27 Mart 1945'te dünyaya veda eden yazar en çok romanlarıyla tanınmıştır. Genelde seçkin tabakayı merkeze alan yazar, hikayelerinde ise sıradan insanların yaşam biçimini öne çıkarmıştır. Uşaklıgil'in, çocukluğu ve gençliği İzmir'de geçmiştir. 24 yaşına kadar İzmir'de yaşamış ve kentin kültürünü özümsemiştir. Anılarını tazelemek için son kez İzmir'e gelir. Ancak, ne yazık ki aradığı samimi hatıraları bulamaz. 1922 büyük İzmir yangınından sonra yaşadığı güzel günlerin de yanıp kül olduğu gerçeğiyle yüzleşir. 'İzmir Hikayeleri' kitabı eskiye duyulan özlemdir aslında. Kitap, "Gerilere Doğru", "Uzak Anılar", "Güzel İhsan", "Civelek Ziver", "Ayni Tata", "Abdi ile Karanfil", "İki Sima", "Deli Fato" olmak üzere toplamda sekiz hikayeden oluşmaktadır.
AYNİ TATA
'Ayni Tata'... Sokaklarda yaşayan, kimseyle konuşmayan, yanında belinden iple sarkan bir kutu taşıyan bir meczubun öyküsüdür. Kutusunun içinde tarak, sabun, düğme, makas el aynası gibi birtakım küçük eşyalar bulunur. Halk, aslında Ayni Tata'nın nerde, nasıl davranacağını bilmediğinden ona duyduğu korkuyu gidermek için, onun varlığına ruhsal anlamlar atfetmiştir. Böylelikle mahalle halkı onu sevimli bulmaya başlamış, kendi aralarından biri olarak saymıştır. Bir gün mahalledeki çocuklardan biri Ayni Tata'nın belinden sarkan kutusunu yere düşürür. Bunun üzerine Ayni Tata ilk defa tepki gösterip, içli içli ağlamaya başlar, ardından da kayıplara karışır. Bir daha onu kimse görmez... Halk meczubun göklere uçtuğuna kanaat getirir. Kutusunu düşüren çocuğun başına kötü hadiseler gelmesi, kayboluşunun hemen ardından İzmir'de deprem olması halk tarafından Ayni Tata'nın intikamı olarak yorumlanır.
ABDİ İLE KARANFİL
Arabacı Abdi ile Karanfil arasında geçen bir aşk öyküsüdür. Karanfil, aslında Halid Ziya'nın halasının Habeş cariyesidir. Abdi'nin babasının aşklarına karşı çıkması sebebiyle iki genç birbirine kavuşamaz. Öykünün halk hikayelerine benzer bir kurgusu vardır. Babası oğlunun siyahi bir kadınla evlenmesine razı olmaz. Abdi de sonunda babasının isteğine boyun eğer. Hikaye, her ne kadar bir aşk öyküsü olarak başlasa da, sonlarına doğru ayrımcılık ve ırkçılık gibi sosyal problemlere de değinir.
ZAMANA SIKIŞAN İZMİR
Halid Ziya Uşaklıgil ölümünden önce kaleme aldığı öykülerinde İzmir'in arka mahallelerine gider, halk arasında dolaşır gözlem yapar, dış dünyayı iç dünya üzerinden değerlendirir. Öykülerindeki halkın taktığı lakapları vardır. Lakaplar halkın geleneklerini ve değer yargılarını yansıtır. "İzmir Hikayeleri'ni" okumadıysanız çok şey kaçırmışsınız demektir...
GÜZEL İHSAN
Çevresinde çirkinliğiyle ünlenen İhsan'a tanıyanlar ironi olsun diye "Güzel İhsan" lakabını takmıştır. Otuzlu yaşlarına geldiğinde annesi artık onu evlendirmeye karar verir. Ancak hiçbir kadın İhsan'la evlenmek istemez. Aradan epey zaman geçtikten sonra İhsan başkasından hamile olan bir kadınla evlenir. Çevresindekiler onunla alay eder. Güzel İhsan'ın, başka bir kişiden olduğu bilinen çocuğuna da "Bağış İhsan" anlamına gelen "Mevhibe" lakabı takılır. Yazar aslında karakter üzerinden halkın kalıplaşmış değer yargılarını eleştirir. İzmir'in yöresel lezzetleri sübye, havyar ezmesi, dil balığı gibi değerleri de İhsan'ın oburluğu üzerinden anlatılır.
UZAK ANILAR
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın sona ermek üzeredir. Halid Ziya'nın babasının İzmir'e tayini çıkar. İstanbul'da Saraçhanebaşı'ndaki bahçeli evlerinden taşınmak zorunda kalırlar. Dedesinin, İzmir'deki 'Çorakkapı' konağına yerleşirler. 'Arapfırın' mahallesinde yaşayan Kevser hanımın evinde Affan Sabit ile tanışır. Garip bir çocuk olan Affan Sabit kedi ve güvercinlere takıntılıdır. Her gördüğü kediyi, güvercini tüfekle öldürmesi tüyler ürperticidir. İyi bir eğitim görmektedir. Kısa sürede aralarında arkadaşlık ilişkisi başlar. Yazarın anılarında dönemin entelektüel hayatına ışık tutan küçük detaylar yer alır. Affan Sabit karakteri aracılığıyla aslında Uşaklıgil'in doğu kültürüne, tasavvufa yönelik ilgisi olduğunu anlıyoruz. Affan, tasavvufa yoğun bir tutku ile bağlanır, tekke ve dergahlara karışıp şeyh olur. Sonunda akıl sağlığını yitirerek bir kliniğe kapatılır. Halid Ziya, Affan karakterini olduğu gibi kabul eder. Ötekileştirmeden dost olarak anlatır.
DELİ FATO
Halid Ziya, Deli Fato'yu uzun bir öykü olması sebebiyle aslında "küçük roman" olarak sınıflandırmıştır. Yazar, "Abdi ile Karanfil" de olduğu gibi bu öyküde de bir aşk serüvenine odaklanır. Salime adlı bir kadının kızı olan Fato kendi mahallesinde berberlik yapan Ali'ye aşık olur. Fato, toplumsal cinsiyet rollerini, kadının ikincil konumunu reddeden, kişisel bağımsızlığı için mücadele eden güçlü bir karakterdir. Halk zamanla aykırı davranışlarını delilik olarak yorumlar ve ona "Deli Fato" lakabını takar. Her şeye aniden öfkelenen, aynı zamanda şiddete meyilli olan Ali de "Şimşek Ali" olarak anılır. Tutkusu İzmir türküleri söylemek olan Deli Fato, mevlidlerde ilahiler de söyler. Halk arasında ulu orta türkü söylemesi garip karşılanır. Deli Fato, ataerkil düzene karşı çıkan eylemleriyle diğer öykülerdeki kadın karakterlerin hepsinden ayrılır. Kıskançlık nedeniyle bir gün 'Şimşek Ali' tarafından bıçaklanan Deli Fato ilk defa ataerkile boyun eğer.
CİVELEK ZİVER
Halid Ziya, İzmir'de Osmanlı Bankası'nda memur olarak çalışırken 'Menzilhane' adlı bir kahvehaneye çok sık gider. Kahvehanenin sahibi Yavuz İbrahim o sıralarda Ziver adlı sevimli bir genci evlatlık edinir. Ziver, İzmir'de "Çuçana" diye anılan zencilerdendir. Ziver'in fiziksel özellikleri ve kişiliği beğeniyle anlatılmıştır. Sonrasında ise Ziver ansızın hastalanır ve babasıyla Rodos'a gider. Öykü böyle sonlanır.
NADİR UYSAL