Denizcilik tarihinin en büyük kazalarından biri ile biten yolculuk, 1800'lü yılların sonlarında Osmanlı-Japon dostluğunun gelişmesi ile başladı. Japon İmparatoru, amcası olan Prens Komatsu'yu İstanbul'a göndermesinin ardından, prense gösterilen misafirperverliğe teşekkür etmek için Sultan II. Abdülhamid'e Büyük Krizantem Nişanı gönderdi. II. Abdülhamid bu jest üzerine Japonya'ya iadei ziyaret kararı aldı. Japonya'ya hem padişahın nişanını, hem de hediyelerini götürmek üzere donanmanın emektar gemisi Ertuğrul Fırkateyni görevlendirildi.
Bengüç Özerdem, Erdoğan Özarı ve Japon ekibi batığa dalış öncesi son hazırlıklarını yapıyor.
14 Temmuz 1889'da, 61'i subay 607 mürettebatı ile halkın sevgi gösterileri arasında yola çıkan Ertuğrul; bir dizi aksilik ve bitmek bilmeyen fırtınaları atlatıp 11 ay sonra, 7 Haziran 1890 günü Yokohama Limanı'na ulaşabildi. Yolculuk sırasında tuğamiralliğe yükselen Osman Paşa, İmparator Meiji'ye Sultan II. Abdülhamid'in gönderdiği nişan, mektup ve mühürlü sandık içindeki hediyeleri sundu. Ertuğrul'un sevgiyle karşılanan subay ve erleri, üç ay boyunca Yokohama'da kaldı. Söylentilere göre, Japon imparatorunun Sultan II. Abdülhamid'e layık bir hediye hazırlatması zaman almıştı.
KAYALIKLARA ÇARPTI
15 Eylül 1890'da vatana dönüş için demir alan Ertuğrul, yola koyulduktan kısa süre sonra tayfuna yakalandı. 73 metrelik fırkateynin mürettebatı saatler boyu dev dalgalarla boğuştu, ancak dalgalarla mücadele sırasında dümenin kırılması faciayı beraberinde getirdi. Ertuğrul, 16 Eylül 1890'da, Kii Yarımadası'nın Koşinozaki Feneri önünde sürüklenerek kayalıklara çarptı ve suya gömüldü. Kazadan sadece 69 denizci kurtuldu. Geminin komutanı Osman Paşa dahil 527 denizci evlerinden binlerce kilometre uzakta şehit düştü.
100 YIL SONRA İLK DALIŞ
TRAJİK hikayesinden çok etkilendiğim Ertuğrul Fırkateyni'nin sulara gömülmesinden 100 yıl sonra, batığa ilk dalışı gerçekleştirmek üzere gerekli temasları yaptıktan ve resmi izinleri aldıktan sonra Japonya'ya doğru yola çıktım. Ben ve Yılmaz Akyunus, Erdoğan Özarık'tan oluşan ekibim Kuşimato'ya vadığımızda devlet töreni ile karşılandık. Orada yaşadıklarımı ömür boyu unutmayacağım.
İlk işimiz, kazada şehit olan denizcilerin, geminin çarptığı kayalıkları gören bir tepeye defnedilmelerinin ardından, buraya Japonlar tarafından dikilen abideyi ziyaret etmek oldu. Abideye Ertuğrul'un komutanı Osman Paşa'nın adı ve kaza tarihi yazılmış. Olayın hikayesi kitabe haline getirilerek taşa işlenmiş. 1937 yılında ise şehitler anısına bir anıt dikilmiş. Japon halkı bu kazayı hiç unutmamış.
Hatta şehitliği termemiz tutarak tören yapmayı gelenek haline getirmişler. 1974 yılında şehitliğin bulunduğu Kuşimato'da bir de Türk Müzesi açılmış. Müzede Ertuğrul Fırkateyni'nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları ile büstler yer alıyordu.
SAYGIDAN EL SÜRMEMİŞLER
Japonlar saygılarından batığa hiç el sürmemiş, 100 yılı aşkın süredir hiçbir parçasına dokunmamışlardı. Ta ki, ebedi uykusundaki denizcilerin torunları, yani bizler gelip ecdadın gemisini suyun derinliklerinde ziyaret edene kadar... O gün batıktan çıkardığımız parçalar, yine törenle Türk Müzesi'ne ilk objeler olmak üzere yerleştirildi.
Japon yetkilileri, o zaman bizim aracılığımızla batığı gün yüzüne çıkarmak üzere Türk-Japon işbirliği çağrısı yaptı. Neyse ki bu çağrı karşılığını buldu ve Türk ekiplerinin katılımıyla batığa 2007'den bu yana devam eden bir dizi dalış gerçekleştirildi. Yüzlerce parça gün yüzüne çıkarıldı. Ancak, batığın zemine saplanmış olması nedeni ile, geminin iç kısımlarına henüz ulaşılamadı. Japon İmparatoru Meiji'nin Sultan II. Abdülhamid için hazırlatıp kendi elleriyle mühürlediği sandık ise hala gizemini koruyor. Ulaşılamayan sandığın içinde ne olduğu belki de ebediyen bilinemeyecek.