşı sırasında pek çok zorluk çekmişlerdi. Zor şartlarda geçen yaklaşık bir yılın ardından Balkan Savaşları'nın çıkmasıyla birçok İttihatçı Trablusgarp'ı terk etmişti. Mensi ise son bir görev daha üstlenmiş ve Osmanlı Hükümeti'ne ait 27.000 altın ile gizli bazı evrakları kamufle edip, develer aracılığıyla Sina yarımadasındaki Osmanlı kuvvetlerine götürmüştü. Trablusgarp Savaşı'nda yaralanarak "Gazi" olan, sonrasında da hapisten kurtulan Fuad Mensi, İskenderiye'de, eşi ve kızıyla bir yıl kadar birlikte zaman geçirmiş fakat yeni bir gelişme ile huzuru bir kez daha bozulmuştu.
CASUSLUĞA BAŞLADI
YUNANİSTAN'IN Selanik şehrinde kendi resim atölyesini açan Mensi, Selanik'te yayınlanan 'Asır' gazetesinin sahibi Abdurrahman beyle ile tanıştıktan sonra vatansever "Asır" gazetesinin ressamlığını yapmaya başlamıştı. Fakat, Balkanlar, ayrılıkçı isyancıların ateşiyle yanmaya başlamış, buna çözüm bulmak amacıyla bir araya gelen ve adına "İttihatçı" denilen bazı insanlarla tanışması sonucunda ise Mensi'nin yaşamı tümüyle farklı bir mecraya yönelmişti. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ilk 100 üyesi arasında yer alan Mensi, 1900'lü yılların başlarında İttihatçıların merkezi konumunda olan Selanik'te, kimsenin şüphesini çekmeyen bir ressam olarak Cemiyet'in fedailerine istihbarat toplamıştı.
MANASTIRA KEŞİŞ KIYAFETİ İLE SIZDI
BALKANLAR, coğrafi ve sosyo-kültürel yapısı gereği pek çok eşkıya grubuna ev sahipliği yapan zorlu bir coğrafyaydı. Bulgar, Yunan ve Sırp çeteleri Türk köylerine baskı uyguluyorlardı. Fuad Mensi casus olarak, Kara Yorgi Çetesi'nin imhasıyla görevlendirilmiş, bu hedef doğrultusunda da uzamış sakalları, üzerine giymiş olduğu keşiş cüppesi ve adına tanzim edilmiş sahte kimliğiyle, bölgenin ünlü dini merkezlerinden biri olan Aynaroz Manastırı'na sızmıştı. Mensi, doğru zamanda İttihatçılara yapmış olduğu ihbarla da Kara Yorgi Çetesi'nin Manastır yolunda pusuya düşürülmesini sağlamıştı. Fuad Mensi bizzat Enver Bey tarafından, kabzası altın işlemeli bir tabanca ile ödüllendirilmişti.
DEŞİFRE OLUNCA ORTADOĞU'YA KAÇTI
FUAD Mensi, Kara Yorgi Çetesi'ni çökertmesiyle pek çok yeni düşman da kazanmıştı. Balkan eşkıyalarının pek çoğu kendisini kara listeye alıp, öldürülmesi üzerine peşine adam takmış, Mensi de Enver Bey'in onayıyla ilk önce Beyrut'a, oradan Şam'a, daha sonra da Medine'ye geçmişti. Bu günlerde, sanatıyla tekrar ilgilenme imkânı da bulabilmiş Mısır'ın İskenderiye şehrinde bir atölye açmıştı.
ERMENİ ASILLI ALMANLA EVLENDİ
KISA süreliğine Mısır'dan ayrılıp Marsilya'ya giden Fuad Mensi, ani bir kararla burada Ermeni kökenli Alman Elyse ile evlenmişti. Balayının ardından İskenderiye'ye dönen genç çiftin, Sara adında bir de kızları olmuştu. Nihayet mutlu bir aileye ve huzurlu bir yaşama kavuşan Fuad Mensi'nin bu huzurlu günlerinin sona ermesi ise çok sürmemiş ve kendisine gelen bir görev emri ile bu defa da Afrika yolunu tutmuştu.
MUSTAFA KEMAL İLE AYNI CEPHEDE
1911 yılında, Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzyıllardır hüküm sürdüğü Kuzey Afrika topraklarında kanlı bir savaş başlamıştı. Akdeniz'de yayılma politikası güden İtalyanlar, bu tarihte, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuzey Afrika'daki son toprağına saldırmışlar ve Trablusgarp ile Bingazi'ye asker çıkarmışlardı. Fuad Mensi de gelen talimat üzerine, sahte bir kimlikle harekete geçmiş ve uzun ve maceralı bir yolculuğun ardından Trablusgarp'a varmıştı. Cepheye varır varmaz Enver Bey'in kumandasındaki milis kuvvetlerine dâhil olan Mensi, Derne yakınlarındaki Ayn-ül Mansur Karargâhı'nda görevlendirilmiş ve Arapça bilgisi ile İtalyanlara karşı organize edilen direniş hareketinde aktif görev üstlenmişti. Şarapnel parçalarıyla yaralansa da kısa zamanda tekrar ayağa kalkmıştı.
ESİR DÜŞTÜ AİLESİNİ KAYBETTİ
Bir süre sonra İskenderiye kentinde yaşayan Mensi'nin evi İngilizler tarafından basılmıştı. Aile fertleriyle birlikte tutuklanan Mensi, tıpkı diğer Türk savaş esirleri gibi El Maadi Esir Kampı'na getirilmişti. Mensi, Mısır'daki kampta, diğer esir askerler gibi eziyet dolu günler geçirmişti. Mensi hayatta kalmayı başarabilmiş, bir süre sonra da esaretten kurtulmuştu. Hürriyetine kavuşur kavuşmaz, kendisiyle birlikte tutuklanıp, Malta adasına sürgüne gönderilen eşi Elyse'nin vefat ettiğini, kızı Sara'nın da Marsilya'daki dedesine teslim edildiğini öğrenmişti. Fırtınalı yaşamı İzmir'e gelişinin ardından durulan Fuad Mensi, bu yıllarda ikinci evliliğini de gerçekleştirmişti. Fuad Mensi'nin, bu evliliğinden olan kızı doğumdan kısa süre sonra ölmüştü. 1919 yılında doğan oğlunun ardından dünyaya gelen iki kızını da menenjitten kaybetti.
YUNAN'A KARŞI MÜCADELE VERDİ
MENSİ'NİN evlat acısı çektiği günlerde, tüm Anadolu toprakları da derin bir keder yaşamaktaydı. I. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılan Osmanlı İmparatorluğu, galip devlet tarafından dayatılan bir dizi anlaşma neticesinde işgale uğramış ve 15 Mayıs 1919 tarihinde, İzmir'de başlayan Yunan işgali, kısa zamanda iç kesimlere dek yayılmıştı. Fuad Mensi, fiilen cephede savaşa katılamamışsa da İzmir'deki Milli Mücadele yanlısı gizli teşkilatların içinde yer almıştı. Türk ordusunun büyük zaferi üzerine ise Mensi, artık yalnızca sanatsal faaliyetleriyle anılmaya ve ünlenmeye başlamıştı.
TİRE'YE YERLEŞTİ
MENSİ, 1952 yılının Mart ayında, İzmir'deyken Tire'de sinema işleten Selahattin Altunuç'la tanışmıştı. Altunuç, Fuad Mensi'yi kente davet etmiş ve Tire'ye gelen ve çok seven Mensi de Derekahve'de bir ev satın almıştı. Vakit kaybetmeden de bir atölye açmıştı. Zamanla Tire'de tanınan ve çok sevilen Fuad Mensi "Ressam Dede" ve "Beybaba" olarak ünlenmişti. Halk arasında onu gerçek anlamda tanıyan hemen hemen hiç kimse yoktu. Kışın uzun bir pardösü, yaz aylarında ise temiz, ütülü, beyaz renkli bir takım elbise giyerdi. Uzamış beyaz sakalları, başındaki beyaz renkli fötr şapkası, bir elindeki bastonu ve diğer elindeki sepetiyle de her gün köpeği ve eşeğiyle gezerdi. Mensi, çoğu zaman yanına aldığı küçük minderi ile dolaşır ve uygun gördüğü yerlerde çizim yapardı.
NADİR UYSAL